“Dönem bunu gerektirdi, biz de bunlarda oynadık”

Türkiye’de bir dönemin sinemasına damgasını vuran Arzu Okay, usta gazeteci Türey Köse’yle yaptığı uzun söyleşi “Keşke”siz Bir Kadın’da hayatının perdelerini aralıyor

Sinema hayatı sadece sekiz yıl sürdü, aradan yıllar, ülkeler, aşklar geçti, biz hâlâ filmlerini konuşuyoruz. Yüzü aşkın filmde neredeyse çocuk yaşta rol aldı, dünyayla beraber Türkiye’de de altın çağını 70’lerde yaşayan, kimilerince erotik, kimilerince seks komedi filmlerinin aranan masum yüzlü oyuncusu oldu. Sinemayı bıraktı, ticarete atıldı, müthiş başarı kazandı, battı, çıktı, bir yandan kızını büyüttü, dostluklar, aşklar, mücadelelerle soluk soluğa bir ömür yaşadı ve 65 yaşında “Keşke”siz Bir Kadın adlı kitap için hikâyesini usta gazeteci Türey Köse’ye anlattı. Anlattığından çok daha fazlasını yaşadığı şüphesiz, yine de 125 sayfada okur, hiç boyun eğmemiş, şansını kendi  yaratmış, bir erkeğin korumasına girmeden inadına yaşamış, çok okuyan, çok düşünen bir kadının, kendi hayatının starı olmuş Arzu Okay’ın hikâyesini okuyacak. Artık Paris’te yaşayan Arzu Okay’la kitabına ve hakkında merak edilenlere dair konuştuk. “Keşke”siz Bir Kadın bir solukta okunan, etkisi yüksek bir uzun söyleşi. Neden bundan beş, on yıl önce değil de şimdi paylaşmak istediniz hikâyenizi okurla?   Emeklilik zamanıma denk geldi. Hayatımı hep dolu dolu yaşadım, hep çalıştım, hep çocuğumun peşindeydim. Son beş senedir artık emeklilik hayatı yaşıyorum ve vaktim var. Başta kendim yazmayı düşündüm ama sonradan anladım ki bu başka türlü bir işmiş. Türey ile dokuz senelik bir arkadaşlığımız var, kitap fikrinde de doğru bir adrese gitmişim, anlıyorum şimdi. İki sene sürdü yazılması. Bildiğim şeyleri anlatmaktan sıkılıyorum ben, bilmediğim şeyler bana heyecan veriyor. Türey beni çok iyi yönlendirdi, çok emek verdi. İstanbul, Foça, Paris... Kadehimizde şarap, kafede oturup saatlerce konuştuk.  

“Annem yapamadığı her şeyi bende yapmak istedi”

Siz daha on aylıkken yaşanan boşanma, ortadan kaybolan şoför baba, yıllar sonra karşılaşma ve sizi büyüten iki kadın… Anneniz ve anneanneniz hayatınızı nasıl etkiledi?  Anneannem büyüttü beni. Annem çok erken yaşta, henüz 20’lerinin başında beni dünyaya getirmiş (Annemin yaşını tam bilmeyiz bu arada, yıllardır hep aynı yaşta, geçenlerde “Artık biraz ilerle anne, eşitlendik artık!” dedim). Zaten kendisi çocuk dediğim gibi, beni doğurduğunda. Anneannem ilk cumhuriyet dönemi öğretmenlerinden, 5 yaşında okumayı biliyorum, bana evde eğitim veren, erken yaşlardan itibaren hayatı öğreten bir kadına sahibim. Kitaplar arasında büyüyorum. Ayaklarım yanıyor çocukluğumda, yattığım dönemde sürekli okuyorum, kitap üzerine kitap deviriyorum, anneanneme çok şey borçluyum. Anneme gelince, son yıllarda arkadaş olduk onunla. Kendi yapamadığı her şeyi bende yapmaya çalıştı, artık daha iyi anlıyorum. Çok güzel bir kadındı, hep başka bir şey olmak istedi ve bende kendini gerçekleştirmeye çalıştı.  

“Bugün Zeki Müren tanınmıyor”

Oyunculuğa başladığınız zamanlara dönersek... İlk fotoromanınız Zeki Müren‘le, hatta aşk dedikoduları da çıkıyor aranızda.  Evet, ne büyük şans onunla başlamak, tabii ben ne olduğunun tam farkında bile değildim. Bugün Zeki Müren tanınmıyor. Senede bir gün anlatılarak tanınabilecek bir karakter değildi. Çok güzel bir insandı. 14 yaşında oynadım onunla, bir espri yapacak olurdu, yaşıma uygun değilse beni odadan çıkartırdı. Yardımları çoktu, çocuktum, desteğini unutmam. Gözümü kırpıyordum her kameranın çıt sesinde, sabırla beni destekler, bana yardım ederdi.  Şu meşhur filmlere gelelim. Erotik filmlerde bugün hâlâ adını andığımız onca erkek oynadığı halde, ihale hep kadınlara kaldı, lanetlenen onlar oldu. Yeşilçam kadınlara nasıl davrandı, bugün değişen bir şey var mı?  Bugünkü Yeşilçam’da o kadar sert değil tavırlar, yumuşadı birçok şey. Çünkü toplum da değişti. Kadın meselesi daha çok konuşuluyor. Bizim zamanımızda tartışılamıyordu bu konular. Benim dönemimdeki erkek arkadaşlarım kabullenmiyorlardı rol aldığımız işleri, bu da onların sorunuydu zaten, o da ayrı konu! Bu bizim işimizdi. Dram, kovboy, komedi, erotik... Hangi iş gelirse onda oynarız, bu kadar basit! Sırf meze yapan da var, sırf tencere yemeği yapan da ama hepsi aşçı sonuçta! Kötü bir şey de yapmadık ayrıca, dünyada da Türkiye’de de vardı bu akımlar. Mine, Feri, bizler oyuncuyduk zaten. Dramda da, kovboy filminde de, komedide de oynadık. Dönem bunu gerektirdi, biz de bunlarda oynadık. Sonra biz bıraktık, başkaları çıktı piyasaya ama oyunculuktan gelmeyenlerdi bunlar. Bu iki durumun arasındaki farkı görmek gerekiyor.  “Kötü filmlerde oynadık evet, daha iyisi yapılıyordu da ben mi oynamadım?” diyorsunuz.  Oynadığım yüz on küsur filmden, yirmi dördü erotiktir. Bir yığın kötü filmde oynadım, az bütçe, az zaman, ilkel şartlar, bir haftada bitirilen emek harcanmamış, para kazanma amaçlı işler. Avantür filmler de var aralarında. Şartlar buydu, en iyi filmi alın en kötü filmi alın, aralarında çok da uçurum yoktur. 40 makara veriyor sana yapımcı, bununla filmi bitir diyor. Mümkün mü iyi bir şey çıkması? Kameraman bana 2,5 metrelik oyna diyor, neden, çünkü elde o kadar makara kalmış! Gerisini siz düşünün! Son soru... Şimdiki Arzu geçmişteki Arzu’ya ne derdi, nasıl nasihatler verirdi?  Doğru yoldasın, asla vazgeçme derdi! 

“Dostluklarım paha biçilemez”

“Keşke”niz yok. Peki “İyi ki”leriniz? İyi ki kızımı dünyaya getirdim. Herkese mutlaka çocuk yapın diyorum, bunaltıyorum yaşı gelen herkesi! Çok güzel dostluklarım oldu. Benden yaşça büyüklerle vakit geçirdim, orta halli bir aileden geliyordum, iyi bir eğitim alamadım, dostlarım duruşumu yönlendirdi, doğru çevrelere girdim, ne okuyacağıma, ne izleyeceğime onlarla karar verebildim. Son yıllarda da gençlerle arkadaşım. 35 ile 50 yaş arası, harika insanlar var çevremde! Bu mesleğe gerçekten gönül veren insanlar bunlar. Parasız da yaşanıyor bir şekilde, benim gibi lüks yaşamayı bilmiyorsanız. Dostluklarımsa paha biçilmez!

“Yeni nesil hiçbirimizi tanımıyor”

Dönemin ünlü kadın yıldızları hep bir koruma altına girmeyi tercih etmiş, sevgili ya da eşler yönetmiş kariyerleri. Keşke ben de böyle bir zırh edinseydim dediğiniz anlar oldu mu?  Kitabın isminden anlaşılıyordur, keşkem asla yok! Feri Cansel, Mine Mutlu, Seher Şeniz. Her biri hayata trajik şekillerde veda etti. Aynı dönemde oyunculuk yaptığınız bu kadınlar için ne söylemek istersiniz?  Tanımıyor yeni nesil hiçbirimizi. Biz tarihine, geçmişine sahip çıkan bir toplum değiliz. Mine’nin kızı bir belgesel yapmaya çalışıyor, kendi gücüyle, imkanlarıyla. Mithat Alam Vakfı bir arşiv hazırladı. Böyle şeylerin çoğalması gerekiyor. Üç nesil sonra unutulup gideceğiz, bizi geçin, bizden daha önemlileri de unutulup gidilecek. Emek verilmesi gerek, sponsorların olması gerek bu belleğin korunması için. Yeşilçam tarihimiz için fonlar olmalı, kaynaklar olmalı ama maalesef yok. 

Türey Köse: “O, adı hep önünden giden bir kadın”

“Arzu’yla Foça’da tanıştık, arkadaş olduk. Hayatı bir kadın, bir dönem, bir varoluş ve mücadele hikâyesi olarak değerliydi. Benim tanıdığım Arzu’yu okura da anlatmak istedim. 2019 yılında Paris’e gittik, onun evinde kaldık. Söyleşiye orada başladık. Sonra İstanbul’daki evinde ve İzmir’de benim evde bir araya geldik. Arada sayısız telefon konuşması yaptık. Daha çok iki kadının sohbeti gibi sürdürdük konuşmaları... Arzu Okay nasıl biri?  Adı hep önünden giden bir kadın. O ada yüklenen bir imaj var ve bu ağır yükle mücadele ediyor. Hep, “Ben aslında sandığınız kişi değilim...” demeye çalışan bir kadın! 15 yaşında başlayan sinema hayatı 23’ünde bitmiş. Üstelik, çevirdiği 100’ü aşkın filmden sadece 24’ü dönemin seks-komedi filmlerinden. 23 yaşından sonra Fransa’ya yerleşmiş, “iş kadını” olmuş, kendine yepyeni bir hayat kurmuş. Bugün 65 yaşında bir kadın ama sadece hayatının sekiz yılı üzerinden yargılanıyor, yorumlanıyor, tanınıyor. Bu, çok haksız elbette. O Paris’te salçasını evinde yapan, akşam dostlarına şahane sofralar kuran hamarat bir ev kadını. Çok başarılı olup ihracat ödülleri almış, sonra da iflas etmiş bir iş insanı. Diyarbakır’da plastik mermi yiyen bir aktivist, kızını yalnız büyüten bir anne... Yeşilçam kadınlara adil davranmamış, Arzu’ya da... Kadınlar hep bedel ödüyor. Arzu Okay bu bedelleri ödemesine karşın, ‘kurban’ olarak çıkmıyor bu hikâyeden. Hayatına sahip çıkan, başı dik bir kadın olarak çıkıyor.” “Keşke”siz Bir Kadın / Arzu Okay – Türey Köse / İletişim Yayınları / Söyleşi / 125 Sayfa
Batıkent metrosunda patlama yaşandı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Bakanlık satışını yasakladı Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı 1 milyon Türk'e serbest dolaşım Yetişkin filmi izleyip sıcak çatışmaya giriyorlar