Danimarka’yı 2019’da Oscar’da temsil eden gerilim filmi Den Skyldige’in Amerikan yeniden çevrimi The Guilty Netflix’te
Burak Göral
Kısıtlı mekanlarda hapsolmuş insanların öyküleri, durağan filmlere karşı önyargıları olan insanları bile heyecanlandırır. Çünkü hayatımızda başarı kazanıp kazanamadığımız, zor anlarda yaşadığımız sıkışıklık duygusuyla baş edip edememizle ölçülür bazen. Danimarka filmi Den Skyldige hakkında açılmış bir inceleme yüzünden bir süreliğine masa başında yardım hattı telefonlarına bakmaya mecbur bırakılmış polis karakteri Asger’in birkaç saatine odaklanır. Asger’in ertesi gün mahkemesi vardır ve usulsüzlük yapıp yapmadığı karara bağlanacaktır. Zaten bunun gerginliği üzerindeyken eski kocası tarafından kaçırıldığını söyleyen bir kadının acil yardım çağrısıyla daha da gergin bir geceye adeta yuvarlanır. Aslında filmin meselesi, bir polisin iç hesaplaşmasını zor bir gecede, bir bilgisayar ve telefon eşliğinde yaşaması olarak özetlenebilir. Kısıtlı bir mekanda ve çoğunlukla kahramanın telefonla konuştuğu 85 dakikalık film her anında seyircinin merakını diri tutan bir senaryo ve yönetmenlik başarısıydı.
85 dakika bir odada
Netflix için yapılan ‘yeniden çevrimi’nde de yazar ve yönetmen koltuklarında tanıdık isimler var. Yönetmen koltuğunda İlk Gün (Training Day) filmiyle, elinde harika bir senaryoyla neler yapabileceğini kanıtlamış, ancak sonrasında ‘formül’ işlerle kariyerini sürdürmüş yönetmen Antoine Fuqua’yı görüyoruz. Orijinali Gustav Möller’e ait olan senaryoyu da özellikle ilk sezonuyla bir başyapıt sayılan True Detective dizisinin yaratıcısı Nic Pizzolatto uyarlamış. Fuqua ve Pizzolatto polis karakterini olaylarla daha çok sıkıştırmayı tercih ederken orijinal filmin klostrofobik etkisini görsel olarak azaltmış. Olan bitenler bazen küçük görsel numaralarla sunuluyor ve ana karakterin hareket alanı biraz daha genişletilmiş. Ertesi gün mahkemeye çıkacak olan Joe (Jake Gyllenhaal) adlı polisin yaşayacağı gergin gece, aynı zamanda büyük Los Angeles yangınının da sürdüğü gece olarak tasarlanmış. Orijinal filmden farklı olarak Bill’in etrafındaki insanlar daha bir görünür durumda. Büyük yangının verdiği ‘kıyamet’ efektinin yanı sıra Bill’in ailesiyle yaşadığı uzaklık, ertesi günkü duruşma ve kendiyle yaşadığı çelişkiler sinirlerini daha da bozuyor. Film Kuzey Avrupa insanının soğukkanlı duruşunu tümüyle Amerikan filmi karakterine çevirirken oyuncu Gyllenhaal da; karakterin öfkesini, telaşını ve gerginliğini daha dışavurumcu bir üslupla yansıtıyor. Her şey biraz fazla dile getiriliyor ve karakterin geçirdiği duygu dönüşümleri oldukça keskin bir şekilde sunuluyor. Bu tercihler sayesinde de orijinal filme göre daha kolay izlenen, daha çabuk anlaşılan bir film çıkıyor ortaya.