Anadolu’dan seri katil macerası

Cevat Turan Kibele’nin Laneti’nde (Mona) gerçek bir olaydan yola çıkarak okurları bir seri katil serüvenine dahil ediyor. Salih Turan ile “ölüleri konuşturduğu” romanını, seri katilleri ve Anadolu’nun arkeolojik mirasını konuştuk

Kahraman Çayırlı
Bir seri katil romanı yazma fikri nasıl doğdu? Bu roman uzun süredir tasarladığım bir çalışmaydı. Çünkü çıkış noktası gerçek bir hikâyeye dayanıyordu. Benim çocukluğumda herkese korku salan ve çok sayıda insanı öldüren bir katil vardı. Yıllar sonra bu adamı yaşadığı dağ köyünde bulup konuştum. Ona bir insanı öldürürken gözlerine bakıp bakmadığını, baktığında ise ne hissettiğini sordum. Bunca cinayet içinde sadece birisi için üzülmüştü. “O çok gençti” dedi. Sonra insan vücudunun anatomisini çözdüğünü öğrendim. “Ben bir insanı neresinden vurursam hemen veya yavaş yavaş ölür, neresinden yaralarsam sakat kalır çok iyi bilirim” dedi. Psikolojik araştırmalarımda rastladığım cinayet işleyenlerin narsist kişiliği tam karşımda duruyordu. Elbette romanın çıkış noktası bu karakterin bana verdiği ipuçları olsa da gerçeklik ile kurgunun iç içe geçtiği, roman yazımının estetik ve edebi kaygılarını içinde barındıran bir çalışmaya dönüştü. Bu roman yazılırken ve bittikten sonra başka bir noktaya evrildi. Kahramanlar daha güçlü karakterlere dönüşürken, cinayet işlemenin psikolojik ve sosyal statüdeki yerini olay örgüsü ile anlattım.  “İnsan neden öldürür?” sorusuna cevap aradım.  Neden Altın Kibele heykelciğini romanın merkezine yerleştirdiniz?  Romanı yazarken yaptığım araştırmalarda, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çok sayıda yasa dışı kazıda Kibele heykelciği aranmış. Aynı şey romana konu olan Anadolu’daki Kaletepe Höyüğü’nde de vardı. Altın Kibele heykelciğini birbirinden farklı hayatların, inançların, umutların ve hayallerin bir kesişme noktası olarak gördüğüm için romanın merkezine aldım. Arkeoloji insanlığın genetik mirasıdır. Bu miras toprağın altında, şehirlerimizin, caddelerimizin, ormanlarımızın altında keşfedilmeyi bekliyor. İşte benim doğduğum Hattuşa toprakları, Frig uygarlığı, Hitit medeniyeti anlaşılmadan geleceği de anlamakta zorluk çekeriz.  Altın Kibele heykelciğinin cinayet romanının merkezine koyup, oradan roller dağıtırken bir daha inceleme ihtiyacı hissettim. Frigya uygarlığı ve mitolojik tanrıçası Kibele’nin kendisinden sonra gelen toplumlara da referans olduğu görülmektedir.  Siz daha önceki romanlarınızda da Anadolu’da geçen olaylardan, yakın Türkiye tarihinden ve yurtdışı aktörlerinden bahsetmiştiniz. Bu kez sanki perdeleri biraz daha açıyorsunuz ve Tapınak Şövalyeleri’nden Hacerü’l-esved taşına dek uzanan detaylarla da karşılaşıyoruz.  Romanda, Töton tarikatının elinde bulunan karataşın tılsımının Altın Kibele heykelciği ile yan yana gelmesi durumunda etkileşime geçeceği inancı işleniyor. Buradan anlıyoruz ki dinler ve inançlar insanlık tarihi boyunca birbirlerinden etkilenmişlerdir. Frigyalı din adamları ile tarihi Tapınak Şövalyeleri’ne dayanan bir Cermen-Roma tarikatı olan Töton şövalyeleri ve Müslümanlığın kutsal gördüğü taş arasında bir benzerlik var.  Bu toprakların üzerinde gördüğümüz şey değildir esas olan. O göremediğimiz, görmemizi istemedikleri mücevherin adıdır Anadolu.   Seri katillerden bahsediyoruz ama görünürün ardında esas olarak görünmeyen bu tarikat benzeri yapılar asıl olarak seri katillerden bile daha tehlikeli. Sizce esas katiller kimler? Bugün yaşadığımız salgın hastalığa neden olan virüs nereden çıkmıştır? Bir biyolojik silahsa hayatını kaybeden milyonlarca insanın öldürülmesi çok net bir seri cinayetler değil midir?  Kibele’nin Laneti / Cevat Turan / Mona Kitap / Roman / 338 Sayfa.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız