Geçen haftaki yazımın doğal bir devamı olarak bu hafta bir hayat tarzına dönüşen zoom toplantılarını masaya yatırmak istiyorum. Gününün en az 8 saatini ekran başında toplantı yaparak geçiren bir insan olarak, video ortamının insan ilişkileri üzerindeki etkisini gözlemlemeye çalışıyorum. Aslında video konferanslar pandemi öncesinde de profesyonel hayatın bir parçasıydı ama pandemi sonrası bir zorunluluk halini alınca kendi kültürünü yaratmaya başladı. Öncelikle şunu kabul edelim, aynı ekrana bakarak saatler geçirmek, farklı mekanlarda veya farklı toplantı odalarında karşılıklı konuşmaktan çok daha sıkıcı ve mekanik bir süreç. Durum böyle olunca yapılan sanal toplantılar son derece sonuç odaklı oluyor ve “konuyu bir an önce halledip ekranı ne zaman kapatırım” mantığı ile ilerliyor. Normal hayatta naturel olarak uzayıp daha kişisel paylaşımlara dönüşebilecek toplantılar, sanal dünyada pat diye tek bir butona basarak bitiyor.
Keyifli ilişkiler şart...
Belki de bu “sonuç odaklı” psikolojiden dolayı iş dünyası, video konferans üzerinden işlerin aksamak yerine daha da hızlı ve verimli ilerlediğini gördü. Görmesine gördü ancak burada önemli bir konu var.
Bireylerin mutluluğu ve işlerine olan bağlılığını sürdürülebilir kılmak için iş hayatında anlamlı ve keyifli ilişkiler geliştirmek şart.
Özellikle pandemi sırasında yeni işlere başlayan kişilerin yepyeni insanlarla sanal ortamda tanışıp, sadece iş odaklı etkileşimler içinde olması kişileri yalnızlaştıran ve mutsuzlaştıran bir etken. Financial Times’in bu hafta yayınladığı bir ankete göre İngiltere'de çalışanların yüzde 65’i uzaktan çalışma sürecinin ruh hallerini negatif yönde etkilediğini söylemişler ve sebeplerden biri olarak da yeteri kadar duygusal geri bildirim alamamalarını göstermişler.
İş dışı sohbet önemli
Aslında bu sorunun basit bir çözümü var,
ben bunu deyim yerindeyse sanal ortamda “kakara kikiri” yapacak alanlar yaratmak olarak tanımlıyorum. (Tabii “kakara kikiri” deyimini iş hayatımda İngilizceye çevirmekte biraz zorlanıyorum.) Yani çalışma arkadaşlarının birbirlerini yakından tanıma fırsatı bulabileceği, beraber eğlenecekleri ve iş dışında konular üzerinden iletişim kurabilecekleri sanal ortamların yaratılması şu anda toplumsal ruh halimiz açısından çok önemli. Bunun uzaktan çalışma kültürünün kritik bir parçası olarak benimsenmesi için de kurumların ve liderlerin de desteği gerekiyor. Mesela neden ayda bir kere çalışma arkadaşlarımızla beraber bir film izleyip üzerine konuşarak vakit geçirmeyelim veya haftanın bir günü aynı anda öğle yemeği yiyerek haftanın olumlu olumsuz gelişmelerini konuşmayalım? Sanal ortamda bu vakitleri organize etmek daha zor ama yapabildiğimiz zaman bize getirdiği sosyal derinlik önemli. Örneğin, son zamanlarda katıldığım en iyi sanal toplantılardan biri bir kişisel gelişim uzmanı rehberliğinde çalışma arkadaşlarımla yaptığımız üç saatlik bir seans oldu. Herkesin geleceğe yönelik şahsi hayallerini paylaştığı bu seansta birbirimiz hakkında o kadar çok şey öğrendik ve öğrenirken o kadar çok eğlendik ki artık grup olarak farklı bir boyuta geçtiğimizi düşündüm. Bu toplantıdan sonraki iş toplantılarında da artık empatinin eksik olmayacağı kesin. Herkesin paylaşmaya ve sesini duyurmaya ihtiyacı var. Pandemi döneminde kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik beraber çalıştığımız kişiler ile anlamlı ilişkiler inşa etmeye devam etmek ve iç seslerimizi birbirimize duyurmak olur. Peki ya pandemi sonrası hayalimizdeki çalışma ortamı nedir? 9-5 arası bir ofise gitmek olmadığı kesin. Kendi hayalimi haftaya yazacağım.