Duayen galericinin gözünden sanatçılar
Duayen sanat galericisi Yahşi Baraz’ın çalışma hayatı boyunca fotoğrafladığı sanatçıların portreleri, “Portreler” sergisinde Inspera Bodrum Art Space Sergi Salonu’nda görülebiliyor. Sergi, 39 fotoğrafla Türk çağdaş ressamlarına, edebiyatçılarına ve sanatçılarına selam gönderiyor
Esin Hamamcı
1975’te Kurtuluş’taki tarihi binada kurulan Türkiye’nin önemli galerilerinden Baraz Galeri’nin sahibi, yayıncı ve Türk çağdaş sanatçılarının eserlerinin tanınmasına, sergilenmesine zemin hazırlayan Yahşi Baraz, Inspera Bodrum’da gerçekleşen “Portreler” sergisiyle Türk çağdaş ressamlarına, edebiyatçılarına ve sanatçılarına selam gönderiyor. 500’e yakın sanatçıyı çektiği portreler arasından hazırlanan bir seçkinin sergilendiği galeride, aynı zamanda geçmişe bir yolculuk da yapmış oluyoruz. Adil Doğançay, Fahrünnisa Zeyd, Sabri Berkel, Abidin Dino, Semina Berksoy, Nuri İyem, İlhan Berk, Adnan Çoker, Erol Akyavaş, Yüksel Arslan, Cihat Burak gibi isimlerin yer aldığı koleksiyon seçkisinden oluşan sergi üzerine Yahşi Baraz’la konuştuk.
“Portreler” sergisinin hikâyesi nasıl başladı?
Art Dog dergisinin sahibi Şebnem Hanım (Şebnem Kırmacı) ve bir arkadaşı bir gün galeriyi ziyarete geldi. Konuşurken sanatçıların fotoğraflarını da çektiğimi söyledim. Bunları göstermek istedim. Fotoğrafları görünce çok beğendiler, çok müthiş olduklarını, bunu haber yapmak istediğini söylediler. Inspera Bodrum ise hem sanatı hem de gastronomi bir arada yaşayabileceğiniz bir yer. Bir tarafında kitap satışları diğer tarafında sanat galerisi var. Alt katlarda da seramik atölyelerinin ve tiyatro çalışmalarının yapıldığı bir mekana sahip. Inspera Bodrum’dan bir gün Art Dog’daki bu haberi gördüklerini ve bunu sergi yapmak istediklerini söyleyen bir telefon aldım. “Bu fotoğrafların sergisi olabilir mi?” diye sordular, “Olur.” dedim. Zaten ben de 3-4 senedir 60’lı yıllardan beri çektiğim fotoğrafların üzerine çalışmalar yapıyordum. Herkesi çekmişim, hastalık gibi bir şey. Örneğin genç bir ressam atölyesine çağırdığında da gitmişim, ismi cismi bilinmese de fotoğraflarını çekmişim. Ama ileride tarihi bir fotoğraf olabilir. Haluk Akakçe’nin de daha hiç kimse tanımazken birçok fotoğrafını çekmiştim. Teklifi kabul edince 75 tane sanatçı portresi yolladım. Onlar da alüminyum üzerine baskı tekniğiyle hazırladığım evladiyelik çalışmalardı. Alüminyum güneş gibi zararlı ışınlar altında kalmadıkça uzunca yıllar dayanır. Hazırladığım seçkiyi bir kamyonla gönderdim. Ben de gittim kaldım. Inspera Bodrum’un sahipleri Peyma ve Recai Ayanoğlu, Rusya’da büyük fabrikaları olan bir aile. Kendileriyle tanışmaya gittiğimde süreklilik içerisinde bu mekanda kültür çalışmaları yapmak istediklerini söylediler. Yayın da yapma düşünceleri var. Onun üzerine bu sergiyi açtık ve epey kalabalık bir grup geldi. Bodrum 20 yaşından beri gittiğim de bir yer. 40 sene önce Bodrum çok daha espriliydi, tabiat daha başkaydı. Nostalji yapmayı sevmem ama sizin nesil daha farklı bir Bodrum yaşıyor. Inspera Bodrum’da yapılan kültür-sanat çalışmaları Bodrum’un sanat hayatına artı bir değer olacaktır.
“Standart bir Türk vatandaşı gibi yaşamadım”
Meslek hayatınız boyunca fotoğrafladığınız 500’e yakın sanatçının portrelerini çekerken sadece dış görünüşleri iç dünyalarını yansıtmaya da önem gösterdiniz. Bu portreler bize ne anlatıyor?
Bir artı puan gibi anlatmak istemem ama ben standart bir Türk vatandaşı gibi yaşamadım diyebilirim. Çok küçük yaşlarda Rusya’da, Avrupa’da, Amerika’da çok seyahat etmeye başladım. Çok maceralı bir hayatım oldu. Her gittiğim yerde müzeleri, galerileri gezdim. Kitap merakım çoktur. Yaklaşık 40 bin civarı sanat kitabı koleksiyonum vardır bu açıdan da Türkiye’nin sayılı kişilerinden biriyimdir. Bu sanatçıların çoğu Paris’te, New York’ta, Danimarka’da yaşıyordu. Ben bu sanatçıların yıllar içerisinde hem atölyelerini ziyaret ettim hem de fotoğraflarını çektim. Atölyelerinin içinde çalışırken fotoğraflarını çektim. Bunların çoğu vefat etti. Çoğuyla da sergiler yaptım. Bu sanatçılarla hem sergi açıyordum hem de onları dokümante ediyordum aslında. Sanatta dokümante etmek çok önemli bir şeydir. Galericilik işini ilk başlattığımda hiçbir doküman yoktu diyebilirim. Klasik ve empresyonist dönem Türk ressamlarını araştırdığınız zaman oldukça az fotoğraflarıyla karşılaşırsınız. Onlar hep “kayıp kuşak”. 1900 doğumlulardan itibaren bakarsanız orada bir değişim görürsünüz. Çünkü 1975’lerden itibaren biz devreye girmiş olduk. Onlar da epey yaşlıydı. Benim fotoğrafını çektiğim çoğu kişi de vefat etmişti. Bunları ben çektim ve böylece kategorize edilmiş oldu. Diyelim ki 3 sene sonra Erol Akyavaş’ın bir sergisi açılacak, o sergiden tanıtım adına bir fotoğraf çekilebilir. Bunlar aslında müzelerin ve vakıfların yapması gereken bir şey. Her müzenin mutlaka bir arşiv bölümü olmalıdır. Fakat bu Türkiye’de hala eksiktir. Buradaki güzel şeylerden biri de Akyavaş, Doğançay, Selim Turan, Abidin Dino, Yüksel Arslan gibi atölyelerin hepsini kapandı ama fotoğraflarının hala duruyor olması. Yeni nesillere tanıtmak adına fotoğraf çok mühim bir tarih çekimidir. Hepsi birer belgedir. Dolayısıyla bu iyi bir şey oldu.
Seçkiyi nasıl yaptınız?
Bu bir maddi yatırım da gerektiren bir şey. Benim evimde yüzlercesi var. Fakat 3-4 senedir baskılara başladık ve henüz 75 adete ulaştım. Her sene 15-20 tane tamamlanıyor. 100-150’ye çıkarsam yeterli. Diğerleri arşiv içerisinde duruyor. Onları da artık ileride bir müze almak isteyebilir. Uzun vadeli bir iş. Kendime göre seçtiğim, önem verdiğim ressamlar vardır. Onları öne çıkarmış oldum tabii. Erol Akyavaş, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Güngör Taner, Yüksel Arslan, Selim Turan… Bunlar çok önemli sanatçılarımız. İlk onlarla başladım. Sonrasında biraz daha gençlere doğru gittim ve 75’i buldum. Fakat benim aklımda bunları 150’ye tamamlayıp İstanbul’da büyük bir sergi açmak var. Belki İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle bir iş birliği olabilir. Resimlerin ebatları büyük, yan yana koyunca birbirini öldürüyor. Kasımpaşa’daki yeni binaları büyükçe bir bina, burası olabilir. Katalog da bastırmak istiyorum, iddialı kalın fotoğraf kitapları gibi olmasını istiyorum ki kalıcı bir şey olsun. Benim ikinci amacım da bu sergiyi dev boyutlarda İstanbul’da göstermek, bütün amacım bu.
Bodrum’daki sergiden sonra İstanbul’da da açmak isterim dediniz. Anadolu’nun farklı yerlerinde de sergi açma planınız var mı?
Diğer müzelerden teklif gelirse neden olmasın. Örneğin Eskişehir’deki OMM (Odunpazarı Modern Müze’den, Ankara’dan ya da farklı bir kültür merkezinden teklif gelirse hemen yollayabiliriz, sanatçıların tanıtımını da yapmaya çalışabiliriz. Ben vefat etsem bile bu bir gezici sergi niteliği taşıyabilir. Bu ilk duraktır. Buradan yeni sinerjiler yaratılabilir.
“Fotoğrafını çektiğim kişilerin hepsini atölyelerinde fotoğrafladım”
Bir sanatçının yaratıcı sürecini fotoğraflamak ile portresini çekmek arasında bir fark görüyor musunuz?
Fotoğrafını çektiğim kişilerin hepsini atölyelerinde fotoğrafladım. Hiç sanmıyorum caddede ya da dışarıda çektiğim fotoğrafları olsun, belki bir-iki tane vardır. Burhan Doğançay’ın fotoğraflarını çok çekmişimdir. Hep atölye içinde çekmişimdir. Oradaki amaç sanatçı ve atölyesidir. Picasso gibi birçok yabancı sanatçılara baktığınız zaman hem atölye içi çalışmalarını sanatını, yaşam şeklini görebiliyor hem de hangi disiplinle iç mekanda çalıştığını izleyebiliyorsunuz. Onun etkili bir şey olduğunu düşünüyorum. Sanatçıların plajda denize girerken de çekilmiş fotoğrafları olabilir ama ben atölyesiyle, sanatıyla kurduğu bağı vurgulamak istedim.
Sanatçılarla çalışırken yaşadığınız en ilginç ya da unutulmaz anı paylaşır mısınız?
Her sanatçının bir kişilik yapısı var. Kimisiyle çok muntazam bir ilişki kurduk, kimisiyle daha gergin, elektrikli bir şekilde devam ettik. Bu sanatçıların kişiliğine, aile yapısına, görgüsüne, entelektüel birikimine bağlı bir şeydir. Sanatçı-galerici ilişkisi son derece zor bir şeydir. Koleksiyoncu, galerici ve ressam ya da heykeltıraş üçgeninde daima belirli gerginlikler olabilir. Bu çok normaldir, dünyada da böyledir. Bizim amacımız geniş halk kitlelerine sanatı nasıl ulaştırabilir, nasıl eğitilebilir, sanatı nasıl daha ileri seviyeye taşıyabiliriz gibi konulardır. Biz bir piyon gibiyizdir. Türkiye’de galericilik çok gençtir, 50 seneye dayanır. Daha öncesinde akademi çok içe dönüktür ve hakkında da tek tük kitap çıkmıştır. Bizim amacımız elimizden geldiği kadar bunu tanıtmaya çalışmaktır. Bu sergi benim çalıştığım sanatçılara ve dostluğumuza bir teşekkürdür. O amaçla, onları tekrardan, yaşayanla vefat edenleri bir araya getirerek bir teşekkür etmektir.
“Portreler” sergisini 30 Kasım tarihine dek Inspera Bodrum'da ziyaret edebilirsiniz.