Bu ailede para, kıskançlık ve hırs moda

Gucci Hanedanı’nın yazarı, gazeteci Sara Gay Forden Türkiye’de ilk kez O2’ye konuştu. Gazeteci Sara Gay Forden’ın 21 yıl önce kaleme aldığı ve Gucci ailesinin tüm sırlarını ortaya döktüğü araştırma kitabı Gucci Hanedanı – Cinayet, Delilik ve Açgözlülüğün Çarpıcı Hikâyesi artık Türkçede

The Economist yılın en iyi kitapları arasında gösterdi, Wall Street Journal aile şirketi kurmaya ve yönetmeye dair yazılmış en önemli metinlerden biri olarak övdü, Ridley Scott filme uyarladı ve Sara Gay Forden’ın roman tadındaki araştırması Gucci Hanedanı (Nova Kitap), yazıldıktan 21 yıl sonra tüm dünyada okurların başucu kitabı haline geldi. Soluk soluğa okunan 500 sayfalık kitapta aile kavgaları, finansal kuruntular, iflaslar, trajediler ve her şeye inat yeniden doğuşun detayları, aile şirketlerinin açmazları, kritik mesajlar var. Cinayet, delilik, ihtişam ve açgözlülüğün çarpıcı hikâyesine hoş geldiniz! Sara Gay Forden ile kısa zamanda bir fenomene dönüşen kitabına dair konuştuk. Gucci ailesine, mirasına, markasına ilginiz nasıl başladı?  80’lerin sonu, 90’ların başıydı. Milano’da editör ve uzman muhabirdim, uzmanlık alanım moda endüstrisiydi. Moda Milano’daki en büyük işti, herkes faydalanıyordu, patronlar, çalışanlar, tüketiciler, biz gazeteciler... Büyük markalar müthiş işler yapıyordu ve insanlar borsayı takip etmek yerine modanın bu büyük markalarının gelişimini, dönüşümünü, kazanıp kaybettiklerini okumak istiyorlardı. Ben de bu alana kaydım. Dediğim gibi, Milano bunu yapmak için en doğru yerdi! 1991’de ilk kez Maurizio Gucci’nin basın toplantısına katıldım, o dönem yönetimde o vardı. Markayı yeniden nasıl şekillendireceğini, önceki kuşaktan devraldığı Gucci’yi nasıl başka bir noktaya getireceğini iştahla anlatıyordu. Ucuz olan her şeyden kurtulacağını söylüyordu. İtalya’nın Hermes’i olacaktı Gucci, planı buydu! Anlattıklarından, heyecanından çok etkilenmiştim. Geniş bir haber yazıp gazeteye teslim ettim. Yaptığım habere herkes bayıldı, telefonlar alıyordum ve birinci sayfadan çıkan haberimin tebriklerini kabul etmekle geçiyordu günlerim. Markanın kötüye gittiğini, insanların işten ayrıldığını, markette değer kaybettiğini duymaya başladım kısa bir süre sonra. Hikâye gitgide daha da cezbedici hâle geliyordu! Muhabir olarak haberlerini yapmaya devam ettim, adım adım izliyordum olan biteni. Her gazeteci gibi ben de gizliden gizliye bir kitap yazma arzusuna sahiptim. Roman değil, saf gerçeklere dayanan bir kitap! 1997’de kısa bir ziyaret sırasında Washington’da bir kütüphaneye gittim. O zamanlarda araştırma yapmak bugüne pek benzemiyordu, eski usûl bilgi kartlarıyla raflar arasında araştırma yapardınız. Bir bilgisayar görünce büyülenmiş gibi karşısına geçtim ve Gucci anahtar kelimesiyle arama yaptım, karşıma 10 sonuç çıktı ve 8’inin yazarı bendim! “Aman tanrım, bu konuda düşündüğümden çok şey biliyorum,” dedim ve kitap fikri böylece çıktı ortaya. Bir edebiyat ajanı ve yayıncı buldum kendime, 2 yıllığına işime ara verdim ve kitabımı yazdım.  Kitabı 2000 yılında yazıyorsunuz, o dönemde övgüler kazansanız da asıl şöhret çok sonra geliyor. 21 senenin sonunda bugün çoksatan listelerine giren, farklı dillere çevrilen, film uyarlamasıyla tüm dünyada konuşulan bir kitaba sahip, kırmızı halıda yürüyen bir yazarsınız…  İnanılmaz değil mi! Kitabım Gucci’nin kaderini yaşıyor aslında, markanın doğuşu, düşüşü ve yeniden doğuşunu takip ettim bir gazeteci olarak. Şimdi benim kitabım da 21 sene sonra yeniden doğdu! Gucci Hanedanı adlı kitabımın yeniden doğuşu içgüdümün beni nasıl doğru yönlendirdiğinin kanıtı aslında. Yıllar önce bu öyküyü, bu aileyi, bu markayı yazmalısın diyen iç sesimi iyi ki dinlemişim. Her zaman karşımda büyük bir öykü olduğunu ve onu anlatmam gerektiğini biliyordum. Bu kadar büyük sonuçları olacağını tahmin etmemiştim doğrusu, filmin etkisiyle müthiş bir noktaya geldi. Bu kitap aile, para, kıskançlık, hırs ve açgözlülüğü anlatıyor. Yalnızca bir aileyi değil, günümüz toplumunu, aile kurumunu, aileyle iş yapmanın ne demek olduğunu anlatıyor ve her satırı çok önemli mesajlar içeriyor. 
Sara Gay Forden ile Nazlı Berivan Ak Zoom’da konuştu.

“Her şeyin üzerinde Gucci!”

Gucci’yi Armani, Versace, Prada gibi diğer markalarla karşılaştırdığınızda, neler görüyorsunuz? Gucci müthiş bir çıkış yaptı, adeta yeniden doğdu bugün. Ardında, köklerinde müthiş bir hikâye var, karanlık yönleri olsa da müthiş bir hikâye. İnsanlar bu tuhaf, etkileyici ve sansasyonel hikâyeyi şimdi daha iyi anlamaya başladılar. Kitabımı okuyunca markanın neyi temsil ettiğini de daha iyi anlayacaklar. Kariyerimin çok erken zamanlarında moda devlerini incelerken Gucci öne çıkanlar arasında bile değildi. Sönmüş bir yıldızdı. Demodeydi ve neredeyse küflenmişti. Sonradan bu imajlarını toparladılar ve bugün yine yıldızları parlıyor. Bu kadar yükseliş ve düşüşle Gucci’yi başka bir markayla karşılaştırmak çok zor, Gucci tamamen kendine has bir fenomen! Gucci markası en büyük hatayı nerede yaptı?  Her Gucci jenerasyonuna ayrı ayrı bakmak gerek. İlk jenerasyon kaliteyi önemsedi. Toplumu ve ihtiyaçları iyi okudu. Amerikalıların zaaflarını ve isteklerini iyi anladı. İlk ürünler küçük ürünlerdi, İtalya Amerikalı askerlerle doluydu, eve hediyelerle ama çok da ağır olmayan hediyelerle dönmek isteyen bir sürü adam! Gucci onlara şık ürünler, özel parçalar sundu. Sonra New York’a gelindi, artık kalite ve pahalılık eş anlama geliyordu. Kalite o kadar iyi olsun ki fiyatı kimse umursamasın diyorlardı. Soyluluğun göstergesiydi Gucci. Bence en büyük hataların başında ‘overlicensing’ olarak adlandırabileceğimiz şey var. 1980’lerin başında her şeyin ama her şeyin üzerine Gucci logosunu iliştirme kararı alındı ve bu bir hataydı. Anahtarlık, şal, çakmak, fincan... Her şeyin üzerinde Gucci! Maurizio geriye dönmek, ışıltılı zamanlara dönmek için elinden geleni yaptı, ancak o da para harcamaya bayılıyordu, müthiş savurgandı. Yine de bugün moda ve deri ürünleriyle Gucci ilk zamanlarındaki gücünü kazanmış durumda. 

“Türk kuaförler bence işlerinde dünyanın en iyisi”

International Herald Tribune bir dönem uluslararası moda ve lüks tüketim konferansları düzenlerdi ve ben de gazeteci olarak davet edilirdim. Son konferanslardan biri İstanbul’da yapılmıştı. Konferans boyunca otelden çok çıkmadık ama sonrasında birkaç gün İstanbul’u gezme fırsatı buldum. Kapalıçarşı’dan bol bol baharat ve kumaş aldım. Çinilere bayıldım. Lale deseni hâlâ aklımda. Sanat ve kültür müthiş zengindi İstanbul’da, çok modern bir şehirdi ve sokaklarda gördüğüm kadarıyla herkes modaya çok düşkündü. Kitabımla yıllar sonra yeniden İstanbul’a gelmek için sabırsızlanıyorum! Bu arada Washington’da saçlarımı bir Türk’e teslim ediyorum, saç tasarımında İtalyanların Fransızlardan iyi olduğunu düşünürdüm hep ama anladım ki Türkler en iyileri!  Profesyonel hayatınız bir yana, gündelik hayatınızda modayla ne kadar ilgilisiniz?  Modaya, iyi stile, iyi giyinmeye bayılıyorum ama çok da zor bir iş bu. Milano’da yaşarken çok yoruldum, herkes sürekli ayakkabılarıma ve çantama bakıyordu. Bu çok yorucu bir şey. Washington’a döndüğüm için mutluyum, pek kimsenin umurunda değil burada ne giydiğin. Şimdi istediğim gibi dolaşabiliyorum!

Film harika oldu

Filmi nasıl buldunuz?  Bence harika bir iş çıktı. İnandığım bir hikâyenin böyle yetenekli insanların elinde bu noktaya gelmesi müthiş. Hikâyenin ana duygusuna sadık kaldılar, bunu çok önemsiyordum. Maurizio ve Patricia’nın ilişkisini, aile üyelerinin kendi aralarındaki gerilimi çok iyi yansıttılar. Eleştiriler ve övgüler havada uçuşuyor ama filmin dayandığı kitabın yazarı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim, iyi bir iş çıktı. Daha derinlere dalmak isteyenler için Gucci Hanedanı adlı kitabım raflarda!  
  • Gucci Hanedanı – Cinayet, Delilik ve Açgözlülüğün Çarpıcı Hikâyesi / Sara Gay Forden / Çeviren: Ömer Anlatan / Nova Kitap / İş – Araştırma / 496 Sayfa 
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız