Nüfus azalacak ama bir sebebi var

Nijerya, Hindistan’dan sonra en kalabalık ülke olacak. 2064’ten sonra dünya nüfusu azalacak. Ancak bu dönüşümün can sıkıcı nedenleri var. Bazı ülkelerde insanlar çocuk sahibi olamıyor çünkü çalışma saatleri uzun, konut ve eğitim çok pahalı

Sarah O’Connor
Annem doğduğunda dünya nüfusu 3 milyarın altındaydı. Ben doğduğumda yaklaşık 5 milyardı. Kızım doğduğunda ise yeryüzünde 7.7 milyar insan yaşıyordu. Ama kızım yeni bir çağın başlangıcına tanıklık edebilir: Gezegendeki insanların sayısı azalmaya başlayabilir. Pandemi bazı ülkelerdeki doğum oranlarını görülmemiş oranda azalttı. İspanya’da 2020 yılının aralık ayında doğan bebek sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 20 daha düşüktü ve kayıtların tutulmaya başladığı 1941 yılından bu yana en düşük seviye görüldü. Doğumlar İtalya’da yüzde 22, Fransa’da yüzde 13 oranında azaldı. Her yerde yeni doğan sayısı az değil. Almanya gibi bazı ülkelerde küçük artışlar yaşandı. Pandeminin üreme üzerindeki etkisi de geçici olabilir. Ama dünyanın hemen her yerinde uzun vadede doğum oranının azalacağı öngörüsü dikkat çekici. Şu anda dünya nüfusunun neredeyse yarısının yaşadığı ülke ve bölgelerde, doğurganlık oranı, yani kadın başına ortalama bebek sayısı 2.1’lik “ikame oranının”, yani dünya nüfusunun sabit kalmasını sağlayacak oranın altında. 

2064’te zirve

Nüfusun hâlâ hızla arttığı Sahra Altı Afrika’da bile doğurganlık hızı 1970’lerde 6.8 iken şimdi 4.6’ya gerilemiş durumda. 2019 tarihli son BM Dünya Nüfusu Tahminleri raporuna göre, 2100 yılına gelindiğinde küresel nüfus yatay bir seyir izliyor olacak. Öte yandan geçen yıl The Lancet’te yayınlanan bir makale, dünya nüfusunun 2064 yılında 9.7 milyara yükselerek zirveyi göreceğini, ardından 2100’e gelindiğinde 8.8 milyara gerileyeceğini söylüyor.  Birçokları bunu gezegen için müjde olarak görebilir. Hızlı nüfus artışı çevrenin aşırı stres altına girmesinde pay sahibi oldu. Gelişmekte olan ülkelerde doğurganlık oranının azalması, genellikle kadınların daha fazla eğitime ve fırsata erişimiyle ilişkilendiriliyor.  Önümüzdeki on yıllarda yaşlanan nüfusun masrafını ve bakımını karşılamakta zorlanması beklenen ülkeler, kalabalıklaşmaya devam eden yerlerden göç almayı tercih edebilir. The Lancet’in çalışmasına göre, 2100 yılında 201 milyon nüfuslu Nijerya, Hindistan’ın ardından dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi olacak. Max Planck Demografik Araştırma Enstitüsü’nden araştırma görevlisi Joshua Wilde, “Dünyanın her yerinde Avrupa ve ABD’ye gelmek için can atan insanlar var; onları kabul edebiliriz” diyor. Ama istesek bile zengin ülkelerdeki doğurganlığı “ikame oranı” seviyesine çekemeyebiliriz. Beş buçuk milyon nüfuslu Finlandiya ebeveynlerin çalışırken çocuk büyütmesini kolaylaştıran sağlayan bir dizi politika uyguluyor. Yine de ülkedeki doğurganlık oranı ikame oranının epey altında. Finlandiya Nüfus Araştırmaları Enstitüsü’nden Anna Rotkirch, “Çocukları 16 yaşından küçük olan anne-babalar üzerine bir araştırma yaparak iş ve aile yaşamını nasıl birlikte götürdüklerine baktık. En büyük derdimiz raporu ilginç hale getirmek oldu çünkü herkes halinden çok memnundu” diyor. “Gerçek cinsiyet eşitliğinin doğurganlık seviyesini artıracağına dair umut vardı, ama anne-babanın çalıştığı bu iki kariyerli düzende, ortalama doğurganlık oranı 1.5 seviyesinde kalacak gibi görünüyor. İnsanlar mutluysa bu durumu kötü sayabilir miyiz?”

“Fazla çalışmak erdem oldu” 

Öte yandan sırf doğurganlık oranı azalıyor diye sevinmekle kalmayıp, bunun sebeplerine de bakmak gerek. Bazı ülkelerde insanlar istedikleri kadar çocuk sahibi olamıyor. Güney Kore’de doğurganlık oranı 1’in altına düşmüş durumda; çalışma saatleri çok uzun, konut ve eğitim çok pahalı ve anneler destek görmüyor. Seul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Erin Hye-Won Kim, ekonomide hızlı kalkınma sağlayan sistemin bir yandan da toplumu stres altına soktuğunu belirtiyor: “Uzun sürelerle ve geç saatlere kadar çalışmak erdem haline geldi.” Ama stresli nesillerin sevinilecek yanı yok. Güney Kore bu açıdan ciddi sorun yaşasa da yalnız değil. Financial Times’ın bu yıl başında tüm dünyadan gençler arasında yaptığı araştırmaya göre, katılımcıların birçoğu iş güvencesi ve konut sorunu yüzünden hiçbir zaman emekli olamama korkusunun yarattığı derin bir güvensizlik hissettiğini söyledi. Bazıları ise kendilerini çocuk yapacak kadar güvende hissetmediklerini belirtti.  Esas risk, ülkeler yaşlanıp nüfusları azaldıkça bu dinamiklerin bir kısır döngü yaratması. Gençler politikaların giderek daha kalabalık olan yaşlı nüfusun ihtiyaçlarına göre şekillendiğini düşünüyor. Nüfusun 2011’den itibaren azalmaya başladığı Japonya’da, Tokyo Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden profesör Hiroşi İşida’nın yaptığı anket, gençlerin şu anki yaşam standartlarından memnun, ama gelecek hakkında “çok daha ümitsiz” olduğunu gösteriyor. Temple Üniversitesi Japonya kampüsünden Doç. Dr. Saçiko Horiguçi, “Siyasette fazla söz haklarının olmadığını biliyorlar; oyların çoğu yaşlılar tarafından kullanıldığı için siyaseti de yaşlılar yönlendiriyor, ayrıca bütün para da o kuşağa gidiyor” diyor. Önümüzdeki 100 yılın en büyük siyasi sorunlarından biri, bir yandan yaşlanan nüfusların ihtiyaçlarını karşılarken, diğer yandan gençlerin kendini umutlu ve güvende hissetmesini sağlamak olacak.  Kadınların kaç çocuk doğuracağını kontrol edemeyiz ve edilsin de istemeyiz. Ama çocuk yapmak birçok bakımdan geleceğe dönük inancı gösterir. Bazı insanlar istedikleri kadar çocuk yapamıyorsa, bu uyarıya kulak vermemiz gerekir. Dünyada zaten yeterince insan var diye düşünerek bu sorunu görmezden gelemeyiz. ©️ The Financial Times 
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Sakarya'daki makarna fabrikasındaki patlama anı güvenlik kamerasına yansıdı Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Üç virüslü bir salgının ortasındayız