“En koyusundan bir absürtlük içerisindeyiz”

Tayfun Pirselimoğlu son romanı Kadastrocu ile yeniden gündemimizde. Kadastrocu, otobüs garları, tren istasyonları, pavyonlar, otel odalarında geçen bir seyahat anlatıyor

Kahraman Çayırlı
Yazar, yönetmen, sanatçı Tayfun Pirselimoğlu’nun kitaplarını okurken adeta bir film izliyor ya da bir tabloya bakıyor gibi hissediyor, filmlerini izlerken ve tablolarını gördüğümde ise yoğun bir edebiyat hazzı alıyorum. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Viyana’ya giden ve Hochschule für Angewendte Kunst’ta (Viyana Uygulamalı Güzel Sanatlar Akademisi) resim ve gravür okuyan sanatçı; Viyana, İstanbul, Ankara, Budapeşte, Tallinn gibi birçok şehirde sergiler açmış ve ortak sergilere katılmış. Senaryo yazımı, sinema ve resmi konularda kurucularından olduğu bağımsız bir sanat inisiyatifi olan Akademie Genius’ta dersler veren Pirselimoğlu; Viyana, Atina, Ankara’da sinema konusunda atölye çalışmaları da gerçekleştirmiş. 

Önce sinema vardı

Altı roman (Çöl Masalları, Kayıp Şahıslar Albümü, Malihulya, Şehrin Kuleleri, Kerr, Berber), üç hikâye kitabının (Otel Odaları, Harry Lime’ın En Yeni Hayatları ya da Üçüncü Adama Övgü, Çölün Öbür Tarafı) ve Mithra ve Bıldırcınlar isimli Trabzon’un Boztepe semti üzerine bir anlatı kitabının yazarı da olan Pirselimoğlu, sinema kariyerine senaryo yazarlığı ile başladıktan sonra birçok kısa ve uzun film senaryosu da yazmış. Çok sayıda ödüller alan, ilk kısa filmi Dayım’ı 1999’da, ikinci kısa filmi Il Silenzio e’Doro’yu (Sükut Altındır) 2002’de çeken Pirselimoğlu, birçok ödül kazanan ilk uzun metrajlı filmi Hiçbiryerde’yi ise 2002’de çekmişti. Rıza (2007), Pus (2009) ve Saç (2010) adlı filmlerden oluşan Vicdan ve Ölüm temalı üçlemesi ile Ben O Değilim (2013) ve Yol Kenarı (2017) filmleri ise bu filmin ardından gelmişti.  Tayfun Pirselimoğlu şimdi ise son romanı Kadastrocu (İletişim Yayınları) ile yeniden gündemimizde. Var olup olmadığı meçhul birinin peşine düşmek, bir insanın yavaş yavaş başka bir insana dönüşmesi; şehirlerin, kasabaların, anayolların kenarlarında akıp giden hayatlar… Kadastrocu, kısaca kadastro memuru Cemal Kara’nın otobüs garları, tren istasyonları, pavyonlar, kaloriferli otel odalarında geçen ilginç seyahatini anlatıyor. Pirselimoğlu ile yeni romanı üzerine konuştuk. Bu romanı yazma motivasyonunuz ne oldu? Kadastrocu yıllar önce başlayıp yarım bıraktığım bir romandı. Dünyanın gidişatındaki acayipliklerin kesafetinin beni iyiden iyiye dürtüklediği bir zamanda, ne yapsam bu tuhaflıklara yetişemiyor olmanın çaresizliğine rağmen, bu denize atlamadan edemedim diyelim. Tarihteki benzerlerini aratmayan, en koyusundan bir absürtlük içerisindeyiz ve aklî olan her ne varsa buharlaşmakta. Yazmak bir çare olmayabilir ama en azından çıldırma halinin işaret edilmesine vesiledir. Cemal Kara’nın diğer roman karakterlerinizden farkları neler? Cemal Kara da onlardan biri; yalnız, huzursuz, kendisini kaderinin rüzgârına bırakmış bir şahsiyet. Dışarıdan dikkat çekici hiçbir işaret taşımıyor, can sıkıcı ölçüde sıradan. Lakin diğerleri gibi bu vasatlık anlatılmaya değer tuhaf bir hikâyeyi barındırıyor. Romanda önemli gelişmelere sebep olan gergedan (kapaktaki gergedan resminin çizimi de size ait) neyi temsil ediyor? Her nedense takıntılarımdan biri de bu gergedan. Korkutucu görüntüsünün ardında derin bir hüzün barındırıyor olmasından belki. Herkesten sakladığı tarifi güç bir acısı var ve onun ortaya çıkması çok dehşet verici oluyor. Roman boyunca Cemal Kara’ya altı kere “Evli misiniz?” diye soruluyor, sebebi nedir? Bu romanda da diğerlerinde olduğu gibi çok ‘tekrar’ var. Taşranın sürekli büyük şehir özlemini anması, rüyalar, geçmişte kalmış birilerinin belirip kaybolmaları… Evlilik muhabbeti de bunlardan biri. Her nedense Cemal Kara’yı tanımak isteyenlerin -ve asla tam olarak tanıyamamalarının- başlangıç cümlesi gibi duruyor. Hepsi de kendi hayatları ile alakalı ıstırap içerisindeler ve bunun nedeninin evlilikleri olduğunu düşünüyorlar. Bunun yanı sıra bu romanda Cemal Kara’yı tanımak isteyenlerin iştiyakları daha da baskın gibi. Romanlarınızda mekân tasvirleriniz, atmosferler ve metaforlar neden çok güçlü ve bu denli ön planda? Muhtemelen yazar ve yönetmen -o ölçüde de ressamlık- ilişkisinin bir tezahürü bu. Bu ilişki mekân tasavvurunun iyice harlanmasına neden oluyor. Tasarladığınız atmosferin ayrıntılı bir halde zihninizde oluşması bunun da yazıya dökülmesi haz aldığım bir süreç. Metaforlar bu süreç içerisinde beni alıp götüren nehrin bizatihi kendisi.  Sizin için sıradan insanlar neden daha cazip?  Çünkü derinliklerinde çeşit çeşit tuhaflıklar ve korkunç sırlar saklıyorlar. Üzerlerindeki kabuğu kırmak, kazımak çok ama çok hoşuma gidiyor.

Yeni film pek yakında

Yunanistan’da filmleriniz ve film haftalarınız çok ilgi görüyor. Angelopoulos Sineması ve diğer Yunan yönetmenler hakkında neler söylemek istersiniz? Theodoros Angelopoulos önemli bir yönetmen olmanın ötesinde Yunanistan adına özel kimliği de temsil ediyor. Yunanistan Yeni Dalgası’nı heyecan verici buluyorum. Tabii ki Yorgos Lanthimos da çok dikkat çekici. Athina Rachel Tsangari de. Bu soru, izlemeyeni varsa eğer, 1956 yılına ait Nikos Koundouros’un O Drakos’unu (1956) önermeme de vesile olsun. Yeni filminiz Kerr (2014 yılında roman olarak okumuştuk) ne zaman vizyona girecek? Yeni romanınız Kadastrocu’yu filme çekmeyi planlıyor musunuz? Kerr 2021 sonbaharında vizyona girer diye umuyorum. Filme büyük ölçüde romandan esinlenilmiş denilebilir. Kadastrocu için henüz bir planım yok. Bakalım.
  • Kadastrocu / Tayfun Pirselimoğlu / İletişim Yayınları / Roman / 268 sayfa 
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız