155 bin 938 öğrenci okulu bıraktı, hayalleriyle birlikte!

Kimisi beslenme çantasına koyacak bir lokma ekmek olmadığı için, kimisi çalışmak için, geçen yıl tam 155 bin 938 öğrenci okullarını bıraktı. O çocukların okulu bıraktıkları an bir daha okula dönmeleri mümkün değil. Göz göre göre bir nesli kaybediyoruz

Umarım hatırlarsınız, bir İzzet vardı! 14 yaşında, okulu bırakmış, ailesine destek olmak için bir kafede çalışan... Babası işsiz, annesi hastaydı hani... Ablası da okuyamamış, çocuk yaşta tekstil atölyelerinde çalışmaya başlamıştı. Şimdi 17 yaşında ve hala çalışıyor. Çalışıyor ama aldığı maaş neye yetsin ki! Kiraya mı, faturalara mı, karın doyurmaya mı? İşte bu sebeple İzzet de okulu bırakıp, zar zor bir iş bulmuştu. Yeni yıldan hemen önceydi, dileğini sormuştum, “Babam iş bulursa, annem iyi olursa, ben de okula dönerim. O zaman hayat çok güzel olur” demişti.

İzzet okula dönüyor ama…

Bu haber çok ses getirdi ama maalesef İzzet işsiz kaldı. Neyse ki İzzet’in elinden bir yardımsever tuttu. Şu sıralar Küçükpazar’daki evlerine yakın bir okula kayıt olmak üzere İzzet. En azından o kurtuldu, okuyacak diyebilir miyiz, bu kadar üniversite mezunu genç işsizken, bilemiyorum. Ama bu çok önemli bir şans yoksulluğun dibini gören bu ülkede, onu biliyorum... Zira öğrendim ki İzzet gibi tam 155 bin 938 çocuk geçen yıl okulu bırakmak zorunda kalmış. Ya ailesi okula bile gönderemeyecek duruma düştüğü için ya da daha da beteri, çalışıp ailesine bakmak zorunda kaldığı için. Hem de üç kuruşa...

En ucuz gofret bile hayal oldu

Bir de size geçen haftaki haberi hatırlatayım. “Artık 2 liralık pirinç, 5 liralık mercimek veresiye defterine yazdırılıyor” diye vermiştik. Bakkallar eskiden her gün en az 50 çocuk dükkana girerken, artık 10 çocuğun bile girmediğini söylemişti. O 10 çocuğun büyük bölümü de anne-babaları veresiye yazdırmaya utandığı için, ekmek, yoğurt, yumurta gibi en temel gıdaları almaya gönderilen çocuklardı. Artık en ucuz bisküvi, gofret bile pek çok çocuk için hayal olmuştu. Ama asıl yıkılan hayal okula da gidememekti!

İşte bu acı gerçeklerle karşılaşınca, bu kabusu birazcık hafifletmek için gece gündüz mücadele eden Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu, eski meslektaşım Hacer Foggo ile randevulaştık. Öğrendik ki, yüzlerce gönüllünün çabasına ve binin üzerinde destekçiye rağmen bu yoksulluk seline ancak küçük bir set çekebiliyorlar. Ama iyi ki de varlar... Onlar ve onlar gibiler olmasa yüz binlerce insan yapayalnız yüzleşecek bu korkunç yoksullukla... Söz, Hacer Foggo’da... 

3 bini aşkın aileye ulaştılar ama... Gece aç yatıp, öbür gün ne yiyeceğini bilemeyenlerin hikayesi bu... Asgari ücretin yarısına tekstil atölyelerinde çalışan, gelecek umudunu kaybetmişlerin hikayesi... Okuldan ayrılmak zorunda kalan çocukların hayal kırıklığı bu... Derin Yoksulluk Ağı’nın kurucusu Hacer Foggo ve gönüllüler bu kabusu birazcık hafifletmek için gece gündüz mücadele ediyor. Bugüne kadar 3 bini aşkın ailenin derdine derman olmuşlar. Yetiyor mu, ne yazık ki yetmiyor, onca yoksulluk varken, yetmiyor! (Fotoğraf: Oksijen)

Bir çocuğun çığlığı: Artık yaşamaktan bıktım!

Siz hep sahadasınız, ta Sulukulu’den bu yana yoksullukla mücadele veriyorsunuz. Hiç bu kadar zor koşullarla karşılaştığınız olmuş muydu?

Yok, böylesiyle karşılaşmamıştım. 11 Mart’ta kapanma başladı, üç gün geçmedi ki insanlar aramaya başladı, “Çocuğumuza yedirecek mamamız, tencere kaynatacak erzağımız yok” diye... Küçükbakkalköy’den, Kağıthane’den, Çekmeköy’den, Kuştepe’den, her yerden... Sadece üç günde evlerde yiyecek bir şey kalmadı ve biz bir anda insanların yoksulluktan açlığa evrilmesiyle karşılaştık. Bu insanların çoğu garson, seyyar satıcı, inşaat işçisi, kağıt toplayıcı, gündelikçi, çiçekçiydi. Hepsi kapanmayla işsiz kaldılar… Üç ay sonra 103 hanede bir araştırma yaptık ve durumun ne kadar vahim olduğunu gördük. Ailelerin yüzde 74’ü mama ve beze, yüzde 57’si uzaktan eğitime ulaşamıyordu.

Peki ya şimdi?

Şimdi çok daha korkunç bir yoksullaşma var. Pandeminin başında bir umut vardı, şimdi o umut da yok. “Kapanma bitecek, biz dışarı çıkacağız ve her şey düzelecek. Borçlandık ama borçlarımızı kapatabiliriz” diyordu insanlar. Ama şu anda tam tersine bir durum var. Borçlar katlandı. O ilk dönemde devlet bankalarının onlara sundukları kredileri aldılar ama ödeyemiyorlar. Bütün evler icralık oldu. Faturalar yüzünden pek çok aile elektriği kesik evlerde oturuyor. Gıda fiyatları çok arttı. Mesela artık bebek bezi almalarının imkanı yok. Aylık en az 150-160 lira tutuyor. Sonuçta günlük 50-60 lira kazanıp yaşamaya çalışan insanlardan bahsediyoruz. İstanbul Valiliği’nin kağıt toplamayla ilgili kararıyla da yoksulluk iyice derinleşti. Aile içinde çatışmalar, şiddet, çocukların okulu terki, babaları ve anneleriyle birlikte çalışmaları arttı…

Sizi en çok ne için arıyorlar?

Gıda yardımı için arıyorlar. Sonra, kirasını, elektrik faturasını ödeyemeyenler arıyor. Her gün yüzlerce telefon geliyor böyle. Size, bir sesli mesajı dinleteyim. Babası kazada ölmüş, 16 yaşında bir çocuk, bakın ne diyor: (Telefonunu açıyor, birlikte kesik kesik konuşan çocuğu dinliyoruz ve her cümlede kahroluyoruz…) “Ne olur bana geri dön Hacer Abla… Ben hiç baba şefkati yaşamadım… Ben bir bilgisayar görmedim… Bazen kuzenlerimle gezmeye gidiyorum. Bakıyorum telefonlar ellerinde, bende yok, özeniyorum yani Hacer Abla… Benim hiçbir şeyim olmadı bu zamana kadar. Kıyafetlerimi, o bu veriyor. Yırtık pırtık… Çok fakirlik durumumuz var yani… Evimizin kirası zaten 1200 lira. Çok zor durumdayız... Bize seni tavsiye ettiler. Bana yardım et Hacer Abla! Yoksa ben Çocuk Esirgeme Yurdu’na gideceğim. Kimse benimle ilgilenmiyor… Hepimiz insanız. Ben namaz kılıyorum beş vakit… Bana geri dönüş sağla ne olursun, gözünü seveyim Hacer Abla! Ben yaşamaktan çok bıktım...”

(Bir süre karşılıklı susuyoruz...) Geri dönüp konuşmuşsunuzdur. Sonra ne oldu?

Babasını kaybedince komşuları yardımcı olmaya başlamış. Cep telefonu ve kıyafet istiyor. İki yıl önce olsa bu derece umutsuz olmazdı bu çocuk. Anne o kadar ilgilenemeyecek durumda ki çocuğun psikolojisiyle. Niye? Çünkü eve kitlenmiş, kirayı nasıl ödeyeceğim, nasıl yiyecek getireceğim diye...

İyi ki varlar… Derin Yoksulluk Ağı’nın 10 kişilik bir çekirdek ekibi var. Harbiye’deki küçücük ofislerine gittiğimde dördüyle tanışma fırsatım oldu. Hepsi çok iyi eğitimli, pırıl pırıl gençler... Can Çelik, Şeyma Duman, Servet Kaplan ve Selen Yüksel tüm becerilerini ve zamanlarını bu zorlu mücedeleye adamış.

İnanılmaz bir yalnızlık ve umutsuzluk var

Kaç çocuğu var?

Bir çocuk, bir de yaşlı bir büyükanne var evde. Ama kira ödemek zorundalar. Böyle o kadar çok aile var ki…  Başka bir ailede, çocuk kekeme olmuş sorunlar yüzünden… Baba çok ağır hasta, işten çıkartılmış… Gençler artık kendilerini terk edilmiş hissediyor. İnanılmaz bir yalnızlık ve umutsuzluk içindeler. Bu durumdan en fazla etkilenen ise çocuklar. Çocuklar savunmasız. Nereye gitsinler? Kimden yardım istesinler?

Yardım istemeyi bile bilemez ki çocuklar…

Aynı zamanda anneler de çok etkileniyor. Çünkü gıda bulamama, aç kalma durumu her şeyi çok fena bozuyor.

Geçen hafta bir bakkalla konuşuyordum. Genç bir anne girdi içeri. “Bir kutu süt alacaktım, yanıma para almayı unutmuşum. Yarın versem olur mu?” dedi utana sıkıla… “Tabii kızım” dedi bakkal, sessizce alıp gitti. Ama aslında ne olduğunu hepimiz biliyorduk, parası yoktu... Artık anne-babalar 1 lira bile harçlık veremediğinden çocuklar da girmez olmuş bakkallara…

Maalesef öyle… Geçen bir markette şahit oldum. Baba ekmek, yumurta aldı, hani kasanın önüne şeker, gofret falan konur ya, çocuk eline bir lolipop aldı, baktı, babasına bile sormadan yerine koydu… Ne yazık ki pandemiden en çok çocuklar etkilendi ve yoksulluk şu anda pandeminin ilk dönemine göre çok daha ağır yaşanıyor. Bu çocukların yanında olmak, onlara dokunmak lazım.

Çocuklar okulu bırakıyor dediniz. Elinizde bunu destekleyecek veriler var mı?

Pandeminin başında yoksul 103 hanede yaptığımız görüşmelerde, çocukların yüzde 13’ü yeni dönemde okula devam etmeyeceğini söylemişti. 2021 yılında 135 hanede yaptığımız araştırmada ise okul çağındaki, 7-16 yaş arası çocukların yüzde 21.8’inin artık okula devam etmediği çıktı ortaya… Beslenme çantasına koyacak bir şey olmadığı için, okul giysisi olmadığı için çocuklar okula gitmiyor. Beslenme meselesi tek başına bir okul bırakma sebebi. Okulu bırakıp çalışmaya başlayan çocuklar ise yeniden dönüp okula devam edemiyorlar. Dolayısıyla şu anda okula devam çok kritik bir noktada.

Eğitim Reformu Girişimi’nin bir araştırması var. 2006 doğumlu çocuklar, 2019-2020’de 13 yaşındayken, net okullaşma oranları yüzde 98.5 iken, aynı çocuklar 14 yaşına geldiklerinde, 2020-2021’de okullaşma oranları yüzde 96.3’e gerilemiş. Ve çok daha önemli bir rakam var. 2020-2021 öğretim yılının birinci ara dönem raporuna göre 155 bin 938 öğrenci okulu bırakmış. Şimdi bu çocuklar nerede? Neden okulu bırakıyorlar?

Bir annenin çocuğunun beslenme çantasına koyacak bir lokma ekmek bulamaması çok acı…

Böyle beslenme çantasız okula gönderilen çocuklara, “Ne yapıyorsun beslenme saatinde?” diye sorduğumuzda, “Bazen öğretmen yiyecek bir şey alıp veriyor ya da ders çalışıyorum” diyorlar. Yani bir şekilde görünmez oluyorlar. Bu o çocuk için çok büyük bir duygusal yük. Okulu bırakan çocuklar ise sanayide, fabrikada ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar. 12-13 yaşındaki bir çocuğun çocuk işçi olması çok endişe verici. En büyük sıkıntı da, Milli Eğitim Bakanlığı’nın şeffaf bir şekilde okuma ve çalışma oranını paylaşmıyor olması. Okulu bırakanların sayısı çok daha yüksek olabilir.

Çocuklar ucuz iş gücü olarak kullanılıyor

Peki bu çocuklar için acilen ne yapılmalı?

Bir taraftan devletin, bir taraftan da UNICEF gibi çocuk haklarıyla ilgilenen örgütlerin “Nerede bu çocuklar?” diye sorması gerekmiyor mu? O çocukların başlarına bir şey geldikten sonra, rapor olarak yazmayı mı bekliyorlar? Şu kadar çocuk aç, şu kadar çocuk depresyonda, şu kadar çocuk cezaevinde diye mi yazacaklar? Çocuklar bir rakam mı sadece? Türkiye’nin her yanında çocuklar yoksulluk yaşıyor ve ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Bu çocukların hepsinin okula döndürülmesi gerekiyor. Çünkü bu devredilen yoksulluk dediğimiz şey, tam da okul terkiyle başlıyor. Yani çocuklar bu yoksulluğu miras olarak alıyor ve kendi çocuklarına devrediyor.

Bebek  mamasına takılan alarm simge oldu

Pandemi döneminde içinizi en çok acıtan ne oldu?

Bana, pandemi döneminin fotoğrafı neydi diye sorarsanız, size mamalara takılan alarmları söylerim. Çünkü bir anne bebeği için mamaya ulaşmaya çalışıyor ve siz ona kilit vuruyorsunuz. Oysa o bebeğin, o annenin o mamaya ulaşma hakkı var. Bu bir insanlık hakkı, yaşam hakkı…

Sizden yardım isteyenler, “Pahalı mama yollamayın ne olur, onu yiyince başka bir şey yemiyor bebek” diyorlarmış…

Maalesef... Bu bile Türkiye’de yoksulluğun ne kadar derinleştiğinin bir kanıtı. Memlekette sürekli gündem değiştiriliyor ya, aslında tek bir gündem var, yokluk, yoksulluk, yoksunluk.

Oksijen'in notu:

Biz bu yazıyı hazırlarken, Türk Eğitim Derneği tarafından 2021 Eğitim Değerlendirme Raporu açıklandı. Rapora göre, 2020-2021 eğitim öğretim yılında tam 676 bin çocuk eğitim sistemi dışında kaldı. Bir başka deyişle 6-17 yaş arası 676 bin çocuk okula gitmedi. Hacer Foggo ise aynı dönemde 155 bin 938 çocuğun okulu bıraktığını söylüyor. 

Batıkent metrosunda patlama yaşandı Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı