Kent bir ekip işiydi, biz ekip olmayı unuttuk 

Deniz Yüce Başarır, önemli bir hafıza çalışmasına imza attı. Babası tiyatrocu Kâmran Yüce’nin arşivine daldı ve Kent Oyuncuları’nın kuruluş hikâyesini Perde Kapanmasa Görecektiniz’de anlattı

Kent Oyuncuları’nın kurucularından usta tiyatro adamı Kâmran Yüce’nin arşivi; kızı, yayıncı Deniz Yüce Başarır tarafından açılarak Kenter Tiyatrosu’nun ve Türkiye tiyatrosunun tarihini aydınlatan bir kitaba dönüştürüldü. Perde Kapanmasa Görecektiniz - Kâmran Yüce’nin Arşivinden Kent Oyuncuları’nın Kuruluş Hikâyesi (1959-1986) (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları) tiyatronun kültür hayatının merkezinde olduğu bir dönemi tanıklıklarla, zengin görsel arşiv ve anılarla anlatıyor. Kent Oyuncuları’nın kuruluş hikâyesini yazma fikri nasıl oluştu?  Yıldız Kenter’in ölümünün ardından İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kenter Tiyatrosu’na sahip çıkacağının müjdesini vermişti. Projenin gerçekleşeceği haberi çıkıp da, belediye tiyatroyu satın alınca, dedim ki: “şimdi tam zamanı babamın arşivini gün yüzüne çıkarmanın”. Başar’a (Başarır) gittim ve “arşivi düzenlemek konusunda bana yardımcı olur musun?” diye sordum. O da sağ olsun hemen kolları sıvadı. Başta Cengiz Özkarabekir olmak üzere İstanbul İçerik Atölyesi’ndeki dostlarımız kitabın fikrini hemen sevdi. Kültür A.Ş. de sıcak bakınca, bir yıl süren yoğun bir dönem geçirdik. Tabii sadece evdeki arşivle sınırla kalmadı çalışma; sahaflara, eski anı kitaplarına da uzandı. Sonra ben oturdum bilgisayarın başına, hafızamın en derinlerine inerek yazmaya koyuldum.  Ama bazen kim kimdir sorusu çıktı karşımıza, bazı oyunlardan fotoğraf olmadığını fark ettik. Kimseyi atlamamak için çok özen gösterdik. Araştırdık, çalıştık. Tüm görselleri Başar taradı, hatta bazılarını 2-3 kez… Dostlar meselesine gelince, mümkün olduğunca ilk dönemlerdeki isimlere gittim. Çünkü asıl anlatmak istediğim dönem, kitabın adından da anlaşılacağı üzere Kent Oyuncuları’nın kuruluş yıllarıydı. Konuştuğum herkes çok tatlı anılarla şenlendirdi bu hikâyeyi. Haldun Dormen, Genco Erkal, Göksel Kortay, Sema Özcan, Güler Ökten, Salih Sarıkaya, Mustafa Alabora ve Can-Uğur Say çiftine teşekkür borçluyum. Sadece anlattıklarından ötürü değil, babamı bana bir kez daha yaşattıkları için de. Şimdi elime alıp baktığımda bana büyük bir mutluluk veriyor. Ve bu mutlulukta sevgili hocamız Bülent Erkmen’in o özenli, detaycı tasarımının da payı büyük. Öyle mutlu etti ki beni, hem kitabı tasarlamayı kabul etmesi hem de babamı tanıyan biri olarak o dönemin ve onların ruhuna sahip çıkması… Yıldız Kenter olmadan Kent Oyuncuları’nı konuşmak mümkün değil elbette...  Yıldız Kenter olmasa Kent Oyuncuları hiç var olmazdı. Liderdi o, hocaydı, adı üstünde yıldızıydı tiyatronun. Hayatımda tanıdığım en çalışkan insanlardan biriydi. Belki de en çalışkanı. Bir sahne hatırlıyorum mesela: İzmir’de Harold ve Maude turnesindeyiz. 15 dakikalık ara olmuş, ben de kulise geçmişim. Yıldız Teyze aynasının önünde İngilizce bir şeyler söylüyor kendi kendine. Sonradan anladım ki, Ben Anadolu’nun Amerika turnesi için ezber yapıyor. Hemen hemen her sahnesinde müthiş bir performans gösterdiği oyunun en küçük aralığında başka bir oyunun İngilizcesine hazırlanıyor, düşünsene. İşte Yıldız Kenter böyle biriydi. Mesleğine tutkun, dehşet disiplinli, iktidar sahibi bir kadın. 60’lı yıllarda tiyatro bu ülkenin insanları için ne anlama geliyordu?  60’lı yıllar Türkiye’de tiyatronun altın devri gerçekten de. İnsanların sosyal hayatının bir parçası tiyatro. Önem verilen, saygı duyulan, Batı’ya dönük yüzümüze ait bir etkinlik. Sanat ama eğlence de aynı zamanda. Bir sürü yeni topluluk kuruluyor. Çoğu da ilgi görüyor. Kent Oyuncuları da bu güçlü ve yoğun ilgiden güç alarak, kendi binalarını inşa ettirme yoluna gidiyorlar zaten. Tabii bu güç ve kararlılık, bana sorarsanız, asıl Yıldız Kenter’den geliyor.

Tek adam fikri işlemiyor

Kitaba başlarken, “Hepsinden öte, tiyatroda ekip olmanın önemini kavrayalım. Sadece tiyatroda değil, yaptığımız her işte elbirliğine değer verelim, ‘ben’ değil ‘biz’ olma hissine sıkı sıkıya tutunalım,” diyorsunuz...  Kitaptan okurlara en çok geçmesini istediğim fikir bu. Hiçbir iş tek adam fikriyle yapıldığında doğru işlemiyor. Ekip olmanın değeri de artık iyice unutulmaya başlandı. Yöneticinizden farklı düşünmeye, onu eleştirmeye hakkınız kalmadı nerdeyse. Oysa hep söylerim: İyi niyetli bir muhalefet, bir ekibin, şirketin ya da ülkenin geleceği için en değerli ögelerden biridir. Yayıncılık ya da tiyatro, ekip olmadan asla yürümez. Ama düşünen, eleştirebilen, tartışmasını yapıp, sonra yine birlikte, el ele yürüyebilen bir ekip. Böylesi makbul. Kent Oyuncuları’nın 60’lı yıllardaki başarısının altında bu yatıyor gerçekten de.

“Pandemiden önce müthiş hareketli bir tiyatro ortamı vardı”

Bugünün tiyatro dünyasına bakınca, geçmişten bugüne neler kalmış, yolda neler kaybolmuş?  1961 yılında Raşomon diye bir oyun oynuyorlar. Hasılat raporu var elimizde. Bir cumartesi günü 405 bilet satmışlar suarede. Müthiş bir rakam değil mi? Tiyatro büyülü bir dünya. Ama büyü de çağından ayrı düşmez. Pandemiden önce İstanbul’da müthiş hareketli bir tiyatro ortamı vardı. Pasaj aralarında, apartman dairelerinde, bodrumlarda oyun seyrettim ben son birkaç yılda. Bir çarşaftı kimisinin dekoru ama yürek vardı. Bazen de özensizlik vardı elbette. Çağın dilini televizyon dizilerindeki o kasıntı ağaların sözcükleri sanan metinler de vardı. İstanbul tiyatroyla direniyor, diyordum o günlerde. Pandemi çok etkiledi tiyatrocuları. Devlet de hiç el uzatmadı. Ama ben tiyatroya ve tiyatrocuya inancımı hiç kaybetmem. Geçmişten kalanı alıp, geleceğe bakabilen ekipler hep olacaktır. Bugün de var. Bu zorlu günler de geçecek.
Deniz Yüce Başarır-Kâmran Yüce, 1986

“Babam ekibin entelektüel dinamosuydu”

Bize babanız Kâmran Yüce’yi anlatır mısınız?  Her kız çocuğu için babası özeldir. Benim babam yaşama sevinciyle dolu, coşkulu, mesleğini ve insanları çok seven bir adamdı. Ekibin entelektüel dinamosu olduğunu da çocukken değilse de genç kızlığımda hissederdim ama bu kitabı yazmak için dostlarıyla konuştuğumda, belgeleri tekrar okuduğumda iyice emin oldum bundan.  Muhsin Ertuğrul’un babanız Kâmran Yüce ile yolları nasıl kesişiyor? 
Perde Kapanmasa Görecektiniz Kâmran Yüce’nin Arşivinden Kent Oyuncuları’nın Kuruluş Hikâyesi (1959 – 1986) / Deniz Yüce Başarır / Anı-Arşiv / İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları
Babam şiir yazan, şiirlerini edebiyat dergilerinde yayımlatmaya başlamış bir hukuk öğrencisi o yıllarda. Şükran Güngör ile de fakülteden arkadaşlar. Şiirlerini yazınca ilk ona okutuyor. O denli yakınlar. Muhsin Ertuğrul’un Küçük Sahne’yi kuracağı haberini alınca, ikisini de bir heyecan sarıyor ve başvuruyorlar. Kenter kardeşler ise Ankara’dan öğrencisi Muhsin Ertuğrul’un. Yani onları birleştiren kişi elbette Muhsin Bey. Kenter kardeşler hocalarının Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılmasıyla birlikte İstanbul’a geliyorlar 1959’da. Muhsin Bey onları bir çatı altında topluyor. Önce isimleri Birleşik Sanatçılar. Sonra Site Tiyatrosu, en sonunda da Kent Oyuncuları.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız