Pfizer CEO’su: Risk aldık, tuttu

Pfizer’ın CEO’su Albert Bourla “FT ile Öğle Yemeği”nin konuğu oldu. Aşının bulunma sürecini anlatan Bourla’ya göre pandeminin sonu hâlâ belirsiz çünkü yeterli aşı var ancak aşılanmayı reddedenler ciddi bir sorun

David Crow
Bugünlerde öğle yemeğinde alkol alan bir CEO’ya rastlamak zor. Ama Albert Bourla da alışıldık patronlardan değil zaten. Yerimize geçerken Pfizer’in patronu bana da içer miyim diye soruyor. “Beyaz şarap” önerisinin ardından, “sek bir şeyler olsun” diyor. Garson kadehle sunulan seçenekleri sıralarken Bourla araya giriyor. “Şişe getirir misiniz? Çok içeceğiz.” Hakkını teslim etmek gerek. New York’un Hudson Yards semtindeki bu hareketli Yunan restoranında öğle yemeği yiyebiliyoruz çünkü ikimiz de Bourla’nın şirketinin aşılarından iki doz yaptırdık. Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in kurucusu olduğu Alman BioNTech ile geliştirdikleri aşı dünyanın en iyisi: ABD’li yetkililerden ilk onay alan, virüsün orijinal türüne karşı en az yüzde 95 etkili olan ve en yüksek koruma sağlayan aşı bu. Pfizer 1.2 milyar dozla şu ana kadar Batılı şirketler arasında en fazla aşı temin eden şirket oldu.  Hudson Nehri manzarasına bakarken, Bourla yeni aşının bulunduğunu nasıl öğrendiğini anlatıyor. Pfizer’in danışmanı ve iki istatistikçisiyle Zoom’dan görüşmüş: “Yüzde 95’i duyunca inanamadım.” Siparişleri almak için masaya gelen garsonla ana dillerinde sohbete başlıyorlar. 59 yaşındaki Bourla aslen Selanikli ve ağır bir Yunan aksanıyla konuşuyor. Estiatorio Milos’a daha önce de gelmiş. Bourla az pişmiş kuzu pirzola istiyor; bense günün balığından alıyorum: Çipura ızgara. Garson bir iki meze öneriyor: Ahtapot ızgara, kalamar tava, Yunan salatası ve “Milos spesiyali.” Bourla ile 2014’te Financial Times için ABD ilaç sektörü hakkında bir haber yaparken tanıştım. O zamanlar Pfizer’in aşı, kanser ve tüketici departmanlarının başındaydı. Yüzündeki çizgiler biraz daha derinleşmiş, onun haricinde pek değişmemiş.  Tıpkı Moderna gibi mRNA teknolojisinden yararlanan Pfizer aşısı olmasa, pandeminin sonu çok daha uzak olurdu. AstraZeneca ve Johnson & Johnson gibi diğer şirketler aşı geliştirmek için daha bilindik teknolojileri kullandılar ama etkileri Pfizer ve Moderna aşılarına göre çok düşük.

“Trump hızında değil, bilim hızında çalışın”

Bourla, “mRNA başarısız olsaydı şu anda çok zor durumda olurduk” diyor. “Aynı sonucu almak için belki yüzde 40-50 oranında daha fazla kişiyi aşılamak gerekecekti.” Pfizer kısa süre önce bu yıl aşı satışından yaklaşık 34 milyar dolar kazanç beklediğini açıkladı. Bu rakam üç ay önceki tahmine göre yüzde 30 daha yüksek. Bunun bir sebebi, tüm dünyadaki sağlık yetkililerinin giderek mRNA aşıları tercih etmesi. Pfizer’in zaferi kolay gelmedi. Bourla’nın bahsettiği Zoom toplantısı 8 Kasım’daydı; birkaç saat önce ABD televizyonları Joe Biden’ın başkanlık seçimini kazandığını duyurmuştu. Trump’ın müttefiklerine göre Demokrat elitler ile Pfizer bir olup komplo kurmuştu. Pfizer’i sırf Trump’ın yeniden seçilmesini önlemek için, aşının bulunduğu haberini seçim sonuçları açıklanana kadar saklamakla suçluyorlardı. Trump, seçim kampanyasının son döneminde Trump Pfizer’i işi ağırdan almakla suçlamıştı. Bourla ise çalışanlarına bir not yazarak “bilim hızında” çalışmayı sürdürmelerini söylemişti.   Biraz asitli Santorini şarabımız geldi. Bourla’nın birkaç yudum almasını bekledikten sonra Trump’la ilişkisini soruyorum. Trump onu seçim sürecinde “üç kez falan” aramış. “Numaram vardı. Bazen önceden haber verirlerdi, bazen de sadece ‘Başkan sizinle görüşmek istiyor’ derlerdi.” Peki ne konuştular? Bu noktada Bourla sözcükleri dikkatli seçiyor. “Net bir şekilde, aşıyı Ekim’den önce, yani seçimlerden önce istediğini söyledi. ‘İnsanlar ölüyor, ne kadar çabuk  olursa o kadar iyi’ dedi.” Ama Trump’ın kendisini sıkıştırmadığını da ekliyor. “Bana asla baskı yapmadı. Hiç. Bunu ne kadar çok istediğini biliyordum. Ama aşının vakti gelmeden çıkmayacağını da biliyordum.” Başlangıçlar geldi. Yunan salatası, fava üzeri ahtapot ızgara ve çıtır kalamar halkaları. Assolist ise Milos spesiyali: Bol yağda kızartılmış ince dilimli kabaktan bir kule; yarılınca içinden cacık akıyor. Bourla, ABD hükümetinin aşı geliştirme sürecini finanse etmek için önerdiği milyarlarca doları reddederek şirketi siyasi saldırılardan uzak tutmaya çalıştığını anlatıyor. Yani aşı başarısız olsaydı zarar eden devlet değil Pfizer olacaktı. “2 milyar doları boşa harcasak, çok daha büyük dertlerimiz olurdu.” Pandeminin ne zaman biteceğini düşünüyor? “Gelişmiş ülkeler için, yıl sonuna kadar durumun değişmesini umuyorum. Hâlâ bir belirsizlik var çünkü yeterince kişiyi aşılayabilecekler mi bilmiyoruz. Aşı yok diye değil, tereddütten dolayı. Delta gibi çok daha kolay yayılan varyantlar var. İnsanlar aşısız kalırsa durum kötü olabilir.” Aşı tereddüdü Amerika’da siyasi bir fay hattına dönüştü; “kırmızı” Cumhuriyetçi eyaletlerde aşılanma oranı hâlâ düşük. Bourla Rusya’yı internet üzerinden dezenformasyonu yönetmekle suçlasa da çok önemsemiyor. “ABD Dışişleri Bakanlığı bize defalarca bilgi verdi. ‘Rusya aşınızın itibarını düşürmek için size saldırıyor’ dediler.”  Pfizer CEO’su, bireysel aşı karşıtlarına daha temkinli “Bu kişilere dönük en kötü yaklaşım, ‘Sen insan değilsin, herkesi tehlikeye attığını görmüyor musun?’ demek olur” diyor. 

“Restoran sayenizde açık”

Restoranın pazarlama müdürü yaklaşırken konuşmaya ara veriyor. Müdür, “Sayenizde açığız” diyor. Kısa süre önce FT’de çıkan, Tel Aviv barlarında “Pfizer’in şerefine” diyerek kadeh kaldıranları gösteren haberden bahsediyorum. Yüzü gururla ışıldayan Bourla, “Duydum” diyor. Pfizer İsrail’deki popülerliğini Bourla’nın eski başbakan Binyamin Netanyahu ile yaptığı anlaşmaya borçlu. Şirket, aşının gerçek dünyadaki performansına dair klinik veriler karşılığında, bütün İsrail nüfusuna yetecek dozu temin etme sözü verdi. O zamandan beri İsrail sadece Pfizer için değil, tüm dünyadaki halk sağlığı yetkilileri için rol model oldu. Ülkenin sağlık bakanlığından gelen veriler, aşının etkisinin zamanla azaldığını gösteriyor; bu da üçüncü bir “güçlendirici” dozun gerekliliğini destekliyor.

Netanyahu’nun ısrarı

Ülkedeki nüfusun az, veri toplama sistemlerinin iyi olması işe yaramış. Yunanistan’ı da düşünmüşler, ama elektronik tıbbi kayıt sistemi istenen düzeyde değilmiş. İsveç de diğer AB ülkelerini üzmemek için tercih edilmemiş. “Ortaya çıkan en büyük gerçek, Bibi’nin [Netanyahu] her şeyden haberdar olduğu, her şeyi bildiğiydi” diyor. “30 kez aradı ve ‘Gençler ne olacak? Güney Afrika varyantıyla ilgili ne yapıyorsunuz?’ diye sordu. Elbette halkı için uğraşıyordu ama siyaseten de işine yarayacağını düşünüyordu.” Fakat Netanyahu’nun seçim hesapları tutmadı. Ana yemekler geldi. Kızarmış balığım taze ve gevrek; Bourla iştahla pirzolasına yöneliyor. Fiyatlar Selanik’e göre birkaç misli yüksek. Yunan salatası 32 dolar. Özellikle Amerika’da yüksek fiyatlar büyük ilaç firmalarının da zayıf karnı; sektör fiyatları yüksek tutmakla ve ucuz alternatiflere engel olmak için hastaları kötü yönlendirmekle eleştiriliyor. Bourla ilaç fiyatları konusunda ise büyük çaplı bir pazarlığa hazır ama ortaya çıkacak tasarruf tutarının, hükümetin sağlık hizmeti planları için değil, hastaların faturalarını indirmek için kullanılmasını istiyor. 

Büyük risk, büyük ödül 

Bourla’nın Pfizer’in zirvesine doğru yolculuğu 30 yıl önce, şirketin Yunanistan’daki hayvan sağlığı biriminde başladı. O günlerde Selanik Aristoteles Üniversitesi’nin veterinerlik  fakültesinde araştırma görevlisiydi; doktora tezini koyun ve keçilerin laboratuvar ortamında döllenmesi üzerine yazmıştı. Pfizer’in dikkatini çekti ve şirketin teklifini akademik kadro açılana kadar geçici bir iş olarak kabul etti. Sonra kurumsal dünyada ilerledi; Atina, Varşova, Brüksel, Paris ve New York’ta görev aldı. Bourla 2019’da CEO olmasından bu yana Pfizer’de dönüşüm başlatarak tüketici sağlığı departmanını ve eski patentsiz ilaçları üreten bir birimi şirketten ayırdı. Şirket artık ciddi hastalıklara yeni tedaviler bulma becerisine göre ayakta kalacak ya da düşecek. Ar-Ge laboratuvarlarının karnesine bakınca, bu çok riskli bir strateji. Bourla, “Risk ne kadar büyükse ödül de o kadar büyük olur” diyor. “Ama Ar-Ge’nin yetersiz olduğunu düşünsem bu kumarı oynamazdım.”

Nazilerden kurtulan aile

Ana yemekler bitti; iki saat sonunda birer espresso söylüyoruz. Daha kişisel konulara giriyorum. Bourla tanındıkça geçmişte pek bahsetmediği bir konudan söz etmeye  başlamıştı: Ailesi Yahudi Soykırımı’ndan kurtulanlar arasındaydı. “Böyle şeyleri asla yüksek sesle dile getirmezdim. En yakın dostlarım bile bu konuda pek bir şey bilmezdi” diyor.  Babası 1945’te savaş bitince Atina’da saklandığı yerden döndüğünde, anne-babasının ve üç kardeşinden ikisinin, hayatını kaybeden on binlerce Selanikli Sefarad Yahudisi arasında olduğunu öğrenmiş. Kimi tahminlere göre, 55 bin kişilik nüfustan geriye sadece 2 bin kişi kalmış. Sonraları Bourla’nın babası, bir idam mangasından son anda kurtulan annesiyle tanışmış. Annesi de aslında esirmiş ama Hristiyan olan eniştesinin “bütün parasını dökerek verdiği rüşvet” sayesinde kurtulmuş. Bourla bunun “annesinin hikayesi” olduğunu, kendi hikayesi olmadığını söylüyor. “Bunun efsaneleşmesini istemiyorum; kimilerine ilham verici gelebilir veya gelmeyebilir. Ama bunları yaşayan annemdi. Tutuklanan, cinsel tacize maruz kalan, 17-18 yaşında istismar edilen oydu.” Soykırımdan kurtulan bazı ailelerin aksine, Bourla’nın akrabaları aile yemeklerinde bu olaylardan bahsedermiş. “İntikam duygusuyla anlatmıyorlardı… Hayat Güzeldir filmi gibiydi: Korkunç bir hikayeydi, ama içine mizah katıyorlardı.” ©️ The Financial Times 
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız