Burak Kuru
buribaker@gmail.com Siz hep, Türkiye’nin uluslararası meselelerde haksızlıktan değil kendini savunamadığı için mahkûm olduğunu anlatırsınız. Bu kitapta, Türkiye’nin uluslararası meselelerinde de kendi bakış açınızla, bulgularınızla olaylara bir ışık tutuyorsunuz. Bu kitabı yazma amacınız neydi? Ben bu kitabı birkaç sene evvel çıkarmıştım. Epeyi bir baskı yapmış fakat yakın çağ tarihi değişiyor tabii bulgularla. Son 10 sene bile çok anlamlı bir şey. Öyle bir çıkmazı vardır. Onun için sık sık yenilemek lazım. Bu bakımdan eskilerin bir kısmını bırakmak kaydıyla yeni bölümler yazdım. Bazı şeyleri çıkardım, genişlettim. Maalesef Türkiye’de muhtelif grupların ekstrem uç olarak birbirine uzak olanların bazı hedef noktaları var. Ya ideolojilerinin gereği olarak veya kendilerine isim yapmak, yer etmek için bunlara saldırıyorlar. “Tabulara dokunmak” gibi bir iddiaları var. Bu tabu yıkmak falan değil. Demisfitikasyon dediğimiz faaliyete girmez çünkü onu yapacak kişiler değiller bunlar. Çoğu kahvehane veya yerine göre meyhane mütefekkiri oluyor. Bir kısmı artık tamamiyle günlük siyasetin içinden konuşuyor. Milletin okuyacağı, bakacağı düşüneceği şekilde yeniden durmak lazım ve dikkat edeceksin. Türkçesini çok sevdiğim merhum Çetin Altan’ın meşhur lafı şuydu: “Türke Türkün propagandasını yapmak.” Bu önce çok güzel görünüyor adama, mizah tabii. Fakat Türke Türkün propagandası değil Türkü öğretmek lazım kendisine. Yani nesin, ne yapılmış, mazin ne? Araştırma yapanların, çalışanların yer yer düştükleri linç kültürü var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Doğaldır tabii çünkü herkes kendine göre kullanıyor. Mesela şimdi Mete Tunçay, bakıyor okuyor bir şey çıkarıyor. Onu alıp herkes kendine göre çekiyor. Çeksin, tabii çekeceksin, herkes de kullanacak ama lütfen bilerek çekin yani. Tanımadığın bir kumaş üzerinde konuşup da model çıkarmaya kalkışmak olmaz.
Eğitimle mi ilgili?
Hayır. Bazen daha iyi eğitim görmüş ülkede daha korkunç şeyler yapabiliyorlar. Bazı ülkelerde de umulmadık derecede tolerans oluyor bazı konularda. Mesela Amerika İngiliz çevrelerinde daha toleranslıdır insanlar tarih demistifikasyonu konusunda. Fransa’da iş değişmeye başlar. Almanya’da hiç zannettiğin gibi değildir o tarihçi memlekette. Hiç ummadığın şekilde tarihi çok seven ve araştıran bir memleket Rusya’dır yakın çağ konusunda. Çok dalgalı görüşler var. İtalya öyle değil. Her görüş daha kolay dinleniyor. Demek ki iklimler değişik. Burada da onu yapmamız lazım. Sakin ele alınması gereken bir şey. Maalesef tarih amatörlüğü kaldırmıyor.
TİP iyi incelenmedi
Sunuşta okuyuculardan tenkitlerini beklediğinizi söylüyorsunuz. Bu kitap polemikler de yaratabilir. Zannetmiyorum. Mesela, çok büyük yanlış bilgiler var. CHP ile DP’yi ayırıyorlar imam hatipler konusunda, ezan konusunda. Bunlar birbirinin devamı, o partinin içinden çıkma Demokrat Parti. Ve o görüş orada var. Kimse CHP’nin parti meclis grubu tartışmalarını tam yayınlayamadı, konuşamadı. Bu iyi değil. TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) tarihi mesela. Bir-iki kişi son derece ciddi şeyler yaptı. Ama iyi incelenmedi. Benim işim işaret etmektir. Bakılır.
Bir asırlık malzemeyi güne uydurmak kurnazlık
Peki hocam biz Türkler olarak bazı tartışmaları neden hiç sonlandıramıyoruz? 2021’de hâlâ Abdülhamid tartışması olmasının sebebi nedir? Onu çok seviyorlar. Hiç kimse oturup da Franz Joseph’in uzun 60 küsür yıllık saltanatını, İngiltere’de Victoria dönemini sonuçlandırmış değildir. O yorumlar devam eder ama böyle hasta bir şekilde, günlük politikayı besleyecek şekilde devam etmez. Yani adamlar yeniden bir Menderes çiziyorlar. Çok garip böyle bir şeye lüzum yok yani. Senin dediğin gibi yani naiviteye bağlıyorum. Böyle yakın tarih malzemesini bir asırlık malzemeyi gününe göre uydurmak çocuk tipi kurnazlıktır. Naivitedir. Yakın Tarihin Gerçekleri / İlber Ortaylı/ Kronik/ 352 sayfa.