Hep ışığın peşinde giden Leonard Cohen
GAİN’de izleyebileceğimiz I’m Your Man belgeseli beş yıl önce aramızdan ayrılıp bizi bu dünyada biraz daha yalnız bırakan Leonard Cohen’i yakından tanımak için iyi bir fırsat
Derin Koçer 2016’nın Kasım’ında tası tarağı toplayıp bizi bu dünyada biraz daha yalnız bıraktığında Leonard Cohen, 82 yıllık ömründe birçok insanın hayatını da yaşamıştı aslında: Kendini bir Budist-keşiş olarak yetiştirmiş bir Yahudi, ilahiler yazan bir müzisyen, cesur bir hikayeci, romantik bir aşıktı. Hayat ne kadar büyük olabilirse, o kadar büyüktü belki de. Kendi yaşam öyküsünü, henüz hayattayken başkalarından dinleme şansına (ya da şanssızlığına) sahip olan ender insanlardan da biriydi. Şu günlerde GAIN’den izleyebildiğimiz 2006 yapımı I’m Your Man, bu anlatılardan sadece biriydi. Her ne kadar yenilenmeye, Cohen’in son 10 yılında anlattığı hikayelerle belki de baştan yazılmaya ihtiyacı olsa da özlediğimiz bu ‘büyük adam’ı hatırlamak için şahane bir fırsat bu. Üstelik Cohen’i, Nick Cave gibi başka devler anlatıyor, şarkılarını söylüyor. Zaten, her büyük sanatçıda olduğu gibi, kurduğu cümlelerin zamanın ve onun bedeninin dışında yaşamaya devam ettiğini de görüyoruz. Mesela Anthem’da “Her şeyde bir çatlak vardır” diyor “ışık oradan girer içeri.” Felaketlerden felaket beğenemediğimiz aylara karşı, onun on yıllar önce kurduğu bir cümle, tekrardan ‘ışık’ aramaya çağırıyor insanı. O da hayatı boyunca o ışığın peşinden gitmiş zaten. 25 yaşında, parasız vardığı Londra’da, kokuşmuş, sıvaları akan odasında oturup, Olivetti daktilosunda karanlık şiirler yazan adam da, 600 bin kişinin önünde konser veren de ‘dertli’ bir adamdı. O yüzden de bazen yalnızlıkla dövüşen biri oluyordu Cohen; bazen demokrasi üzerine kafa yoran bir vatandaş. Hem kendi aşk trajedileri vardı şarkılarında hem de aşk şarkısı diye dinlediklerimizde insanlığın yaşadığı en büyük trajedilerin kalıntıları. Karanlığın şairi de oydu; daima aydınlığa çağrıyı yapan da. Mesele, onun ışığını bulmakta: Ama kendisi bile emin değildi belki de nereye bakmak gerektiğinden. Bazen ‘içeri’yi tarif ediyordu bazen dışarıyla kavga ediyordu. Gitmeden bir cevap bulmuş mudur acaba? Son günlerinde “Hazırım Tanrım” diyordu çünkü. “Benden bu kadar.”