127 yıl sonra yapım amacına dönüyor

1898 yılında otel olarak inşa edilen ancak II. Abdülhamid tarafından ‘kumar oynatılacağı’ iddiasıyla açılışına izin verilmeyen 103 metre yüksekliğindeki ve 206 odalı Büyükada Rum Yetimhanesi, Patrikhane’nin aldığı son karar ile turizm faaliyetlerine açılacak

Adalar’ın en büyüğü olan Büyükada’nın kuzeyinde 164 metrelik bir tepe… Hristos Tepesi de deniliyor bu tepeye, İsa Tepesi de, Manastır Tepesi de… Bu tepenin üzerinde 20 bin metrekarelik alana sahip 206 odalı ve 103 metre yüksekliğinde bir yapı var. Bu yapı; Polonya’da bulunan bir radyo kulesi, ABD’deki bir uçak hedef testi kulesi ve İsveç’teki bir rüzgar türbininden sonra, dünyanın en büyük ahşap binası olan Büyükada Rum Yetimhanesi. Tam 61 yıldır kapalı kalan ve deyim yerindeyse çürümeye terk edilen bu
abidevi bina, nihayet tekrar hayat bulacak. Geçen salı gerçekleşen toplantıda alınan kararla Patrikhane’nin mülkü olan yetimhanenin turizm faaliyetlerine açılması kararlaştırıldı.

Pera Palas’tan Prinkipo Palas’a

Yetimhaneye dönüştürülmeden önce “Prinkipo Palas” olarak bilinen bina hakkında rivayetler muhtelif… Ancak çoğu anlatı, “bir Fransız şirketinin” bu binanın banisi olduğu yönünde. 1872 yılında kurulan Compagnie Internationale des Wagons-Lits (Uluslararası Yataklı Vagonlar Kumpanyası) adlı şirket, 19’uncu yüzyılın sonu ile 20’nci yüzyılın başındaki dönemde lüks demir yolu taşımacılığı sektörünün bir numaralı aktörüydü. Belçikalı mühendis Georges Nagelmackers tarafından kurulan Paris merkezli şirketin en önemli hattı ise meşhur Orient Express’ti. Nord Express ile Rusya’ya, Sud Express ile İber Yarımadası’na, hatta Pekin ve Mançurya’ya dahi seferler yapan monopol hüviyetindeki şirket; 1894 yılında bir başka iştirak kurma ihtiyacı duydu: Compagnie Internationale des Grands Hôtels (Uluslararası Büyük
Oteller Kumpanyası). Bu iştirak ile demir yolu hattındaki büyük şehirlerde lüks oteller zinciri kurmaya başlandı. Bordeaux ve Marsilya’da bulunan Hôtel Terminus, Oostende’deki Hôtel de la Plage, Pekin’deki Grand Hôtel des Wagons-Lits şeklinde sıralanabilecek bu otellerden muhtemelen en şöhretlisi, İstanbul’daki Pera Palas’tı. Büyükada Rum Yetimhanesi’nin temeli de çeşitli kaynaklara göre Compagnie Internationale de Wagons-Lits ile atılacaktı.

Padişah onaylamayınca yetimhane oldu

İstanbul tarihi üzerine önemli çalışmaları olan yazar ve tarihçi Jak Deleon da Büyükada Anıtlar Kitabı adlı eserinde Prinkipo Palas’ın inşaatının 1898 yılında tamamlandığını söylüyor. Ancak içinde bir kumarhane de bulunan Prinkipo Palas, II. Abdülhamid’in onayını alamadığından hiçbir zaman faaliyete geçemez. Boş otel binasını banker Leonidas Zarifi’nin eşi Eleni Zarifi satın alır ve yetimhane yapılması şartıyla Patrikhane’ye bağışlar. 1853’te Balıklı Rum Hastanesi’nin olduğu komplekste kurulan Rum yetimhanesi, 1903 yılında Büyükada’ya taşınır. 21 Mayıs 1903’te yapılan açılış töreninde Patrik III. İoakim, II. Abdülhamid’e ‘yetimlerin minnet ve şükranlarını bildiren’ bir telgraf çeker. Padişah yetimhaneye 146 altın bağışladığı gibi, yetimhaneyi her türlü vergiden muaf tutar ve yetimhanenin günlük 7.5 okka et ve gerekli ekmek ihtiyacının karşılanması emrini verir. Faal devrinde yetimhanenin sinema makinesi de bulunan bir tiyatro salonu, Sedef Adası manzaralı bir yemekhanesi, oyun salonu, müzesi, reviri ve yangın kulesi vardı. 1927’ye dek zanaatkar yetiştiren birer marangozhane, demirci atölyesi ve kundurahane de yine yetimhane bünyesindeydi. I. Dünya Savaşı’nda Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerinin taşındığı bina, işgal yıllarında da bir süreliğine Beyaz Rus göçmenlere ev sahipliği yaptı. 1942’de Heybeliada’daki Rum Kız Yetimhanesi kapanınca Büyükada Rum Yetimhanesi karma bir nitelik aldı.

1995’te VGM el koydu

1963-1964 yılları, Kıbrıs’ta tansiyonun yükseldiği ve kanlı çatışmaların yaşandığı bir dönemdi… Takvimler 1964 yılının 21 Nisan gününü gösterirken, Büyükada Rum Yetimhanesi’nin kapısına da mühür vuruldu. Kapatıldığı sırada yetimhanede 177 çocuk yaşıyordu. Bu çocuklar, Büyükada’daki kilise ve manastırlarda barınmaya başladı. Bundan sonrası ise yetimhanenin asıl maliki olan vakfın ve Patrikhane’nin bina üzerinde hiçbir tasarrufta bulunamaz hale geldiği, hatta mülkiyetini kaybetmelerine kadar giden çapraşık bir süreç… 1992 yılında Dr. Mehmet Alper ve Prof. Dr. Berrin Alper çifti, binada rölöve ve restorasyon çalışmaları yürüttü, araştırmalar yaptı. Binayı otel olarak işletilmek üzere 50 yıllığına kiraya vermek için anlaşan Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı, Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından engellendi. İş, engellemeyle bitmedi; 1995 yılında yetimhanenin sahibi olan Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı yönetimi, VGM’ce görevden alındı ve vakfın yönetimi ile mallarına müdürlük tarafından el konuldu. Vakfın
1997’de açtığı yürütmenin durdurulması ve kararın iptali davasında hüküm aleyhteydi.

“20 milyon euro bütçe lazım”

1999 yılına gelindiğinde ise bu defa VGM, binanın tapuda Patrikhane’ye tescilli olmasının iptali için dava açtı. Açılan dava üç yıl sonra binanın tapuda VGM adına tescillenmesi ile sonuçlandı. Patrikhane, yetimhanenin mülkiyetiyle ilgili olarak 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat etti. AİHM, 2008’de binanın mülkiyetinin Patrikhane’ye verilmesine hükmetti. 2010 yılında, el konulduktan tam 8 yıl sonra binanın mülkiyeti Patrikhane’ye iade edildi. Bu süreçte yetimhanede teknik etütlere başlamak isteyen Patrikhane, nihayet 2020 yılında İBB iştiraki BİMTAŞ ile yetimhanede rölöve ve restitüsyon çalışmalarına başladı. BİMTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Nazım Akkoyunlu, yetimhanenin restorasyonu için 20 milyon euro gerektiğini açıkladı. Gelinen noktada, Patrikhane toplantısından çıkan karar, yetimhanenin otel olarak İstanbul’a kazandırılması…

İzin için görüşme aşamasında

Türkiye’deki 167 azınlık vakfının çatı oluşumu Cemaat Vakıfları’nın 2009-2017 arası temsilciliğini yürüten, Büyükada Rum Yetimhanesi Restorasyon Projesi Koordinatörü Laki Vingas da Patrikhane toplantısına katılan isimlerden biriydi. Vingas’a göre şu anda yapılması gereken şey çok hızlı bir şekilde bir komisyon teşkil edilmesi: “Yetimhane binasında yatırımı üstlenecek operatör bulunana dek bir komisyon oluşturulmalı. İçinde hukukçuların ve teknik kısma hakim isimlerin bulunması gereken bu heyet, imar ve restorasyona ilişkin tüm detayları kağıt üzerinde tamamlamalı. Binayla ilgili olarak şu anda devlet yetkilileriyle izinler için görüşme aşamasındayız. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun herhangi bir imar
durumunda izni gerekiyor.”

“Yetimhane hayata dönmeli”

“Yetimhane binası hem estetik hem coğrafi açıdan çok güzel bir yer. Ancak adada yer alması ve özen isteyen bir yapı olması hem ulaşım hem maliyet açısından yatırımı biraz zorlaştırıyor. Herkesin girişebileceği kolay bir proje değil bu. Yine de pozitif düşünüyoruz. Umarız ki İstanbullulara, Adalılara burası geçmişle bugünü kucaklayan bir şekilde kazandırılır. Bu şekilde kalması çok üzücü. Rum toplumu için yetimhane bir hafıza mekanı. 6 bin civarında çocuğun yetiştiği, meslek edindiği, yuva bellediği bir mekan. Dolayısıyla değerli hatıralara sahip. 20’nci yüzyıl Rum toplumu için çok zor bir asırdı ve yetimhane de tüm bu yükü sırtında taşıdı. Bu hüznü temsil ediyordu. Artık normalleşme sürecine girme zamanı,
yetimhane de yeniden hayata dönmeli.”

İlk yılları muğlak

2022 yılında yetimhane binasıyla ilgili rölövelerin çıkarıldığını, bünyesinde bulunan küçük bina için de inşaat ruhsatı alındığını söyleyen Vingas sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bugün bina daha kötü durumda ama rölövelerin varlığı ve bu konularda ilerleme katetmiş olmamız restorasyon için çok değerli. Çizimler var, fotoğraflar var, drone çekimleri, birçok evraka sahibiz artık. Restorasyon için ciddi bir birikimimiz var. Dilerim ki bir an önce bir anlaşma sağlanır ve şantiye kurulur.” Vingas, 1903’te yetimhane olana dek binayla ilgili net bilgi olmadığını kaydediyor ayrıca: “Önceki dönemi için muhtelif görüşler var. Binanın orijinal projesi ne yazık ki elimizde yok. O yıllar biraz muğlak. Neden bu kadar büyük, bu kadar iddialı bir bina yapıldı? Başta neden inşaat izni verildi, sonra işletme kısmına geçildiğinde izin çıkmadı? Mimarının da Pera Palas’ın da mimarlığını yapan Alexandre Vallaury olduğu söyleniyor mesela ama onun bile kesin bir ispatı yok.”

İşte ilçe ilçe İstanbul'un zemin haritası İstanbul'da 6,2 büyüklüğünde deprem Pınar Eczacıbaşı hayatını kaybetti Tahran sakinleri bedel ödeyecek hem de çok yakında İzmir'de belediye işçilerinin grevi sona erdi Adile Naşit'in yeğeni Naşit Özcan vefat etti