Kahraman Çayırlı
Barış Bıçakçı’nın romanlarında, öykülerinde de şiir yazmaya devam ettiğini düşünüyorum. Bu şiirin dozunu bazen artırıyor bazen azaltıyor. Okura hissettirdiği ince hususlar, okurla birlikte yaşamaya devam ediyor. On dört öyküden oluşan yeni kitabı Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme’de; Ceren’in resimleri, renkleri, keçeli kalemleri; Feride’nin gülümsemesi; kapının önüne bir çift erkek ayakkabısı koyan Mehtap; on dört kişilik bir okuma grubu; küf kokan bir ev; herkesin yadırgayacağı, farklı bir roman yazmak isteyen bir yazarın öyküleri insana çok dokunuyor. Ancak daha kuvvetli olan öyküler bana göre kitabın ikinci yarısında başlıyor.
Bıçakçı, kadın karakterleri ve psikiyatrik altyapılarını çok başarılı anlatıyor. Yeni öykü kitabında genellikle kadın karakterleri okuyoruz. Bıçakçı’nın samimi, dokunaklı, insanın ruhuna dokunan üslubu yeni kitabında bir parça daha mesafeli, şiir dozu azaltılmış ve yeni yollar yürümeye teşne. Kendi adıma yazarın bu yeni yollarda yürümesini çok isterim.
“Kimisi karanlık, kimisi ümitli parçalar”
Doksanlı yıllardan bu yana edebiyatımızdaki en önemli sorunlardan birinin suskun öykü karakterleri olduğunu düşünüyorum. Bıçakçı’nın öykü karakterleri yeterince konuşuyor mu? Evet, konuşuyorlar; üstelik gayet gerçekçi, gayet her birimizin hayatında sıklıkla karşılaşabileceğimiz cümlelerle…
Bir eşikte durma hali
Yazarı bu zamana dek daha ziyade hassas ruhların inceliklerini okura başarıyla aktarmasıyla tanıdık. Bıçakçı yeni öykülerinde bir eşikte duruyor. Karakterlerin çocuklukları ve günümüz arasında sıklıkla viraj alırken artık sadece Ceren’in keçeli kalemlerini betimlemekle yetinmiyor; Ceren’in “nafile bütünlük arayışı”nın zamana yayılarak nelere yol açabileceğini psiko-psikiyatrik temelleriyle anlatıyor. Karakterlerin bugün yaşadığı sorunları okuduktan sonra çocukluklara sıçrıyoruz; tekrar bugüne, sonra hayallere, rüyalara, behemehal psikiyatrik aynaların kuyuların yine en başına: Çocukluğa... Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme / Barış Bıçakçı / İletişim Yayınları / Öykü / 99 sayfa