Orta yaş krizinden ‘modern yaşlılığa’ nasıl geçilir?

Dr. Mark Hyman: Bu hafta hayatımızın ikinci yarısından, orta yaş döneminden bahsedeceğiz. Hoş geldin Chip. 2008 yılında ciddi bir rahatsızlık geçirdin, kalbin durdu ve tekrar hayata döndün. Ölüme bu kadar yaklaşmak seni nasıl değiştirdi? Bu olay hayata dair yeniden düşünmeni mi sağladı? Chip Conley: 47 yaşındaydım. Mutluluk Eğrisi adı verilen bir ölçek var. Buna göre 47 yaş, yetişkinlik döneminde mutluluk ve doyumun en düşük olduğu dönemmiş. Bunun farkında değildim ama ben de kötü bir dönemden geçiyordum. Hayatımda her şey ters gidiyordu. Bir konferans sonrası kitap imzalarken kendimden geçtim. Kalbim durmuş. Yirmi yıldır otel işletiyordum ve bıkmıştım. Param bitiyordu. Bu olay uyanmamı sağladı. Devam etmemeye karar verdim. Yok pahasına otelimi sattım. Tam da bu aşamada orta yaşlı insanları hayatlarının geri kalanına hazırlayacak bir okul, araç, geçiş sağlayıcı veya uygulama olmadığını gördüm. Orta yaşın bir kriz değil, olumlu bir çözülme olduğuna kanaat getirdim. Sadece bu konuda eğitimsizdik. Dr. Mark Hyman: Sanırım bu durumu krizden biraz ayırıyorsun. Krizi orta yaşın çağrısı için bir sebep gibi görüyorsun. Chip Conley: Maalesef hayatımızı değiştirmemiz için büyük bir felaket yaşamamız gerekiyor. Hastalık, boşanma, işsiz kalma, anne babanızın ölmesi gibi bir şey başımıza geliyor. Değişim arzusu ve ihtiyacı genellikle krizden doğuyor. Ama bir anda kendimizi bir dönüm noktasında bulmak yerine, bu döneme hazırlıklı girmek daha iyi olur diye düşünüyorum. Üstelik bu geçiş aşamasında genellikle bir çağrı hissediyorsunuz. Çocukluktan veya ergenlikten kalma, hep istediğimiz ama yapamadığınız bir şey sizi çağırıyor. Modern Yaşlılar Akademisi (MEA) adını verdiğimiz programda bu konulara eğiliyoruz.  Akademide gördüğümüz şeylerden biri de şu: İnsanlar önlerinde uzun yıllar olduğunu genellikle fark etmiyor. Katılımcıların yaş ortalaması 54. Bu yaşa gelmişseniz, özellikle de kadınsanız, yüzde 50 ihtimalle 90 yaşını göreceksiniz demektir. Yani 18 yaşınıza ne kadar uzaksanız, 90 yaşınıza da aynı uzaklıktasınız. Önünüzde upuzun bir yetişkinlik dönemi daha var. İnsanları sabit fikirlerden kurtarıp yeni bir düşünce yapısına sokmaya çalışıyoruz. Yabancı dil, yoga, aşçılık öğreniyorlar. Yeniden bir şeyin acemisi olmayı normal karşılamak çok önemli. Her yaşta yeni bir şeye başlayabilirsiniz. Yeni başlangıçların muazzam psikolojik ve fizyolojik etkileri var.  Dr. Mark Hyman: Çoğumuz hayatta bir şekilde sabit kalıyoruz. Ne yapmamız, nerede olmamız, nasıl yaşamamız, ilişkimizde nasıl davranmamız gerektiği konusunda kültürümüzden gelen beklentiler, normlar, inanışlar ve kavramlar var. Aslında bunların hepsi kurgudan ibaret, yani kültüre göre keyfi olarak uydurulmuş şeyler. Farklı ülkelere gittikçe ne kadar değiştiklerini görüyorsunuz. Çalışmaların bu yerleşik inanç ve tutumları sorguluyor. Otantik bir hayat, yani gerçekten kim olduğumuza, ne istediğimize, bizim için neyin önemli olduğuna, neyi önemseyip sevdiğimize dayalı bir yaşam pratiği için temel yapıları ve başlangıçları sunuyor. Hayat çok kısa, ama çoğumuz bunları görmezden gelmeye devam ediyoruz.  Chip Conley: Dr. Phil Pizzo’ya göre 50 yaşından sonra üç şeye ihtiyacımız var: Amaç, esenlik ve çevre. Amaç, özellikle emeklilikten sonra ön plana çıkıyor. “Hayattaki amacım ne?” sorusuna karşılık geliyor. Sabah niye uyandığımızı, kim olduğumuzu, zamanımızı nasıl geçirdiğimizi soruyoruz. Esenlik de sağlığa, iyi olmaya ve hayat kalitemize karşılık geliyor. Son olarak çevre geliyor.  Dünyada yaş ortalamasının çok yüksek olduğu bazı yerler var; bunlara Mavi Bölgeler deniyor. Bu bölgelerdeki toplumsal yaşam, çevrenin anlamını apaçık gösteriyor. Beraberliğe açız. Covid ile birlikte bu daha da belirgin hale geldi. Kalabalıklardan değil, daha derin alışverişimizin olduğu bir çevreden bahsediyorum. En büyük ihtiyacımız, başkalarıyla derin ve samimi bağ kurmak.  Dr. Mark Hyman: Peki, modern yaşlıyı nasıl tanımlıyorsun? Sanırım meraklı ve dışa açık, bir aceminin zihnine sahip ama aynı zamanda bilge anlamına geliyor. Burada zıtlıkların birlikteliği var gibi. Chip Conley: Modern yaşlı, yalın sezgilere sahip olan ve bunu paylaşmaya açık olan kişidir. Merak ve doymak bilmez bir öğrenme arzusu çok önemli. Bence modern yaşlı bu özelliklerle tanımlanabilir.  Dr. Mark Hyman: Gençliğin ve genç olmanın ilahlaştırıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Yaşlanmak istenmeyen bir şey olarak görülüyor ve hoş karşılanmıyor. Bir bakıma külfet gibi görülüyor. Chip Conley: Halbuki faydalı olmalarını sağlamak için orta yaşlılara yardımcı olmak gerekiyor. Bunu yapmıyoruz. Benim derdim canlandırıcı çevreler oluşturmak. Canlandırma (rejenerasyon) çok önemli. Ama toplumlar insanları, özellikle de kadınları dış görünüşüne göre yargılamaya çok yatkın. Halbuki yaşlanmanın getirdiği beklenmeyen zevkler de var.  Beyinden başlayalım. Elbette yaşlandıkça belleğimiz, özellikle de kısa dönem hafızamız zayıflıyor. Hatta beynimiz biraz küçülüyor. Ama güzel olan, beynimizin her tarafını kullanabiliyor hale gelmemiz. Sol beyinden sağ beyne, mantıksaldan duygusala geçiş yapabiliyoruz. Sistematik ve bütüncül düşünme, noktaları birleştirme becerimiz artıyor. Sezgilerimizde ve örüntüleri tanımada ilerliyoruz; bu da aslında bir çeşit bilgelik demek. Duygusal zeka ve ölçülülük gelişiyor.  Mutluluk Eğrisi üzerine yapılan araştırmalar, yaşam doyumumuzun 23 ila 47 yaşlar arasında azaldığını gösteriyor. 45-50 arası dibe vuruyoruz, sonra düzelmeye başlıyor. Ellili yaşlarındaki biri, kırklı yaşlarındaki birine göre daha mutlu. 60’lıklar 50’liklerden, 70’likler 60’lıklardan daha mutlu. Sence neden böyle? Dr. Mark Hyman: 62 yaşına geldim ve sanırım artık ne yapmam gerektiğine, sorumluluklarıma ve zorunluluklara odaklanmak yerine gerçekten kim olduğumla ve ne istediğimle daha uyumlu ve tutarlı bir hayat yaşıyorum. Toplumun görüşlerine uymaya değil, kendime dürüst davranmaya çalışıyorum. Can sıkıcı varsayım ve inançlara karşı koyuyorum. Chip Conley: Başka bir deyişle, başarı senaryomuzu gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu senaryoyu biz mi yazdık, yoksa başkaları yazıp elimize mi tutuşturdu? Öyleyse, üzerinde bir orta yaş düzeltmesine ihtiyaç var. Bize faydası olmayan şeyleri ayırt etmeyi öğrenmemiz gerekiyor.  Kendimizi bir bilgisayar olarak düşünürsek, hayatımızın ilk yarısında işletim sistemimiz ego üzerinden çalışıyor. Bunun da belli faydaları var. Ama orta yaşla birlikte sistemde bir değişiklik oluyor ve egoyu bırakıp ruha geçiyoruz. Ancak insanların bunu anlamasını sağlayacak bir dil, uygulama veya eğitim yok. Bu değişimi yaşayınca, geçmişte sizi motive eden şeylerin artık ilginizi çekmediğini fark ediyorsunuz. Ama bunun için belli bir bilinç ve yönelim şart. Aksi halde neler olup bittiğinin farkına bile varmadan, yeni bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz.  Dr. Mark Hyman: Egodan ruha geçiş çok önemli. Kendi adıma konuşmam gerekirse, yeni bir çok satan kitap yazmak artık ilgimi çekmiyor. Kaç günbatımı izledim? Kaç kez doğayla kucaklaştım? İnsanlara ne kadar yardım edebilirim? Bu sorular artık daha önemli. Hayatı ıskalamak istemiyorum, çünkü sırf egoma hizmet etmek uğruna çok şey kaçırdığımı düşünüyorum. Her zamanki işimi yapmaya devam ediyorum, ama farklı yapıyorum ve farklı hissediyorum.  Peki orta yaş krizinden modern bir yaşlı olmaya geçiş nasıl oluyor? Süreç nasıl işliyor? Chip Conley: Dört belirleyici ilke var. Birincisi, düşünce yapısı. Sabit ve kapalı bir düşünce yapınız varsa 50 yaşından sonra hayat giderek daralıyor, çünkü yeni şeyler denemek istemiyorsunuz. İnsanlara iki şey arasında, sınırda olmanın kötü bir şey olmadığını söylüyoruz; bu ara bölgede rahat olmalarına yardım ediyoruz.  İkincisi, geçiş. Sebebi boşanma mı, iş değiştirme mi, taşınma mı, her ne olursa olsun, geçişi anlamamız gerekiyor. Üçüncüsü, canlanmayı, yani rejenerasyonu öğretmeye çalışıyoruz. Son olarak yaşlılığın anlamını açıklamaya gayret ediyoruz. Yaşamın üç evresi var: Çocukluk, yetişkinlik ve yaşlılık. Yaşlılık sadece ihtiyarları kapsamıyor, 30-40 yıl boyunca yaşlı, yani olgun olabilirsiniz. Yani aslında orta yaşlılık diye bir dönem de var. Yeni bir kavram. Bu dönemde menopoza veya andropoza giriyorsunuz. Ama bizi bu evreye hazırlayacak okullar yok. İnsanları yetişkinliğe hazırlıyoruz, ama yaşlılığa hazırlamıyoruz. Kısacası dört aşamalı bir programımız var: Düşünce yapısı, geçiş, canlanma ve yaşlılığa dair yeni bakış açısı.  Dr. Mark Hyman: Bence yaşlanmanın zor yanlarından biri, anormal yaşlanmanın normal görülmesi. Bize göre yaşlanmak kırılganlık, engellilik, hastalık, işlev bozukluğu, yeti kaybı demek. Bu yüzden çoğumuzu korkutuyor. Geçenlerde Sardinya’ya gittim. Dünyanın en uzun yaşayan insanlarının bulunduğu bölgelerden biri. Bir ihtiyar bizi koyunlarının yanına götürdü. 87 yaşındaydı. Hızına zor yetiştim. Sevdiği şeyleri yapıyordu. “Ne iş yapıyorsunuz?” diye sorunca, “Bahçem var, koyunlarım var. Çiftliğim var, ekip biçiyorum” dedi. Hepsini tek başına yapıp, ailesine dağıtıyormuş. Fiziksel açıdan çok sağlıklıydı ve muhteşem bir diyetleri vardı. Yaşlanmaya dair kanaatlerimizin tamamen kültürel olduğunu fark ettim.  Bir yandan da fiziksel olarak nasıl gençleşebilirim, nasıl daha sağlıklı, daha zinde ve güçlü olabilirim diye arayış içindeyim. Elbette işin zihinsel boyutu da var. Ölümün kıyısına gelip yeniden yaşama tutunan insanların, yeniden sağlıklı olma konusunda doğru fikirlere sahip olmaları halinde turp gibi olduklarını fark ettim. Fonksiyonel tıp da esasen canlandırıcı tıp demek. Tüm biyolojik sistemlerin canlandırılmasıyla ilgili. Tıpkı toprak gibi, vücut da bir ekosistem. Burası kilit öneme sahip, çünkü tam yaşamınızı bilge ve merhametli olacak şekilde geçirdikten ve kendinizi geliştirdikten sonra, bedeniniz düşmeye başlarsa, bu büyük bir sorun. Öte yandan bedeniniz kötülemeye başladığında bile bu bilgeliğe sahip olmak önemli. Yaşlanmayı hem psikolojik hem de fiziksel açıdan yeniden düşünmek mümkün. Chip Conley: İhtiyarlamaktan değil, tamamlanmaktan bahsediyoruz. Tamamlanmak, senin söylediklerini de kapsıyor. Merhametli ve bilge biri olmuşsanız, ama bedeninize dikkat etmiyorsanız, bütüncül bir yaklaşımınız yok demektir. O zaman tamamlanamazsınız.  En büyük yanılgılardan biri de emeklilikle ilgili. Araştırmalara göre, emekli olunca yaşamınızın sonuna iki kat hızlı ilerliyorsunuz. Bu çok şaşırtıcı çünkü tam tersini, daha rahat olacağınızı düşünüyorsunuz. Halbuki emekli olunca amacınızı, iyiliğinizi ve çevrenizi kaybediyorsunuz ve ölüme doğru gidişiniz hızlanıyor. Bence Sardinya örneğin tam da bunu anlatıyor. Sevdiği bir işi yaptığını düşünen kişi, bunu istediği kadar yapabilir. Üstelik bir işi severek yapan kişi, yaptığını paylaşmak da istiyor. Bilgiyi ve bilgeliği başkalarına aktarmak istiyor.  Dr. Mark Hyman: Sardinya’da yüz yaşına merdiven dayamış veya geçmiş herkesle konuştum ve mutlu bir hayat için tavsiye istedim. Çok güzel, bilgece cevaplar verdiler. Bizde bunun kalmadığını fark ettim. Bir sürü hazineyi huzurevlerinde kilitli tutuyoruz. Chip Conley: Bir nevi yaş ayrımcılığı yarattık. Yaşlıları ayrı bir yere koyma fikrine kapıldık.  Dr. Mark Hyman: Konuştuğum yaşlılar sürekli olarak çevrenin, aile ve dostların öneminden bahsediyor. 91 yaşındaki bir kadın, insanların birbirlerine hikayeler anlatmayı bıraktığını söylemişti. Bence haklıydı. Zamane dertlerinden biri bu. Verilere bakınca, en yaygın ölüm sebebi ne obezite ne sigara ne de spor yapmamak; yalnızlık. Yalnızlığın panzehiri ise sizin de dahil olduğunuz canlandırıcı bir dünyanın parçası olmayı öğrenmek. Bunların hepsi ciddi bilimsel gerçekler. Sosyogenomik denen bir bilim alanı var; toplumsal bağ ve ağlarımızın biyolojimizi nasıl etkilediğini inceliyor. Gerçekten derin ve samimi bir diyaloga girmişsek, birbirimizin genlerini değiştiriyoruz. Anti-enflamatuvar genleri ve onarıcı genleri harekete geçirebiliyoruz. Eğer kavga ediyorsak, enflamasyona yol açan ve sağlığımızı bozan genleri tetikliyoruz. Bu soyut bir şey değil; apaçık gerçek. Teşekkürler Chip.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Üç virüslü bir salgının ortasındayız Yenidoğan çetesi açıklaması