Ruanda’da kadınlar Batılılardan daha eşit

Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Eşitsizliği raporunda Namibya ve Ruanda, dünyanın gelişmiş ülkelerini geride bırakarak sırasıyla en iyi altıncı ve yedinci duruma yükseldi. Kadınlar, şimdi büyük zorluklarla kazandıkları bu konumu savunmak, ilerletmek için ter döküyor

Ruanda ve Namibya dünyanın hızlı gelişen ülkeleri arasında değil. Pek çok ilerleme sıralamasında diğer Sahra Altı ülkeleriyle birlikte anılsalar da Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 Cinsiyet Eşitsizliği raporunda, modern demokrasilerle birlikte en iyi 10 içinde yer aldılar.  Ruanda ilk 10’un gediklisi. Bu yıl da iki basamak yükselerek yedinci sıraya yerleşti. Namibya 2020’ye göre altı basamak yükselerek Ruanda’nın önüne geçti. WEF’in değerlendirmesi dört başlık altında toplanmış: Eğitime erişim, sağlık ve hayatta kalma, ekonomiye katılım ve fırsat, siyasi güç. Ruanda ve Namibya’yı ortalamada 53. sıradaki ABD’den, 120. sıradaki Japonya’dan ya da 133. sıradaki Türkiye’den çok daha ileride konumlandıran kriterler, işte bunlar.  Llistedeki konum ne ideal bir eşitliğe ne de kadınların bu ülkelerde huzur dolu hayatlar sürdürdüklerine işaret ediyor. Zaten anket, kadın hakları ve konumunun ne kadar iyi durumda olduğunu değil, erkeklerle farkın ne kadar kapandığını ölçüyor. Ancak hem kriterleri hem de bu ülkelerin siyasi-toplumsal gelişimlerini incelediğimizde kadınların yine kendi alınlarının teriyle konumlarını iyileştirdiğine şahit olduk. Ruanda, tam bir örnek vaka. Cinsiyet eşitliğine giden yolda ülkenin yaşadıkları ABD ile önemli benzerlikler taşıyor.

Savaş sonrası

Bunu görmek için 1994’te, modern zamanların en acılı dönemlerinden birine gitmemiz gerekiyor. Ülkenin yaşadığı iç savaş sırasında Hutu-Tutsi çatışmalarında 800 bin ile 1 milyon arasında insan öldü. Savaş suçu zanlılarının da ülkeden kaçmasıyla o dönem 5.5-6 milyon olduğu tahmin edilen nüfusun yüzde 60-70’i kadınlardan oluşmaya başladı. Soykırım sonrası Ruanda’da bütün işler eğitim almamış, bir kariyer umuduyla yetiştirilmemiş kadınlara kaldı. ABD’li National Public Radio (NPR), internet sitesindeki bir makalede durumu “Rosie the Riveter” yani “Perçinci Rosie” etkisi diye tanımlıyor.  Rosie imgesi, ABD’de II. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan hayali bir karakter. Savaş nedeniyle “erkek işi” diye bilinen mesleklerde oluşan boşluğu dolduran kadınları anlatmak için kullanılmış. ABD’de kadın hareketinin içinde Rosielerin önemi büyük olsa da erkekler savaştan dönünce işler tersine dönmüş. Ruanda’nın farkı burada yatıyor. Kadınların “zorunlu mesaisi” çok uzun sürdü. Bugüne dönecek olursak, kadınların ilkokula ve ortaokula gitme oranı erkeklerin üstünde. Asıl fark yaratan ise parlamentonun 61.3’ünün kadınlardan oluşması. Yani yıllardır sosyal ve ekonomik hayatı yöneten kadınlar, sandalyelerini de almış durumda. Bakanların yüzde 54.8’i kadın.  Acılardan doğan bu fırsat penceresini Ruandalı kadınlar bir şekilde kullanmışlar. Bugün 12.6 milyon kadar bir nüfusa sahip olan ülkede kadın-erkek nüfusu neredeyse eşit. Yani o pencere artık kapanmış. Kadınlarda işsizlik oransal olarak erkeklere göre fazla. Kadınlar daha yoğun olarak yarı zamanlı işlerde çalışıyor. Anne sağlığı konusunda da yapmaları gereken çok şey var. En önemli sorunlardan biri ise kültürel. Kadınların eşit ter döktüğü ülkede “feminizm” Batılı bir fikir olarak lanetleniyor.  Justine Uvuza, Devlet Başkanı Paul Kageme hükümetinde çalışmış bir akademisyen. Kadınların mülkiyet hakkını savunan pek çok makalede imzası var. Uvuza, 2018 yılında bir milletvekilinin ifadelerini şöyle aktarmış: “Bana kocasının ondan ayakkabılarını her gün boyaması, ütülü kıyafet bırakmasını istediğini anlattı. Kocası, çorapların da ayakkabıların üzerinde hazır olmasını istiyormuş.”
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Üç virüslü bir salgının ortasındayız Yenidoğan çetesi açıklaması