Orta Doğu’da bahar sonrası otokrasiye dönüş rüzgârı

Financial Times’ın etkili dış haberler yazarı Gideon Rachman, Arap Baharı zincirinin halkalarını oluşturan Tunus, Mısır ve Libya’daki endişe verici gelişmeleri değerlendirdi: Otokrasiye dönmek işe yarayacakmış gibi görünmüyor

Gideon Rachman
On yıl önce Arap dünyası diktatörlerin düşüşünü alkışlıyordu. Şimdilerde demokrasinin çöküşüne alkış tutuyor.  Orta Doğu’da siyasi özgürlük alanındaki bu gerilemenin küresel sonuçları da var. ABD’de Başkan Joe Biden, otokrasi ile demokrasi arasındaki savaşın içinde bulunduğumuz yüzyıla damgasını vuracağını ileri sürüyor. Buna karşın Pekin siyasi özgürlük yerine düzen ve istikrara vurgu yapan “Çin modelini” kabul ettirmeye çalışıyor. Orta Doğu’da yaşananlar ise demokrasi tarafını tutanlar için hayra alamet değil.  Tunus’ta Cumhurbaşkanı Kays Said geçtiğimiz günlerde başbakanı azletti ve meclisi 30 günlüğüne askıya aldı. Cumhurbaşkanının hamlesi birçokları tarafından darbe olarak görülürken, yıllardır ekonomik krizden ve beceriksiz hükümetlerden çok çeken ülkede halktan epey destek gördü.  Tunus küçük bir ülke ama Orta Doğu’nun yakın tarihinde önemli bir yer tutuyor. On yıl önce Arap isyanları burada, 23 sene iktidarda kalmış Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin indirilmesiyle başladı. Devrim ateşi Tunus’tan bütün bölgeye yayıldı. Kısa süre içinde Mısır’da Hüsnü Mübarek ve Libya’da Muammer Kaddafi iktidardan indirildi.  Mısır’ın demokrasi denemesi 2013 yılındaki askeri darbeyle sona erdi. O günlerde popüler olan ordu, Müslüman Kardeşler önderliğindeki seçilmiş hükümeti devirdi. Libya Kaddafi’nin ölümünden sonra iç kargaşa yaşadı. Suriye’deki demokratik kalkışma ise Esad rejimi tarafından bastırıldı. 

Biden’ın tezi

Ama Tunus demokrasisinin ayakta kalması, Arap isyanlarının ilham verdiği umut ışığının hâlâ yandığını gösteriyordu. Tunus’ta demokrasinin sona ermesi bunun tam tersi bir mesaj verecek. Sayd’ın bundan sonraki planları henüz belirsiz ama ülke daha otokratik bir rotaya girecek gibi görünüyor. Peki, Biden’ın iddiasına yakınlık duyanlar Orta Doğu’da demokrasinin geri püskürtülmesine nasıl tepki vermeli? Siyasi özgürlüğün önemli olduğu kanaatini ve bir gün bölgede kök salacağı umudunu bir kenara bırakmak gerekmiyor. Ama bu ilkenin, başarısız ülkelerde sıkışıp kalmış sıradan insanların yaşadığı zorluklarla yapılacak empatiyle dengelenmesi gerekiyor. Demokrasi önemli olsa da ihtiyaçlar hiyerarşisinde gıda, barınak ve emniyetten sonra geliyor. Seçilmiş hükümetler bu temel ihtiyaçları karşılayamadığı takdirde, istikrar vaat eden bir diktatöre kucak açmanın cazibesi ağır basıyor.

Lübnan ve Irak örnekleri

Orta Doğu’da halen kağıt üzerinde demokrasiyle yönetilen Lübnan ve Irak, “başarısız devletler” olmaya giderek yaklaşıyor. Geçen yıl Lübnan’ın başkenti Beyrut, kentin limanında başıboş bırakılmış kimyasalların yol açtığı patlamayla büyük yıkıma uğradı. Ülkedeki birçok siyasi reformcuya suikast düzenlendi. Bu da yüzeydeki seçim ve ifade özgürlüğü görüntüsünün altında, aslında savaş ağalarının ve Hizbullah milislerinin elinden kurtulamayan bir ülkeye işaret ediyor.  Lübnan gibi Irak da iktidarı topluluklar temelinde bölen bir demokrasi benimsedi. Ama bu sistem çok keskin çıkar grupları oluşturuyor ve reformu zorlaştırıyor. Kavurucu yaz aylarında enerji ve su sıkıntısı yüzünden büyük güçlükler yaşayan bazı Iraklılar, ülkeye en azından düzenli elektrik temin etmiş olan gaddar diktatör Saddam Hüseyin’i özlemle anabiliyor. Orta Doğu’nun acemi demokrasilerine talih de pek yardımcı olmadı. Bölgenin Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi en zengin ve en güçlü ülkeleri otokrasiyle yönetiliyor ve demokrasi denemelerine destek vermek pek ilgilerini çekmiyor. Bunun yerine Lübnan, Libya, Suriye ve Tunus’ta iktidar için bir nevi vekalet savaşı yürütüyorlar.  Orta Doğuluların insanlığın geri kalanından farklı olduğuna inanmak için elimizde bir sebep yok. Onlar da özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünü diktatörlüğe tercih ederler. Ama son on yılda yaşananlar, bölgede demokrasinin kolayca kök salacağını umanların duruma ne kadar naif yaklaştığını ortaya koyuyor.   Tam aksine bu ülkelerde istikrarlı bir hükümet kurmak için serbest seçim yapmanın ne kadar zor olduğu ortaya çıktı. Yıllardır süregelen diktatörlükler yüzünden, demokrasiyi işler hale getiren bağımsız yargı, özgür basın, profesyonel kamu hizmeti ve okuryazar nüfus gibi kurum ve unsurların varlığı engellenmişti. Örneğin, Mısır’daki devrim sırasında ülkenin yüzde 26’sı okuma yazma bilmiyordu. Güney Kore ve Tayvan gibi Asya ülkelerinin deneyimleri, otokratik rejim idaresinde ekonomi, eğitim ve kurumlar bakımından sağlanacak hızlı ilerlemenin, demokrasiye geçişi daha kolay ve başarılı kılacak şartları tesis edebileceğini gösteriyor. 18. yüzyıl Avrupası bile aydınlanmacı despot adı verilen hükümdarlar idaresinde hızlı gelişme kat etmişti. Ancak Orta Doğu’da sorun farklı. Burada aydınlanma karşıtları diğerlerinden çok daha yaygın. 2011 ayaklanmalarının bir sebebi de yıllar süren yozlaşma ve duraklama dönemine duyulan halk öfkesiydi.  “Otokrasi” soyut bir kavram olarak kulağa fena gelmeyebilir ama pratikte çoğu zaman işkence, cinayet ve adaletsizlik anlamına geliyor.  Geçmişteki Arap otokratları devlet destekli gıda ve hizmet temini, ayrıca bolca resmi istihdam sayesinde kendilerine bir miktar meşruiyet edinmeyi başarmıştı. Ama bu hükümetlerin çoğu borca battığından bugün bu seçenek ortadan kalkmak üzere.  Demokrasi denemeleri Orta Doğu’nun dertlerine çare olmadı. Yeniden otokrasiye dönmek de işe yarayacakmış gibi görünmüyor. ©️ The Financial Times
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız