Aklımız Ege’de değil melteminde

Dalgalı Sohbetler serisine Beyaz Türk Yatçıları ve Armatore’nin ardından üçüncü kitabı Meltemi ile devam ediyor. Yazar Emir Kunt kitabını, aileden miras deniz aşkını ve tekneciliğin 2021 yazını anlatıyor

Kahraman Çayırlı
Emir Kunt, üç kuşaktır denizi seven, tekneci bir aileden geliyor. Deniz onun için bir haftalık mavi yolcuktan çok öte, bir yaşam biçimi. Denize, rüzgara, tekneciliğe bakış açısını yansıttığı ve okurlarına da bu zevki yaşattığı Dalgalı Sohbetler kitaplarının üçüncüsü geçen haftalarda çıktı. Seriyi okuyanların aklına takılanları Emir Kunt’a yönelttik. “Siz tekneci ve denizci olun, ben meltemciyim,” diyorsunuz. Teknede meltemci olmak hakkında neler söylemek istersiniz? Bence meltem, bizim Ege ve Akdeniz’i çok sevmemizin pek de farkında olmadığımız başlıca sebebidir. Biz hep denize, doğaya bakarız ama bizi sarıp sarmalayan, adeta okşayan meltemi fazla ön plana çıkarmayız. Aklımızın Ege’de kalmasının en önemli nedeni meltem rüzgarıdır. Havanın rutubetli olmamasını, çok sıcakken bile yapış yapış olmamamızı hep ona borçluyuz. Deniz ve tekne çok keyifli ama meltem bir tutku. Yeter ki bilincine varıp hissedelim. Uç örnekler olacak ama mesela Maldivler’e veya Amerika’ya, havası çok güzel yerlere gidin, Ege’nin o teninize işleyen tadını hissedemezsiniz. Dünyayı evire çevire turlamış rahmetli Sadun Boro’nun “Ege’den daha güzel hiçbir yer yok bu dünyada…” demesi boşuna değil.  Tekneyle ilişkiniz, tekne tutkunuz… Hikâyeniz nasıl başladı?  Kalamış’ta deniz kenarında doğup büyümenin verdiği avantajla tekneler ve denizle hep iç içe oldum. Önceleri ufak sonraları büyük, hep tekneli bir yaşamın içindeydim. Babam da dedem de tekne aşığı iki insandı. Dedem yelkenle başlayıp, ben doğduğumda motoryata dönmüştü, babam da o zamanlar yelkenli fanatiğiydi. Sokakta, sahilde, balıkçıların içinde olmamız da denizi her yönüyle tanımamda etken olmuştur. Rahmetli babaannem de İstinye sahilinde otururdu yaz aylarında. Reis diye çağırdığımız, gerçek adını ölene kadar öğrenemediğim bir adamı vardı. Her akşam kovayla balık getirirdi eve. Olta balıkçılığıyla tanışmam onun sayesinde olmuştur. O zaman balık, satın alınan bir şey değildi bizim oralarda.
Koufonisia adası, Yunanistan
Mavi yolculuk ve teknecilik aslında tam olarak nedir ve ne değildir? Mavi yolculuk, yılın belli bir haftasında tekne kiralayarak kupon yerlere rotalanmış, her sabah başka bir koya geçirtilerek size sunulan bir fragman. Ama teknecilik veya yatçılık filmin kendisi. Ben mavi yolculukları hep önemsemişimdir. Yıllar içinde denize bir şekilde uzak kalmış insanların tekne alma istekleri genellikle arkadaşlarının teknelerinde geçirdikleri güzel bir tatil veya tekne kiralayarak yaptıkları mavi yolculuklarla başlamıştır. Bu arada benim çocukluğumda yapılan mavi yolculuklar gerek teknelerin kalitesi gerekse servis anlayışı hasebiyle “Survivor” yarışmasından pek farklı değildi. Bugün klima biraz kuvvetli üflemese, teknenin aşçısının eli lezzetli olmasa veya jeneratör çok ses yapsa misafirler mutsuz olup söyleniyor. 80’li yıllarda bunların hiçbiri olmadığı gibi gulet kaptanları kendilerini amiral zannedip rutubetli tahta kokusunda yarı tuzlu yatağa girip uyuduğunuz için kendisine tapınmanızı beklerdi. Sizce tekneciliğin en büyük sorunu ve bu sorunun çözümü nedir? Tekneciliğin ve yatçılığın en büyük sorunu denizleri koruma bilincinin oluşturulamaması ve karadaki kafanın aynı rezil haliyle denize inmesidir. İkinci en büyük sorun ise koyların aşırı kalabalıklaşması. Ülke olarak çok güzel ve özel körfezlere, korunaklı koylara sahibiz. Devlet eliyle tekne ve yat sahiplenmeyi dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde teşvik edip önünü açarken, koruma ve kontrollü çoğalma konusunda hiçbir şey yapmıyoruz. Örnek verecek olursak Yunanistan, ticari yolcu taşımacılığı yapan gemiler dahil kıyılarında dolaşan bütün deniz taşıtlarına “Tepai” adı altında korkunç bir vergi getirirken, biz milyon euroluk teknelerden bırak işgaliye vergisini, KDV veya ÖTV bile almıyoruz. Üç tarafı denizlerle çevrili bir deniz ülkesi olmamıza rağmen Denizcilik Bakanlığı’mız bile yok.  15 yıllık rotanızda en çok hangi adayı, neden beğendiniz? Ayrı ayrı özellikleri ile ön plana çıkan, hayran olduğum çok ada var ama Antiparos’un yeri bende hep ayrı. Kiklad Adaları’nın (Yunanistan ana karası ile Batı Anadolu kıyıları arasındaki 220 ada) oyuna sonradan girmeyi bekleyen yıldızı gibi. Konumu, düzayak oluşu, adada rafine zevklere sahip insanların yaşaması ve yerel dokunun çok şık bir şekilde korunması başlıca sebepleri… Zaten bana en beğendiğin adaları say deseniz yüzde doksanı Kiklad Adaları olur. Meltemi - Dalgalı Sohbetler 3 / Emir Kunt / Salon Couture Books / Gezi Günlüğü / 212 sayf.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız