Güney Kore, İngiltere, Avustralya, ABD gibi ülkeler “yeşil enerji” dönüşümünü, büyüme ve istihdama katkı sağlayacak şekilde gerçekleştirme adımları atıyor. Türkiye de bu modeli uygulamalı
Güldem Atabay
Hafta başında açıklanan Mart ayı işsizlik verilerinde Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik seviyesi yüzde 25.8 ile çok yüksek seviyede. Türkiye ekonomisinin uzun vadeli büyümeyi sağlayabilmesi için atıl kalan bu önemli kaynağını işler, üretir ve gelir kazanır hale döndürmesi kritik önemde. Dünyada birçok ekonomide pandemi dönemi borç yükünü artırırken, işsizlik seviyelerinde de önemli sıçramalara neden oldu. Pandemiden çıkış için verilen desteklerin odağında şimdi üretim modelini küresel ısınmayı durduracak şekilde değiştirmek var. Gelir dağılımındaki bozuklukların azaltılması, işsiz kalan milyonların yeniden sisteme kazandırılması ve tabii beraberinde “dünyayı kurtarmak”, 2021-2030 döneminin ana teması.
Düşük maliyetli fon fırsatı
Türkiye henüz imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması’nı onaylamış ve işler hale döndürmüş değil; bu anlaşmanın onayını geciktirme nedeni bu kapsamda verilecek hibelerden mahrum bırakıldığı bir kategoriye konmuş olması. Ancak, “Yeşil Anlaşma” doğrultusunda enerji üretim ve büyüme modelini şekillendirmek, dönüşüm için verilecek hibelerden çok daha büyük bir fon akış potansiyeline işaret ediyor. Hem de daha düşük maliyetle. Hükümetin “Kanal İstanbul” gibi büyük ve geri dönüşü olmayan şekilde çevreye zarar verecek inşaat rantı projesinin çeşitli hesaplamalara göre maliyeti 20 ile 50 milyar dolar arasında. Özel bankalar bu projeye geleceğe ait belirsizlikler ve çevre etkileri nedeniyle destek vermek istemediklerini açıkladılar. Kamu bankaları fonlaması da dışardan yabancı destek olmadan şimdilik mümkün değil. Üstelik CHP lideri Kılıçdaroğlu önümüzdeki seçimde olası bir iktidar değişiminde “Kanal İstanbul” ödemelerini gerçekleştirmeyeceğini, projeye destek veren yabancı ülke ve kurumlarla Türkiye arasına mesafe koyacaklarını açıkladı. Türkiye harcamaya hazır olduğu 15-50 milyar doları hem çevreye zarar vermeden, hem karbon emisyonlarını kalıcı bir şekilde düşürmeyi başararak, hem de acil dert olan işsizliğe çare olabilecek şekilde nasıl bir alternatif projeye yöneltebilir? Bakın dünyada neler yapılıyor. Yer, 2050 yılına kadar ülkenin karbon nötr hale dönüştürüleceği sözü verilen Güney Kore. Son 50 yıllık endüstriyel yükselişi ülkeyi en büyük 10 enerji tüketicisi haline getirdi ve bunun üçte ikisi fosil yakıtlardan geliyor. Şimdiyse Güney Kore güneybatı kıyılarında önümüzdeki on yıl içinde 42.8 milyar dolarlık bir “rüzgar santrali” kuracak. Kamu-özel sektör işbirliği içinde gerçekleşecek bu büyük proje ile 8.2 gigavatlık güç üretilecek. Güney Kore bir yandan da ilk büyük karbon yakalama ve depolama (CCS) projesini gerçekleştirmeye adım atarak dünyanın en büyüklerinden biri olma yolunda. Co2'yi tükenmiş gaz sahalarında denizin altına depolama fikri jeopolitik aşınmayı da tamir edecek bir adım. Hükümetler küresel ısınma ile savaşta vergiler ve cezalarla ciddileştikçe uzun zamandır petrol şirketlerinin dikkate aldıkları yeni bir yatırım alanı bu. Şimdiye kadar maliyet engeli ile karşılaşan bu dev projeler, yeşil tahviller yoluyla artık daha gerçekçi. İngiltere örneğin, kasımda 10 milyon ton Co2'yi gömecek dört CCS projesi inşa etmek için 1.4 milyar dolar yatırım planladığını açıkladı.
Avustralya ve ABD örnekleri
Avustralya önümüzdeki beş yıl içinde ülkenin “atık geri dönüşüm - enerji üretimi” kapasitesini artırmak için 6.1 milyar dolarlık bir yatırım planlıyor ve böylece çöpten kaynaklanan emisyonları yüzde 60'a kadar azaltmayı hedefliyor. Bu yatırım büyümeyi artırırken, zor durumdaki bölgesel ve kırsal alanlarda binlerce istihdam yaratacak. ABD’de Biden yönetimi daha bu hafta ülkenin ilk büyük açık deniz rüzgâr santralini onayladı. Amaç, enerji sektöründen kaynaklanan emisyonları azaltırken yeni istihdam yaratmak. 2023 sonunda tamamlanacak ve Massachusetts sahilinin 23 km açığında yer alacak olan milyarlarca dolarlık Vineyard Wind projesi, Biden'ın ABD elektrik şebekesini 2035 yılına kadar sıfır emisyonlu kaynaklara geçiş taahhüdünün ilk parçası. Türkiye’nin Kanal İstanbul’a harcamayı planladığı değerli kaynakları, daha çok istihdam yaratacak, dünyaya daha az zarar verecek enerji üretimi projelerine yönlendirmesi gerekiyor.