Önce 3 Ekim günü beş Manchester City oyuncusunu peşine takarak attığı slalom golü, üzerinden iki hafta geçmeden bu kez dört Watford savunmacısını âdeta sarhoş ederek uzak köşeye bıraktığı plase. Mohammed Salah zaten formda başladığı sezonda hızını daha da artırdı, arkasına bakmadan devam ediyor. Premier League’de yedi gol ve dört asistle Liverpool’un zirve yarışında olmasının baş müsebbibi. Who Scored’un verilerine göre 8.21 puanla ligin açık ara en değerli oyuncusu ilk sekiz haftada. Bir yandan da Şampiyonlar Ligi’nde atmaya devam ediyor: Üç maçta beş golle Liverpool’u liderliğe taşıdı bile. Böylesine hızlı bir sezon başından sonra Salah hakkında “Acaba şu anda dünyanın en formda oyuncusu mu?” sorusunun sorulması pek sürpriz değil. Liverpool teknik direktörü Jurgen Klopp da Watford maçı sonrası buna değindi. Aslında Mo Salah, Liverpool’da ayak bastığı günden itibaren büyük bir istikrarla oynuyor. 12 Ağustos 2017’de ilk golünü yine Watford deplasmanında bu kez boş kaleye atmıştı. O sezondan beri skorer kimliğini nadiren kaybetti. Hele 32 gol attığı o ilk sezon hem Premier League’in gol kralı olmuş hem de meslektaşları tarafından yılın oyuncusu seçilmişti. O sezon sonundaki Şampiyonlar Ligi finalinde Real Madrid’li Ramos sanki tatamideymişçesine waki-gatame tekniğiyle kendisini sakatlandığında belki bir kupadan oldu. Ancak takip eden sezonla beraber kupalar gelmeye başladı: 2019’da Şampiyonlar Ligi, 2020’de Premier Lig şampiyonluğu, UEFA Süper Kupası ve FIFA Dünya Kulüpler Kupası. Geçen sezonun ortası ne Salah ne de Liverpool için iyi geçse de son iki ayda attığı goller ve kazandırdığı puanlarla takımını ilk dörde sokmayı başardı yine.
Fakat Salah öyle kısa dönemli düşüşlerden yılacak bir karakter değil. Son derece çetrefilli bir yoldan geçerek mevcut noktaya geldi. Spor yazarı Ed Aaarons, Salah’ın da öyküsünü anlattığı kitabı Made in Africa’da daha çocukluk dönemindeki antrenörü Cemri El Saadani’nin şu sözünü aktarıyor: “Daha en baştan yetenekli olduğunu gördük. Ama onu asıl başarılı yapan çelik gibi iradesi, çalışkanlığı ve kararlılığıydı.”
Günde dokuz saati yolda geçen o çocuk
Çok da haklı El Saadani. Başka hangi çocuk 12 yaşında idman uğruna günde sekiz-dokuz saat yol teper ki? Şaka zannetmeyin. Küçük Salah futbola başladığı Kuzey Mısır’daki Nagrig kasabasından Mısır’ın başkenti Kahire’nin doğusundaki Nasr City ilçesine gidebilmek için dört-beş kez dolmuş minibüs değiştirmek zorunda kalıyordu. Toz toprak yollardaki dört saati aşan bu yolculuk El Mukavlun’un U15 takımı idmanlarına yetişebilmesi içindi. Tabii bunun bir de dönüşü vardı ki ancak geceyarısı eve dönebiliyordu. Aslında önce Tanta şehrindeki U12 takımına alınmıştı ama kısa zamanda parlayınca Kahire’nin yolunu tutması gerekmişti. The Athletic sitesinin Liverpool yazarı Simon Hughes yıllar sonra tıklım tıkış dolmuşlardaki bu yolculuğu bizzat denemeye kalktığında birinci saat geçmeden bacağının uyuştuğunu yazacaktı. Bundan sonra genç Salah’ın Liverpool’a kadar uzanan futbol macerasındaki birkaç dönüm noktasını yazmadan geçmek olmaz. Birincisi, El Mukavlun’daki hocası Said El Şişini’nin onu sol kanat bekinden forvete almasıydı. Bu sayede aynı mevkideki diğer oyuncularla rekabetten kurtulmuş ve rakip kaleye daha yakın oynamaya başlamıştı. Ancak ufak tefek olmasına karşın fiziksel gücünü de bu yaşlarda kazanmaya başladığını hatırlatalım. Daha genç takımda her boş vaktinde ağırlık çalışması yapan, beslenmesine özen gösteren bir Salah var o yıllarda.
Arap Baharı’nın ortasında
İkinci dönüm noktası, Salah’tan ziyade Mısır’daki siyasi ortamla alakalı. 2011’de Tahrir Ayaklanması’yla beraber ülke büyük bir karmaşanın içinde bulmuştu kendini. Cumhurbaşkanı Mübarek’in istifası sonra başlayan bu karmaşaya ertesi yılın başında Port Said’deki El Masri ile El Ehli maçından sonra 74 taraftarın ölmesi ve ardından futbol liginin askıya alınması eklenince Salah gibi genç oyuncuların önü kapanmıştı. Bu durumda tek çare ülkenin iki büyük kulübü El Ehli veya Zamalek’ten geçmeden Avrupa’nın yolunu tutmaktı. 2011’deki U-20 Dünya Şampiyonası’nda onu yakından izleyen İsviçre’nin Basel takımı Salah’a göz koymuştu ve ertesi yaz transferi hallettiler.
Cep telefonu kesikti
Premier League’e 2014’te ilk kez adım atmasını sağlayan bir telefon konuşmasıysa son dönüm noktasıydı. Devre arasında Basel’dan ayrılması mevzu bahisti. Kafası karışıktı. Bir yandan Mısır’da çok sevilen Liverpool, diğer yanda Chelsea. İşte orada cep telefonuna gelen bir çağrıyla ikna oldu. Faturasını ödemeyi unuttuğu için önce erişemeyip sonra WhatsApp’la konuştuğu kişi dönemin Chelsea teknik direktörü José Mourinho’ydu. Doğrudur, Chelsea dönemi pek iyi geçmedi ama işte Fiorentina ve Roma üzerinden yeniden Premier League’de buldu kendisini. Bugün Mo Salah, sadece Liverpool takımının en önemli yıldızlarından biri değil aynı zamanda kültürel bir simge. Senegalli Sadio Mané ve Gineli Naby Keita’yla beraber takımın üç Müslüman Afrikalısından biri. Gol sevinçlerinde secde ettiğini sık sık gördük geçmişte. Liverpool seyircisi onun formasını geçiriyor sırtına, resimlerini yapıyor. Ayrıca hem onun hem de Mané’nin varlığı ve başarısı başta Liverpool bölgesi olmak üzere İngiltere’de Müslümanlara yönelik nefret suçlarının azalmasını sağladı. 2019’da Stanford Üniversitesi’ndan dört uzman bir araştırma yaptı ve sosyal medyadaki nefret söylemini inceledi. Bulgularına göre Salah’ın Liverpool’da transferinden sonra takımın bulunduğu Merseyside bölgesinde tüm nefret suçları yüzde 18,9 oranında azaldı. Bu kadar da değil. Liverpool taraftarlarının diğer takım taraftarlarına yönelik Twitter postlarında Müslüman karşıtı ifadeler de yarı yarıya azaldı. Araştırmacılara göre bunun sebebi de taraftarların Salah sayesinde İslam’ı daha iyi tanımasıydı.
Mısırlı çocuklar minettar
Mo Salah ailesine ve dostlarına çok düşkün, doğduğu yere vefalı. Mısırlı gazeteci Mustafa Algirtli’ye göre “ne zaman bir arkadaşının yardıma ihtiyacı olsa Salah oraya koşar. Ülkesine bir şeyler vermeyi görev addeder.” Mesela Mısır Milli Takımı’ndan arkadaşı kaleci Mahmud Geneş sakatlanınca tedavisinin daha iyi yapılması için onu Liverpool’da ağırlamış, kulübün imkânlarını seferber etmiş. Büyüdüğü Nagrig kasabası da yardımseverlikten pay almış. Kasabanın sağlık merkezine iki diyaliz makinesi ve diğer ekipmanlar bağışlamış. Keza kendi adına kurduğu eğitim vakfı tam 400 bin Sterlin harcayıp arıtma tesislerini yaptırmış. Belki en önemlisi de düzenli bağışta bulunduğu ve kendi adını taşıyan okulun yanına Ezheri Kız Enstitüsü’nü yaptırması olmuş. Böylece kasabadaki kızlar eğitim için diğer şehirlere gitmek zorunda kalmaktan kurtulmuş.