Yıllar önce Nedim Gürsel Galatasaray Lisesi’nde yatılı öğrenciyken, hiç sevmese de müfredatta olduğu için ezberlemek zorunda kalır Yahya Kemal’in dizelerini: “Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç/ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!” Şimdi elimde tuttuğum kitap ise bu dizelerden hareketle Da Vinci, Nâzım Hikmet, Rainer Maria Rilke, Tolstoy, Tolstoy, J.P Sartre, Jorge Semprun gibi sanatçıların “son fasıl”larının peşine düşen, biraz da otobiyografik özelliği olan deneme yazılarından oluşan Son Fasıl (Doğan Kitap). Bu yazılar sanatçıların ömürlerinin son dönemlerine odaklanırken, edebiyat ve sanat tarihinin de içine giriyorsunuz. Gürsel’le bunları ve yazın yaşamını konuştuk. Yayımlanmış 39 kitabınız var. Son çıkan kitabınız ise Son Fasıl. Nasıl başladı sizin bu kitaba yolculuğunuz… Son Fasıl bir yolculuk kitabı, evet. Ama, aynı zamanda “iyi yazılmış” olduğunu iddia ettiğim bir kitap. Deneme yönü de var. Bazı otobiyografik öğelere yer verdiğimi de söyleyebilirim. Kitapta sizi etkilemiş yazar ve sanatçıların “son fasıl”larının izini sürmenin nedenini kendi son faslınızı yaşıyor olmanız olarak belirtmişsiniz. Bu “son fasıl”ın sizdeki haleti ruhiyesini merak ettim.
Haleti ruhiye olarak nitelendirdiğiniz bu psikolojiyi ayrıntılarıyla betimlemem kolay değil. Endişeye, karamsarlığa ya da çok ender de olsa, bilgeliğe yol açan bir durum diyelim. Hayat önümde değil artık, çoğu gitti azı kaldı. Bu nedenle, Son Fasıl’da, hayatlarının son demlerini yaşayan sanatçı ve yazarları, onları etkilemiş kentleri ve coğrafyaları anlatırken, kendi içimde, kendi dünyamda dolaştığım da oldu kimi zaman.
Ölümle buluşma
Bu kitapta sizi etkileyen sanatçıların ortak noktaları neydi? Ortak noktaları, değişik durumlarda ve mekânlarda, ölümle buluşmaları. Bir de, Leonardo, Van Gogh, Rilke ya da Nâzım Hikmet gibi yurtlarından uzakta ölmeleri. “Marcel Proust gibi kayıp zamanın peşine düşmek istemiyorum” demişsiniz. Nâzım Hikmet’i yazdığınız bölümde de “Güzel günler olmadı hiçbir zaman, çünkü özgürlük ve demokrasinin kök salmadığı bir toplumda güzel günler umudu da ne yazık ki, yeşermiyor” diyorsunuz. Geleceğe nasıl bakıyorsunuz?
Geleceğe bakışımda gençliğimde olduğu kadar iyimser değilim. Siyasi ideolojilerin yerini dinler aldı. Muhafazakârlık en büyük değer sayılıyor. Ekolojik dengeyi bozduğumuz için salgın hastalıklarla mücadele ediyor, içe kapanıyoruz. Edebiyat da hoşça vakit geçirmenin yöntemlerinden sayılıyor. Yine de dünya güzel. Nâzım’ın dediği gibi “dünyaya doyum olmuyor”. Ama, yine Nâzım ustanın dediği gibi “yaşamak gerçekten güzel şey mi?” Ben bu soruyu sormakla yetineyim, okur yanıtını Son Fasıl’da bulsun.
Sizin “son faslı”nızı tek cümleyle anlatmanızı rica etsem…
“Son faslım” Yahya Kemal’in ünlü şiirindeki gibi “vur oynasın çal patlasın”la geçecek değil elbette. Yazmakla, evet, sizin de çok güzel belirttiğiniz gibi “tutkuyla yazıya adanmış bir hayat”ın hakkını vermekle geçmeli bu dönem. Yolun sonundayım ama “dönülmez akşamın ufkunda" değilim, bu nedenle de, Yahya Kemal hazretleri gibi, “bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!” demeye dilim varmıyor.
“Paris’te yaşayan bir Türk yazarım”
Uzun yıllardır Paris’te yaşıyorsunuz, ana dilinizde yazıyorsunuz. İki dille yaşamak ve yazmak edebiyatınızı, düşünce dünyanızı sizce nasıl etkiliyor? Konumum ve akademik uğraşım gereği, doğrudan Fransızca kaleme aldığım kitaplar da oldu. Ama kurmaca alanındaki kitaplarımı, yani öykü ve romanlarımı ana dilimde yazdım. Fransızca başta olmak üzere diğer dillere Türkçeden çevrildiler. İki dil, iki kültür, iki ülke arasında gidip-gelmek kolay değil, ama zenginleştirici bir durum. Paris’te yaşayan bir Türk yazarı olarak tanımlayabilirim kendimi. Ama artık biraz da, Fransız olmasam da Parisli sayılırım. Paris çok şey kazandırdı bana. Son Fasıl /
Nedim Gürsel / Doğan Kitap / 192 Sayfa