Succession’ın üçüncü sezonu 18 Ekim’de beIN Connect’te. Unutulmaz bir karakter yaratan Brian Cox’a göre dizi bize aslında kim olduğumuzu hatırlatıyor
Üçüncü sezonun başlangıcında Logan’ı nasıl göreceğiz? Yeni bir mücadelenin içinde olacak. Kendini ispatlamaya çalışan, asi bir oğlu var ve besbelli ki bu kafası karışık oğlu hırpalanacak. Çok yalnız bir çocuk. Logan’ın bu konuda elinden bir şey gelmez ama onu seviyor. Jesse’ye (dizinin yaratıcısı ve yazarı Jesse Armstrong) işin ilk başında “Logan çocuklarını seviyor mu?” diye sordum. “Hem de sonuna kadar” dedi. Çocuklarının onun için ne kadar değerli olduğunu ve yaşadığı hüsranı belirlediğinizde bu, dizinin temeli oluyor. Bunu hiç açıkça görmüyoruz, hiç ifade etmiyor ama onları seviyor. İşte, oradan yola çıkıyoruz. Bu sezonda çocuklarına duyduğu sevgi yüzünden çok bocalayacak. İşin trajik bir yanı da var, o açıdan Shakespeare hissi veriyor.
Nasıl bağ kuruyoruz?
Logan Roy’un ailede kan dökülmesinin şart olduğunu açıkça belirttiği o ikinci sezonun son bölümünün çekimi nasıldı? Harika bir sahneydi, neler olacağını da gayet güzel ortaya koyuyordu. Hikaye ancak Jesse’nin altından kalkabileceği, ilginç bir yola girdi. Jesse yan olayları hikayeye eklerken odak noktasından asla sapmıyor. Olacakları söyleyemem tabii ama beklentilerimin ötesinde olduğunu belirtmeliyim. Son bölümde yüzünüze odaklanan o sahnede Kendall konuşurken belli belirsiz gülümsüyordunuz. Logan içinden “İşte benim oğlum!” mu diyordu? Bir ölçüde öyle, evet. Logan daha önce Kendall’a katil olamayacağını söylemişti. Öldürebilen ama kendini bu işten sıyırmayı da başarabilen bir katilden söz ediyordu aslında. Kendall’ın bu çabasıyla bir bakıma gurur duyuyor tabii ama Kendall özünde bir katil değil, katilmiş gibi davranıyor. Yani günün sonunda o bir Logan Roy değil. Jesse Armstrong’un siz çekime devam ederken bile senaryoyu sürekli geliştiren birçok yazarı var. Aynı zamanda, oyuncuların repliklerini çok farklı şekillerde ifade etmelerine de izin veriyor. Bir tiyatro sanatçısı olarak böyle çalışmak size çekici geliyor mu? Jesse’nin çalışma tarzını seviyorum. Diziye hakimiyeti benzersiz. Üstüne, mükemmelliği de sevmiyor. Çektiğimiz bir sahneyi fazla mükemmel bulduğunda hafiften çıkıştım ona; “Senin hatan çünkü mükemmel yazıyorsun” dedim. “Ben 75 yaşındayım, sen 50, bu nedenle benim bunları söylemeye hakkım var. Sen çok yeteneklisin, bu senin için hem lütuf hem lanet. Bunun kabullen artık” dedim. Bu karakterlerin neredeyse hiçbirinin sevilesi olduğu söylenemez. Peki böyle hırslı, böyle dağılmış karakterlerle dolu bir diziyi neden seviyoruz? Çünkü bize özünde kim olduğumuzu hatırlatıyor. Birçoğumuz için karanlık çağrışımlar yapıyor, çok fazla çağrışım var. Ama Jesse’nin yeteneği de bu. İnsanları bu diziye dahiyane bir şekilde çekti, izleyiciler balık gibi yakalandı. Succession’ın zokasını yuttular ve kurtulamıyorlar. Bu yüzde birlik, hatta binde birlik kesimin içinde olan, varlıklı insanlarla ilgili bir dizi.. Ama yine de bağ kurabiliyoruz. Bu nasıl oluyor? Galiba hepimizin hırsları olduğu için. Hırslarımıza bazen ket vururuz, bazen onları gömeriz, bazen peşlerine düşeriz, bazen de onlardan utanırız. Bence insanları yakalayan şey Succession’ın çıplaklığı çünkü istismar ve dil açısından çırılçıplak bu dizi. Senaryoyu okuyunca benim bile “Bunu gerçekten söylemek zorunda mıyım?” dediğim oluyor.