İstanbul’da Ferda Art Platform’da açılan Redimeyd ve 2019’da pandemiden önce Bayburt’ta Baksı Müzesi’nde açılan ve hala devam eden Aşina sergileri; Şakir Gökçebağ’ın nesnelerle ve mekânla kurduğu aşinalık oyununun en taze örnekleri
Çevremizi saran, günlük işlerimizi kolaylaştıran endüstriyel üretimin sıradan şeyleri, sanat üretimine türlü yollarla dahil oldu ve olmaya devam ediyor. DADA ve Sürrealizm, sanat tarihi içinde bu temasın en kuvvetli örneklerini saklar. Nesneler, gerçekliklerini koruyan görüntüler olarak sanatın içindedirler lakin işlev çoktan ortamı terk etmiştir. Hemen burada; bakınız Marcel Duchamp’ın 1917 tarihli Çeşme isimli heykeli demeliyim. Yahut 1930’lar Paris’inde açılan türlü nesne ile dolup taşan sürrealizm sergilerini de hatırlatmalıyım. Nesneler sanatın her döneminde imge olarak resimde yahut tutkulu bir koleksiyonerin vitrininde ve nihayet 20. yüzyılın başında avangard sanatçıların rotasında hep var oldu. Türkçe çevirisi ile hazır nesne; İngilizce “Readymade”; sanatçının alışılagelen estetiğe meydan okuduğu, metaforlar yüklediği ve oyun oynadığı bir alanda var olmaya devam ediyor. Hamburg’da yaşayan ve çalışan Şakir Gökçebağ da nesnelerle öteden beri kendine özgü üretim diliyle oynayan bir sanatçı. İstanbul’da eylül ayında Ferda Art Platform’da açılan Redimeyd ve 2019’da pandemiden önce Bayburt’ta Baksı Müzesi’nde açılan ve hala devam eden Aşina sergileri; Gökçebağ’ın nesnelerle ve mekânla kurduğu aşinalık oyununun en taze örnekleri. Gökçebağ, her iki sergide de farklı malzemeleri bir araya getiren heykeller ve enstalasyonlar yapıyor. Gündelik hayatın içinden çıkan mandallar fırçalar, süpürgeler, halılar, pompalar, süzgeçler, kevgirler, egişler... Bunlar ve öteden beri üretimine dahil olan nesneler: ayakkabılar, gömlekler… Nesnelerin olağan işlevleri Gökçebağ’ın üretiminde silinir. İzleyici sıradan olana bakarken olağan dışı oluşu, aşina bir yabancılaşma eşliğinde kabul eder. Az önce mandal olan şimdi bir heykeldir. Kevgirler duvarda yeni bir kaligrafi yaratmak üzerelerdir. Halı, üzerindeki onca natüralist anlatıyı bırakıp, parçalanıp kesilerek soyut geometrik bir görüntüye dönüşmüştür. Tuvalet pompalarını ve sinileri başka bir dünyadan gelen hibrit nesneler sanabilirsiniz. Gömlekler adeta dikişlerinden koparılarak geometrik bir duvar heykeli olurlar. Fırçalar, çoğalarak ve farklı biçimlerde dizilerek yeniden yapılanırlar. Şakir Gökçebağ çoğunlukla iki alanda çalışır. Bir yandan, gündelik nesneleri dönüştürerek heykeller ve enstalasyonlar yapar ki bu çalışmalarının ana eksenini oluşturmakta. Öte yandan sebzeleri ve meyveleri keserek/ekleyerek ve geometrik kompozisyonlar yapıp fotoğraflar. Zaman zaman da çalıştığı mekanları dokuları fotoğraflayarak yeni görüntüler elde eder. Nesneler, Gökçebağ’ın mahir bakışıyla yeni bir varoluş kazanır. Üstelik biçimlerinin sunduğu plastik imkanları kaybetmeden… Nesneler ve üretimine dahil ettiği organik türlü şey, matematik içeren bir yorumla dönüşür. Ortaya çıkan yeni görüntüye melez bir şey demek mümkün elbette. Fakat bu şeyler; bakışımızı yakalayan aşinalıklarıyla yerel olanın evrenselle, kesintisiz bir temasla iç içe geçtiği görüntülerdir. Gökçebağ, bir yandan aşina olduklarımız hakkında düşündürür. Diğer yandan da samimi diliyle sanatın ve hayal gücünün kolayca temas edilebilir bir yanı olabileceğini gösterir. Dahası, 1960’ların devrimci sanat hareketlerinden Fluxus’un sanatı ve yaşamı bütünleştirme dürtüsüne ve sanatın kendisinin de eleştirilebilir olma düşüncesine ustalıklı bir mizahla sahip çıkarak... * Ferda Art Platform’da açılan Şakir Gökçebağ’ın Redimeyd sergisini 15 Ekim’e dek izleyebilirsiniz.