Aşırı hava olaylarının yaşandığı yaz mevsiminin ortasında, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Covid-19 pandemisi yüzünden ertelenen altıncı değerlendirme raporunu yayınladı. Dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinden oluşan kuruluş, eskisinden daha açık bir dil kullanarak, küresel ısınmadan insanlığın, özellikle gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan büyük ekonomilerde yaşayanların sorumlu olduğunu net bir şekilde ifade etti. Rapor aynı zamanda emisyonları ciddi ölçüde azaltmak için kararlılıkla ve acilen harekete geçilmesi gerektiğini belirtiyor. Maalesef söylenenleri yaptığımıza dair çok fazla emare yok. Ayrıca unutmayalım ki Paris hedefleri iklim krizini bitirmek değil, sadece yavaşlatmak için belirlenmiş asgari hedefler. Muhtemelen anlaşmanın taraflarından bazıları içten içe iklim krizinin daha yavaş ve sakin ilerlemesini umuyordu. Bu iddiayı kaybettiler ve harekete geçmek için zaman azalıyor. İklim krizinin merkezinde bir açmaz var: Ulus-devletlerin egoizmine dayalı bir küresel sistemin içindeki yapılara güvenmek zorundayız. Ortak bir tehdidi savuşturmak üzere insanlık adına birlikte hareket etmek için ulusal egemenliğin dar ve eskimiş yollarında ilerlemek gerekiyor. Bu sistem, varlığımızı sürdürmek için küresel sorumluluk alma fikrine yabancı. IPCC beklenen sonuçlara dair değerlendirmesinde, 2020’lerin sonuna kadar küresel ekonomide kökten bir dönüşüm gerektiğini belirtiyor. Teknolojik ve ekonomik engeller muazzam; ama siyasi güçlükler de onlar kadar göz korkutucu. İklim krizi günlük yaşamımızda daha görünür oldukça, vaktimizin daraldığı bir o kadar aşikar hale geliyor. Bu sorun nedeniyle uluslararası siyasette yeni bir yönelim başlayacak; geleneksel jeopolitik yaklaşımı bir kenara bırakmak ve gezegene dair ortak sorumluluğu yeniden paylaştırmak gerekecek. Neticede, ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir devlet bu problemi tek başına çözemez. Bütün insanlığın dayanışmasına ve iş birliğine ihtiyaç var. Türümüzün tarihine bakınca, kapsayıcı bir küresel iş birliği kurma konusunda maalesef çok da başarılı olmadığımız görülüyor. Zamana karşı yarışta başarılı olabilmek için büyük devletlerin bir araya gelmesi ve küresel liderliği ele alması gerekiyor. Bunların arasında 21. yüzyılın iki süper gücü olan ABD ve Çin’in yanı sıra Avrupa Birliği, Hindistan ve diğerleri de yer almalı. Gelgelelim bu yönde de olumlu işaretler yok. Aksine, büyük devletler arasındaki rekabet bir kez daha dünya siyasetinin
ana konusu olmuş durumda. Devlet egoizmi hüküm sürüyor ve başka alanlarda çatışmaya giderek yaklaşan ABD ve Çin’in, iklim değişikliği için iş birliğine alan açmasını beklemek makul görünmüyor.
Batı’nın Çin’e yaklaşımında ciddi yanlışlar yaptığına şüphe yok. Batı sadece ekonomik çıkarlarının peşine düşerek Çin’in jeopolitik menfaat ve niyetlerini görmezden geldi. Ama eski hatalara yenilerini ekleyip sorunu daha da derinleştirmemeliyiz. Ne Batı’nın geçmişteki kusurlu Çin politikasına dönmeliyiz, ne de uluslararası siyasetin merkezinde iklim krizinin yer alması gerektiği gerçeğini inkar etmeliyiz. Aksi halde bizim yönetim hatalarımızın bedelini bütün insanlık ödeyecek. Zaman geleneksel güç politikasının peşinde koşma zamanı değil. Bugünün büyük devletleri gezegene dair sorumluluğu üstlenmek için adım atmalı. Başarılı olmak içinse bu adımların hep birlikte atılması gerekiyor.
©Project Syndicate, 2021.