Para politikası gücünü kaybederken…

Merkez Bankası’nın faiz artırmak yerine zorunlu karşılıkları artırması piyasaların hoşuna gitmedi. Yerli yatırımcı da enflasyonun yüzde 16’yı bulacağını kestirip, yüzde 17 faizle TL’ye dönmeye yanaşmıyor

Güldem Atabay
Merkez Bankası rezervlerinin geçen yıl neden ve nasıl satıldığı tartışmaları ekonomistler ve hükümeti ortak zeminde buluşturamıyor. Başkan Ağbal, Kasım başında göreve geldiğinde ayağının tozuyla para politikasını basitleştirmiş, Erdoğan’a rağmen faiz artışı yapabilmiş ve şeffaf bir para politikası sözü vererek uygulamaya geçirmişti.   

Güvensizlik sorunu

Kasım ayından bu yana yüzde 20 değer kazanan TL’de geçtiğimiz hafta itibarıyla işler tersine dönmeye başladı. Ağbal’ın öncekiler gibi “faiz indirimi için görevden alınacağından” korkan yok. Aksine  “tüm yıl boyunca sıkı para politikası devam edecek” şeklindeki ifadesi piyasalar açısından inandırıcılığını koruyor.  Ancak, yerlilerin faiz artışına rağmen döviz mevduatlarını artırmaya devam etmesi, yabancı yatırımcı tarafından paylaşılmayan bir güvensizlik sorununa işaret ediyor. Burada da işin kritik noktası enflasyon seviyesi. Yabancı yatırımcılar açısından küresel ölçekte faizlerin sıfır olduğu ortamda TL’ye dönüp hem faizden hem TL-dolar dönüşümünden para kazanmak cazip. Yerliler için ise yüzde 16 ve kısmen üzerine çıkacak enflasyon göz önüne alındığında yüzde 17 için TL’ye dönme riskini almak anlamlı değil.   İç politikada sertleşmeler yanında, S-400’den geri adım atılmadığı için ABD ile ilişkilerin Biden döneminde nereye varacağının kestirilememesi, TL adına risklerin devamı anlamına geliyor. TÜİK verilerinin sorgulandığı ortamda, bazı alternatif hesaplamalarda yıllık enflasyonun yüzde 20-30 arasında ölçülmesi, yüzde 17’lik faizi “sıkı para politikası” olmaktan düşürüyor. Merkez Bankası’nın alenen TL’yi desteklemek adına zorunlu karşılıklarda her vadede 200 baz puan artışa gitmesi ise ters etki yaratarak huzursuzluğu alevlendirdi. Bir hafta önce dolar 6,90’ın altına inmişken 7,20’ye yöneliverdi. Zorunlu karşılıkların bankalar açısından TL maliyet ve TL mevduat faizi artırıcı etkisi sınırlı kalacakken, Merkez Bankası’nın doğrudan faiz artırmak yerine yan yollara sapışı, kuşkuları artırıyor. Yüzde 17’de duran faiz artışının yabancı yatırımlar için cazibesi TL’nin de güçlenmesiyle tükendi. Yerliler yüzde 17’yi zaten hiç yeterli görülmedi. Banka’nın TL’yi yeniden tercih haline getirmesi için, yeni faiz artışları gerekiyor. Yüzde 17 faiz büyümede yavaşlama yaratamadığı gibi, enflasyon hızını da henüz etkileyemedi.  Buna rağmen, Merkez Bankası doğrudan faizi kullanarak etkin ve şeffaf bir mesaj vermek yerine, likiditeyi de önemli ölçüde azaltmadan zorunlu karşılıklar üzerinden oynuyor.  Para politikasında Ağbal’la başlayan güçlü etki alanı; yatırımcıların, bankanın faiz artırarak reformlar için kazandırdığı zamanın boşa harcanmakta olduğunun farkına varmalarıyla giderek daralıyor.
Batıkent metrosunda patlama yaşandı Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı