Hugh Laurie: Baskı nedir şimdi anladım
BluTv’de yayınlanan Why Didn’t They Ask Evans? dizisinin senarist ve yönetmeni, (namıdiğer Dr. House) Hugh Laurie yönetmenlik için, “Yüksek enflasyonlu, savaşa girmiş ve suları kesik bir ülkeyi yönetiyor gibiydim” diyor
Agatha Christie’nin 1934 tarihli romanından uyarlanan Why Didn’t They Ask Evans?; bir ihaneti ve gönüllü genç dedektifler Bobby (Will Poulter) ile Frankie’yi (Lucy Boynton) Kuzey Galler’in engebeli kıyılarından batıya çeken bir cinayeti anlatıyor. Golf oynarken topu yamaçtan aşağı yuvarlanan Bobby, topunu almak için aşağıya indiğinde kayalıkların arasında ölmek üzere olan bir adamla karşılaşır. Adam son nefesini vermeden önce gözlerini açıp, “Neden Evans’a sormadılar?” der. Bu sözleri bir türlü aklından çıkaramayan Bobby, arkadaşı Frankie’yle birlikte esrarı çözmeye kalkışır. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardır: Ölümcül bir tehlike onlarla yüzleşmeyi beklemektedir. Bir solukta izlenen dizinin hikayesini senaristi ve yönetmeni olan Hugh Laurie kendine özgü espri stiliyle anlatıyor:
Bütün polisiye yazarları Agatha Christie’ye borçludur
Why Didn’t They Ask Evans?’ı dizi olarak uyarlamaya nasıl karar verdiniz?
Aslında şans oldu. Başka bir Christie uyarlamasında bir rol için, Agatha Christie’nin torununun torunuyla, James Prichard’la görüşüyordum. Konuşurken laf arasında, Why Didn’t They Ask Evans’ın Christie’nin en sevdiğim kitabı olduğunu söyleyince, Prichard bir dikildi, “Biz de onun uyarlamasını yapmayı düşünüyorduk” dedi. “Benim gibi bir yaşlıya uygun rol yok ama senaryosuna bir el atmak isterim” dedim. Yüzü bir tuhaf hal aldı, belli ki benden nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Ama işte kurtulamadı ki senaryoyu yazmaya başladım. Bu süreçte de hikayeye bir kez daha aşık oldum. Bence buradaki, Agatha Christie’nin kitaplarındaki en tüyler ürpertici sonuçlardan biri. Hikayeyi çözdüğünüz anı düşününce içim ürperiyor. Umarım ekrana yansıtabilmişizdir.
Agatha Christe hayranlarından mıydınız hep?
Her zaman. Suç romanlarının bugün hâlâ takip edilen formatını onun icat ettiğini söyleyebiliriz. Bütün polisiye yazarları bir şekilde Agatha Christie’ye borçludur. Çünkü o, cinayet romanının nasıl olması gerektiğini belirledi, kurallarını ortaya koydu. Böyle bir romanın okuru tatmin etmesi için kurallara uyması gerekir. Agatha Christie hep uydu bu kurallara, hiçbir zaman kaçamak yapmadı. Ben en çok bu yanını sevdim, hâlâ da seviyorum. Bu arada Hercule Poirot’ya da, Miss Marple’a da hayranım; bu iki karakterden de gayet güzel mizah çıkarmak mümkün ama benim en favori karakterim hep Frankie Derwent oldu.
Bütün yönetmenlere şapka çıkartıyorum
Agatha Christie’nin hem de en çok sevdiğiniz kitabını uyarlamanın ekstra bir baskısı oldu mu üzerinizde?
Son birkaç ayda ‘baskı’ kavramıyla ilk kez tanıştım diyebilirim. Hayatımı şu zamana kadar baskıdan uzak geçirmeyi başarmışım meğer. Birdenbire enflasyonun başını alıp gittiği, iç savaş halinde olan ve suları kesik bir küçük Avrupa ülkesini yöneten biri gibi buldum kendimi. Her açıdan o kadar stresli bir iş ki. Bir de Agatha Christie hayranlarına karşı sorumluluğunuz var. Elimden geleni yapmaya çalıştım.
Senaristliğin yanı sıra dizinin yönetmenisiniz. Neden istediniz yönetmeyi?
Eğlenceli olacağını düşündüm. Eğlencenin doğru kelime olmadığı hemen ortaya çıktı tabii. Son derece zor bir işmiş. Bu zamana dek birlikte çalıştığım yönetmenleri yeterince takdir etmemenin suçluluk duygusu içindeyim. Neler yaşadıklarını ancak şimdi anlıyor ve hepsine şapka çıkarıyorum.
Başrollerdeki Will Poulter ve Lucy Boynton ikilisine eşlik eden zengin bir oyuncu kadronuz var.
Evet, mesela Emma Thompson ve Jim Broadbent, Frankie Derwent’ın anne babasını canlandırdı. İkisinin de programları çok yoğun ama bir günlerini ayırıp, dönem giysilerine bürünüp kamera karşısına geçtiler.
Twitter’dan bulunan Lagonda
Oyuncuların yanı sıra, Lagonda araba için de başrolde diyebilir miyiz?
Umarım sahibi David bana kızmaz ama aslında ilk tercihim Lagonda değildi. Kitaptaki araba olduğu için Bentley arayışına girdim önce. Karar kıldığım model için Bentley’i aradığımda öğrendim ki tek bir tane Kanada’da varmış ve fiyatı 15 milyon pound civarıymış. “Ben sizi arayacağım,” diye kapattım telefonu. Bir sürü yere daha baktıktan sonra Twitter’a yazdım ve “Lagonda olmaz mı?” diye ‘mention’ yazdı birisi.