New York Times: Ülkeler İran'dan ders çıkarıyor, nükleer silahların cazibesi artıyor
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki üç nükleer tesise düzenlediği saldırı, nükleer silahlanmanın caydırıcılığına dair küresel tartışmaları yeniden alevlendirdi. Bu durum, dünyada nükleer silaha sahip olmanın, güvenliğin anahtarı olduğu düşüncesini daha da güçlendiriyor
New York Times / Mark Landler
Nükleer silaha sahip ülkeler kulübüne son katılan ülkenin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Ancak geçtiğimiz hafta sonu İran’daki üç nükleer tesisi bombalayan ABD Başkanı Donald Trump, bu kapının kapalı kalacağını söyledi.
Trump’ın gerçekleştirdiği bu önleyici saldırının, gerçekten İran’ı ve başka ülkeleri nükleer silah geliştirmekten caydırıp caydırmayacağı ise henüz belirsiz. Saldırının ardından sağlanan kırılgan ateşkes devam ederken, uzmanlar bu adımın tam tersine, nükleer silah sahibi olmanın tehlikeli dünyada en güçlü korunma yöntemi olduğu düşüncesini daha da güçlendireceğinden endişe ediyor.
Son nükleer güç olan Kuzey Kore, hiçbir zaman böyle bir saldırıyla karşılaşmadı. Yıllarca nükleer programını durdurmayı reddeden Pyongyang, bugün artık büyük ölçüde dokunulmaz kabul ediliyor.
Trump, Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile mektuplaşmış ve iki kez yüz yüze görüşmüştü ancak bu girişimler sonuçsuz kalmıştı. İran konusunda ise Trump, daha yeni diplomatik zemin yoklamasının üzerinden haftalar geçmişken, B-2 bombardıman uçaklarını devreye soktu.
Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde İran ile nükleer müzakereleri yürüten silah kontrol uzmanı Robert J. Einhorn, “Geçen haftaki gelişmelerden sonra İran’ın küçük bir nükleer cephane edinme ihtimali, öncesine kıyasla çok daha yüksek,” dedi.
Einhorn, İran yönetimi içindeki sertlik yanlılarının, “Artık nükleer eşik aşılmalı” yönündeki görüşlerini daha güçlü şekilde savunduğunu belirtti.
Einhorn’a göre İran, nükleer bomba üretmeye karar verse bile önünde ciddi zorluklar var. En önemlisi; böyle bir hamlenin ABD ve İsrail tarafından fark edilmesi halinde yeni saldırılara uğrayacağı gerçeği. Ancak şu anda İran’ın yalnızlaşmış, zayıflamış ve istikrarsız hale gelmiş liderliğiyle böylesine büyük bir riske girip girmeyeceği net değil.
Nükleer silahların cazibesi
Dünya genelinde ise nükleer silahlanma eğilimi gözle görülür biçimde artıyor. ABD, Rusya ve Çin gibi nükleer süper güçlerin giderek daha az güvenilir ve hatta komşularına karşı daha saldırgan hale geldiği algısı, bu eğilimi körüklüyor. Uzmanlara göre, Basra Körfezi’nden Orta Avrupa’ya ve Doğu Asya’ya kadar pek çok ülke, İran’ın yaşadıklarından ders çıkarıyor.
2007-2008 yıllarında Kuzey Kore ile başarısız müzakereleri yürüten eski ABD Büyükelçisi Christopher R. Hill, “Kuzey Kore nükleer silah sahibi olduğu için pişmanlık duymuyor, aksine bununla dokunulmaz hale geldi” diyor.
Hill’e göre, nükleer silahların cazibesi yalnızca düşmanlar için değil, ABD’nin müttefikleri için de artıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD’nin nükleer koruma şemsiyesi altında yaşayan Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler, artık bu korumanın Trump’ın “Önce Amerika” anlayışıyla uyumlu olup olmadığını sorguluyor.
Hill, “Artık ‘ABD bizi kesinlikle korur’ varsayımı çok tehlikeli,” diyerek uyarıyor. “Japonya ve Güney Kore, ABD’ye güvenip güvenemeyeceklerini sorguluyor.”
Asya ülkelerinde durum ne?
Güney Kore’de nükleer silah geliştirme fikrine verilen destek giderek artıyor. Ancak ülkenin yeni seçilen başkanı Lee Jae-myung, Kuzey Kore ile ilişkileri geliştirme sözü verdi.
Buna rağmen, 2023 yılında ABD Başkanı Joe Biden ile imzalanan anlaşma, Seul’ün ABD ile nükleer planlamada daha fazla söz sahibi olmasını sağladı. Bu adım, Güney Kore’nin kendi nükleer programını geliştirme baskısını yatıştırmayı amaçlıyordu.
Japonya’da ise halk, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının mirası nedeniyle uzun süredir silahsızlanma yanlısı. Ancak son dönemde, NATO ülkelerinde olduğu gibi Japon topraklarına ABD’ye ait nükleer silahların yerleştirilip yerleştirilmeyeceği tartışılıyor.
Eski Başbakan Shinzo Abe, “Eğer Ukrayna Sovyet döneminden kalma nükleer silahlarını elinde tutsaydı, Rusya belki de işgale kalkışmazdı,” diyerek bu tartışmayı daha da alevlendirmişti.
Putin'in nükleer tehditi
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Ukrayna savaşının ilk dönemlerinde taktik nükleer silah kullanma tehdidinde bulunması, Biden yönetimini Ukrayna’ya silah yardımı konusunda daha temkinli hale getirdi. Bu tehditler, yalnızca Ukrayna değil, dünya genelindeki diğer revizyonist güçlerin de nükleer şantajı bir silah olarak kullanabileceği endişesini artırdı.
İran 'Bir test vakası' olarak mı görülüyor?
İran’ın yıllardır uyguladığı strateji; nükleer bomba üretme eşiğine kadar zenginleştirilmiş uranyum üretmek, ancak resmi olarak bomba geliştirmemek üzerine kuruluydu. Ancak bu strateji, ülkeyi askeri saldırıdan korumaya yetmedi.
Brandeis Üniversitesi Profesörü Gary Samore, “Eğer İran bir test vakası olarak görülüyorsa, Trump bu stratejinin askeri saldırıyı önlemenin garantisi olmadığını açıkça gösterdi,” dedi. Samore, hem Obama hem de Clinton yönetimleri döneminde silah kontrolü müzakerelerinde görev almış bir isim.
Samore, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının, diğer ülkelerin nükleer silah hesaplamalarını nasıl etkileyeceğini söylemek için henüz erken olduğunu vurguladı. “Bu iş nasıl bitecek?” diye soran Samore, “Bir anlaşmayla mı sonuçlanacak? Yoksa İran nükleer silah peşinde koşmaya devam mı edecek?” ifadelerini kullandı.
Nükleer silahların yayılmasını izleyen uzmanlar doğası gereği temkinli. Ancak bazıları, geçtiğimiz haftaki gelişmelerin içerisinde bir ‘iyimserlik kırıntısı’ bulmaya çalışıyor.
Obama döneminde İran’la müzakere eden eski yetkili Robert J. Einhorn, Trump’ın nükleer programı olan İran’a yönelik saldırı tehdidini hayata geçirmiş olmasının, ABD’nin nükleer tehditlerle karşı karşıya olan müttefiklerine “güvence veren bir mesaj” olduğunu savundu.
Einhorn, “Moskova, Pyongyang ve Pekin’de sadece ABD ordusunun menzilini ve kapasitesini değil, bu başkanın bunu kullanma konusundaki istekliliğini de dikkatle not ettiler” ifadelerini kullandı.
© 2025 The New York Times Company