Tunus düşerse ‘felaket olur’

Cumhurbaşkanı Said’in yönetime el koyduğu Tunus’ta yaşananlar, bir laik-İslamcı kavgasından ibaret değil. Eski Cumhurbaşkanı Marzuki, “Yoksulluğu bitiremezsek bu iş yürümez” demişti ve haklı çıktı. Fakat pek çoklarına göre ülke için hâlâ umut var

Ali Kayalar
Sekiz yıl kadar önce, akşamına Türkiye’de Gezi Parkı protestolarının zirveye çıkacağı 30 Mayıs günü Tunus’un o dönemki Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki, İstanbul’daki otel odasında buluştuğumuzda, “Tunus başarısız olursa tüm devrim başarısız olur” demişti. Sadece kendi ülkesinden değil, geniş bir Ortadoğu coğrafyasından bahsediyordu. Koskoca “Arap Baharı”, 2010 yılının son ayında Tunus’ta bir sokak satıcısının kendisini yakmasıyla başlamış, bir ay sonra Zeynel Abidin Bin Ali, 24 yıllık iktidarından inmişti. Eylemler Tunus’tan Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’e ulaşacaktı ancak Tunus’taki güç savaşı bu ülkelerin çoğuna kıyasla daha kansız geçti.

‘Bir gecede dev geri adım’

İsyanın başlamasından bir yıl sonra, ömrü Bin Ali’yi hukuka uymaya çağırmakla geçen insan hakları savunucusu ve tıp doktoru Marzuki, çatışmanın zirveye çıktığı ülkede, uzlaştırıcı bir isim olarak cumhurbaşkanı seçilmişti. Tunus, İran olmak istemiyordu. Ama Marzuki kendisinin seçilmesiyle kurulan laik-İslamcı dengesinin kırılgan olduğunu başından beri biliyordu. “Bu devrimi yoksulluk nedeniyle yaşadık. Eğer 2 milyon Tunusluyu bu yoksulluktan çıkaramazsak devrim başarısız olur. Çünkü demokratik bir devlet kurmak önemli ancak ama bundan daha da önemlisi insanlara iş sunmak” diyen Marzuki, “İş olmayınca, hayat standardı olmayınca haysiyet neye yarar?” diye soruyordu. Aynı Marzuki, geçtiğimiz pazar günü, Cumhurbaşkanı Kays Said, daha 2020’de kendisinin atadığı Başbakanı Hişam el Meşişi’yi görevden alıp meclisi askıya alınca, “Bu gece dev bir geri adım attık. Diktatörlüğe döndük” dedi.  Ülkede gerçekten de olağanüstü hal var, üç kişiden fazla kişinin bir arada yürümesini engelleyen, 12 Eylül’ü andıran yasaklar ilan edildi. El Cezire’nin ofisini güvenlik kuvvetleri bastı. “Ilımlı İslamcı” diye bilinen El Nahda partisinin  kurucusu ve meclis sözcüsü Raşid Gannuşi’nin meclise girmesine izin verilmedi. Konuyla ilgili Türkiye’den Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Dost ve kardeş Tunus'ta, demokratik sürecin askıya alınmasını ve halkın demokratik iradesinin yok sayılmasını reddediyoruz. Anayasal meşruiyeti ve halk desteği olmayan girişimleri kınıyoruz” dedi. Pek çok ülkeyle birlikte ABD Dışişleri Bakanlığı, olayı bir darbe olarak tanımlayıp tanımlamamayı tartışıyor. Partisiz ve atanmış başbakan direnecek gibi durmuyor. Ancak El Nahda için aynısını söyleyemeyiz. Emekli öğretmen Ali Garci ise yaşananların bir darbe olduğundan emin. “54 yılımı Bin Ali ve Burguiba gibi politikacıların postalları altında geçirdim. Onlar gibi politikacıların yönetiminde yaşamaya devam edeceksem ölürüm daha iyi” diyor.  Ancak bu yılın başında El Cezire’ye konuşan feminist aktivist Naile Zohlami’ye göre devrimin kazanımları çoktan kaybedildi. 2011’e bakıp “Eşit temsiliyet hayal etmiştik. Sadece erkeklerin işlerinin yükünü değil, aynı zamanda onların  haklarını da alan ‘tam vatandaşlar’ olacağımızı hayal etmiştik… Sonunda siyasette kadınlara gerçek bir alan açabileceğimizi hayal etmiştik” diyordu. 2014’te yüzde 32’ye çıkan meclisteki kadın oranı, 2019’da yüzde 22’ye düştü. Kadınlar sandığa dahi gitmemeye başladı. Aslında bu rakamlar dahi baharın çabuk bittiğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı, görevden aldığı Başbakan Hişam el Meşişi’yi, (solda) geçen sene bizzat göreve getirmişti. Karar, ikisini de mutlu etmedi.

IMF kapısında 

11 milyonluk ülkede başbakan karşıtı son protestoları, işsizlik ve artan koronavirüs vakaları tetikledi. Ülke, aylardır 4 milyar dolar kredi alabilmek için IMF’nin kapısını aşındırıyor.  Said, 4.8 milyar dolarlık kamu parasının “yağmalandığını” duyurdu ki bu meblağ, IMF’den beklenen paranın biraz üzerinde. 460 iş insanının yolsuzluğa karıştığını iddia eden Said, cezai yaptırım uygulanacağını ve delilleri karartmaya çalışanların yargılanacağını söyledi. Gayrisafi yurtiçi hasılası 38.8 milyar dolar, yani kabaca Türkiye’nin 20’de biri olan ülke için önemli bir meblağ bu. Üstelik kamu harcalamaları bu 38.8 milyar doların yüzde 17’sini oluşturuyor. Cari açıkları da bu rakamın yüzde 7’sini geçti. Ülkenin sadece yüzde 7’si tamamen aşılanabildi. Acil servislerin yüzde 90’ı dolu.   Ülkenin yaşadığı krizin altında iktidar kavgalarının beslediği belirsizlik var. Bu kavga, Tunusluların refaha odaklanmasını engelliyor. Oysa devrimden sonra geleceğini başka ülkelerde, mesela Türkiye’de arayan nitelikli iş gücünün büyük umutlarla ülkelerine döndüğüne şahit olmuştuk. Cumhurbaşkanı Said, hamlesinin Anayasa’nın 80. maddesine uygun olduğunu söylüyor. Ancak ülkede halen bunu denetleyebilecek bir Anayasa Mahkemesi yok. Cumhurbaşkanı daha bu sene nisan ayında silahlı kuvvetlerin başı olduğunu söylemiş, başbakansa onu “yumuşak darbe” tasarlamakla suçlamıştı. Ülkedeki Kawakibi Demokrasiye Geçiş Merkezi adlı örgütün lideri Amine Gali, Washington Post’a cumhurbaşkanın hamlesini yaslandırdığı “acil tehdit” maddesini kendi lehine yorumladığını anlattı. Yani aradan geçen 10 yıl boyunca uzlaşamayan partiler, böylelikle ülkenin geleceğini bir tek adama bırakmış oldu. Marzuki o günlerdeki parlamenter demokrasi-cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak şöyle diyordu: “Ülkenin kurucusu Habib Burguiba parti lideriydi, tüm güç onda toplanıyordu, meclisteki tüm sandalyeler de onundu ve diktatöre dönüştü. Bu tecrübeden dolayı parlamenter sistemden korkuyoruz. Ancak başkanlık sisteminden de korkuyoruz çünkü Bin Ali yönetiminde de bunları yaşadık ve o da diktatöre dönüştü.” O tartışmalardan mevcut parlamenter sistem çıktı ancak kurulan koalisyonda yer alan El Nahda, şeriat istemediğini açıklayarak laiklerin sempatisini, radikal grupların ise öfkesini topladı. 2015’te tüm dünya gözünü Tunus’a çevirene dek yaşanan en önemli olaylandan biri, solcu muhalif politikacı ve avukat Şükrü Belaid’in başkent Tunus’ta katledilmesi oldu. Daha sonra, aynı silahla muhalif lider Muhammed Brahimi öldürüldü. 2015’te ise önce başkentteki Bardo Müzesi’nde ikisi eylemci 22, sonra da Sousse kentindeki bir plajda 38 kişinin öldüğü terör eylemleri yaşandı. 2002 yılındaki sinagog baskını sonrasında ülke ilk kez böyle bir vahşet görüyordu.

Selefiler meşrulaştı

Oysa “devrim” sonrasında Selefiler meşrulaşmış, “şiddet yanlısı olmayan Selefiler de var” söylemi yaygınlaşmıştı ama bu saldırılardan sonra Tunuslular, radikal dinci terörün ülkenin iliklerine kadar işlediğini acı bir deneyimle fark ettiler. Üstelik en az 3 bin militanı Suriye’ye ihraç etmişlerdi. Bazı militanlar yurt dışında, örneğin Libya’da savaşıp, ülkeye dönüp, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyordu. Eski el-Kaide sempatizanları ise zamanla IŞİD’çi olmuştu.  El Nahda, hiçbir zaman radikal dinci bir söyleme sahip değildi. Ancak, Fehim Taştekin’in T24’teki yazısında tespit ettiği üzere “İnanç özgürlüğü ile açılan kapıdan ‘radikal İslamcı’ figürleri soktu. İslami emirlik hedefleyen Selefiler parti (El Tahrir) kurdu. El Kaide bağlantılı Ensar el Şeria da Tunus'a geri döndü.” Bu arada Gannuşi’nin hareketi, muhalefetin yaşadığı bölünmüşlükten sürekli yararlanarak meşru siyasi sistemin bir parçası olmaya devam etti. Fakat radikal dincilerin işlediği cinayetlerin örtbas edilmesi, yolsuzluk iddiaları ve ülkedeki büyük yoksulluk nedeniyle hep sorumlu tutuldular.  Yine Washington Post’a konuşan 41 yaşındaki Abdülkadir Massudi, 10 yıl önceki eylemlerde aktif olarak sokağa çıkmış. İşletme mezunu ama meyve satarak geçiniyor. “Eğer bu olanlar bana iş kazandırmayacaksa bence bu bir başarısızlıktır” diyor. 

Masada buluşma çağrısı

Gannuşi şimdi “devrimci gençliği,” sivil toplumu, siyasetçileri, orduyu ve polisi Tunus’un kazanımlarına el konulmasına ortak olmamaya” çağırıyor. Ancak bu çağrı radikal gruplara da mı ulaşıyor, meçhul. Üstelik cumhurbaşkanını haklı bulup onu desteklemek için sokaklara dökülenler de var. Ulusal Diyalog Dörtlüsü Tunus’taki dengelerin önemli bir parçası. Dörtlü, Bin Ali’nin gönderilmesinde etkili olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT), Tunus Sanayi, Ticaret ve Zanaat Konfederasyonu, İnsan Hakları Birliği ve Tunuslu Avukatlar Birliği’nden oluşuyor. Sendika, sıcağı sıcağına yaptığı açıklamada Said’i desteklese de anayasal düzene dönüş garantisi istedi ve devletteki çıkar lobilerinin yerine “bu hassas dönemde alınacak her önlemde anayasal meşruiyete özen gösterilmesini” söyledi.  Carnegie Ortadoğu Merkezi’nden akademisyen Hamza Meddeb’e göre bu pozisyon “yeni bir dönem için gereken yol haritasının üzerinde pazarlık yapılmasını ve En Nahda ile cumhurbaşkanı arasında bir aracılığı mümkün kılıyor.  Tunus, Arap dünyasının geri kalanı için de kilit bir ülke. Ekonomisi güçlü olmasa da Tunus’un istikrarı tüm bölge için önem taşıyor. Taliban’ın güçlendiği bir dönemde aslıda bir terörizm ve güvenlik perspektifinden bakıldığında Türkiye’yi ve Batı dünyasını da yakından ilgilendiriyor. Financial Times’ın etkili yazarlarından David Gardner’e göre Tunus için hâlâ bir umut var. Ancak, bunun için ABD ve AB’nin devreye girmesi gerekiyor. Çünkü,  “Tunus’u kaybetmek felaket olur.” 
El Nahda lideri Raşid Gannuşi

El Nahda nasıl eridi?

Tunus meclisinde 217 sandalye var. El Nahda 2011’de 89 vekillik kazanmıştı. Bu sayı 2014’te 69’a, 2019’da 52’ye düştü. 2011’de 1.5 milyon oyla yüzde 37, 2014’te 947 bin oyla yüzde 27, 2018’de yerel seçimde 517 bin oyla yüzde 28, 2019’da cumhurbaşkanlığı seçiminde 434 bin oyla yüzde 12.9 ve genel seçimde 561 bin oyla yüzde 19.7 aldılar. Taştekin, El Nahda’nın “toplumdaki karşılığını en iyi yansıtan” seçim olarak, ilk kez kendi adayıyla yarıştıkları ve yüzde 12.9 oy aldıkları cumhurbaşkanlığı seçimini gösteriyor.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız