NYT, Jimmy Carter'ın ardından yazdı: Sevilmeyen başkandan saygı duyulan mirasa

NYT, 100 yaşında hayatını kaybeden ABD'nin 39'uncu başkanı Jimmy Carter'ın siyasi mirasını inceledi. Carter'ın 1980'de seçim kaybettiğinde "sevilmeyen" bir başkandan yıllar içinde takdir gören bir isim olduğu aktarıldı

Peter Baker / The New York Times

Jimmy Carter, 1981’de görevden ayrıldığında modern Amerikan tarihinin en sevilmeyen başkanlarından biri olarak görülüyordu. Yeniden seçilememiş, dört yıllık görev süresinde kayda değer bir başarı gösteremeyen, başarısız bir başkomutan olarak tarihe geçeceği düşünülüyordu. O dönemin Washington’daki “bilge adamlarından” biri olarak bilinen Clark Clifford, Carter için şu yorumu yapmıştı: “Tarih, 4 Kasım’da Amerikan halkının davrandığından daha nazik davranacak.” Ancak ardından sert bir değerlendirme eklemişti: “Fakat başkanlığında hiçbir şey dönüm noktası değildi, gerçekten dikkat çekici bir şey yoktu”.
 
Ne var ki, Carter’ın 40 yılı aşkın bir süre sonra dün ölümüne kadar geçen zamanda Clifford’un bu değerlendirmesinin ilk kısmı daha belirgin hale geldi. Carter’ın başkanlığı hâlâ “dönüm noktası” olarak görülmese de, tarihçiler tarafından daha olumlu bir şekilde değerlendiriliyor. Bu yeniden değerlendirme, sadece başkanlık dönemindeki icraatlarından değil, görevden ayrıldıktan sonra yaptıklarından da kaynaklanıyor. Cumhuriyetçiler hâlâ Carter’ı başarısızlığın sembolü olarak görse de, 1970’lerin ateşli tartışmaları soğumuş durumda. Carter’ın mirası, Oval Ofis’te onun ardından gelen başkanların zorluklarıyla da kısmen güçlenmiş durumda.
 
Carter, hiçbir zaman “büyük başkanlar” arasında yer almadı, ancak artık listenin en alt sıralarına da yerleştirilmiyor. Siena College tarafından yapılan tarihçi anketlerinde Carter, 1982’de Beyaz Saray’dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra 33. sıradayken, 2022’de 24. sıraya yükseldi. Bu, araya eklenen birkaç başkana rağmen Carter’ın bugün 21 başkandan daha iyi bir konumda değerlendirildiği anlamına geliyor.
 
“The Outlier” adlı kitabın yazarı Kai Bird, Carter’ın başkanlığına dair 2021’de yayınlanan bir değerlendirmesinde şu yorumda bulunuyor: “Çoğu vatandaş, onun başkanlık sonrası hayatını takdir edilecek işler ile dolu olarak kabul eder, ancak başkanlığının bir başarısızlık olduğunu söylerler. Son yıllarda tarihçiler buna katılmıyor. Aslında başkanlığı oldukça etkiliydi”.

Başkanlığında neler yaptı? 

Carter, Camp David’de İsrail ve Mısır arasında barışı sağladı, Çin ile resmi diplomatik ilişkiler kurdu ve Panama Kanalı’nın kontrolünü Panama’ya devreden antlaşmaları onaylattı. Vietnam Savaşı’ndan kaçanları affederek ülkeyi önceki on yılın travmalarından kurtarmaya çalıştı ve Watergate sonrası reformları hayata geçirdi. Eğitim ve Enerji Bakanlıklarını kurdu, enerji politikasıyla fosil yakıtlar ve iklim değişikliği gibi günümüzün tartışmalarını öngördü. Enflasyonu kontrol altına alan Federal Rezerv Başkanı Paul Volcker’ı atadı ve daha sonra Ronald Reagan dönemini tanımlayan endüstri deregülasyonu ve askeri yapılanma sürecini başlattı.
 
Bununla birlikte, Carter’ın başkanlığı sırasında yaşanan ekonomik dalgalanmalar, benzin kuyrukları, Amerikan toplumunda teşhis ettiği “halsizlik” ve özellikle başkanlığının son 444 gününü etkileyen İran rehine krizi gibi olumsuzluklar hafızalarda yer etti. Uzun yıllar boyunca gece şovlarında bir espri konusu ve Demokratik Parti kongrelerinde bir parya olarak görüldü. Demokrat haleflerinin kaçınmaya çalıştığı bir modeldi.

Değişen algılar

Ancak son dönemde yayınlanan kitaplar ve filmler, o dönemi doğrudan yaşamamış yeni bir nesil için daha karmaşık bir tablo sunuyor. Kai Bird’ün kitabının yanı sıra, Jonathan Alter’ın 2020’de yayımlanan “His Very Best” ve Carter’ın eski iç politika danışmanı Stuart Eizenstat’ın 2018’de yayımlanan “President Carter” adlı kitapları dikkat çekiyor. Bunlara, Carter döneminden bir on yıl sonra doğan Will ve Jim Pattiz’in yönettiği 2021 yapımı “Carterland” filmi ve Mary Wharton’ın 2020’de yayımlanan “Jimmy Carter: Rock & Roll President” belgeseli eşlik ediyor.
 
Bu yeniden değerlendirme sürecinde kamuoyu da daha cömert bir tutum sergiledi. Gallup’un geçen yıl yaptığı bir ankette Amerikalıların yüzde 57’si Carter’ın başkanlığını onayladığını, yüzde 36’sı ise onaylamadığını belirtti. Bu oran, Bill Clinton (yüzde 58) ve George W. Bush (yüzde 57) ile yaklaşık aynı seviyede, Donald Trump’tan (yüzde 46) ise daha yüksek.
 
Başkanların miraslarının yeniden değerlendirilmesi yaygın bir durum. Örneğin, Dwight Eisenhower, uzun yıllar golf oynayan tembel bir başkan olarak görülürken, 1982’de yayımlanan “The Hidden-Hand Presidency” kitabıyla daha stratejik bir lider olarak yeniden değerlendirildi. Benzer şekilde, Harry Truman, görevden ayrıldığında son derece popüler değildi, ancak David McCullough’un 1992’de yayımlanan biyografisi ile itibarını geri kazandı.
 
Carter’ın ölümü, görev sonrası dönemdeki çalışmalarına da ışık tutuyor. İnsan hakları, çatışma çözümü, seçim gözlemi ve hastalıklarla mücadele konularındaki çalışmaları ve Habitat for Humanity için inşa ettiği evler, Amerikalılara onun takdir edilen yönlerini hatırlattı. Lawrence Wright, Carter’ın başkanlıktan ayrıldıktan sonra sıradan bir vatandaş gibi yaşamasının kamuoyunda daha olumlu bir etki bıraktığını belirtiyor. Wright, “Carter, görevden ayrıldığında başladığı yere, yani sıradan bir insana dönmüştü. Georgia’nın Plains kasabasındaki mütevazı evinde yaşadı, Maranatha Baptist Kilisesi’nde pazar okulu dersleri verdi. Halkın önündeki uzun süren çalışmaları, başkanlığına dair çok daha olumlu bir bakış açısını teşvik etti” diyor.

© 2024 The New York Times Company 

Batıkent metrosunda patlama yaşandı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz İpek Kıraç, babasının evlendiğini e-devlet'ten öğrendi 1 milyon Türk'e serbest dolaşım Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Milli Piyango'da yılbaşı büyük ikramiyesi 3 çeyrek bilete çıktı