20. yüzyılın başında Buenos Aires'in fakir mahallelerinde, İtalyan ve İspanyol göçmenlerin gittiği barlardan yükselen tango sesleri o günlerde, bu melodinin bugün temsil ettiklerinin aksine alkol, kumar ve fuhuşu sembolize ediyordu. Tangonun Arjantin’de toplumsal olarak kabul görmesi uzun zaman aldı. Tango bir dönem, “erotik” olduğu iddiasıyla Katolik Kilisesi tarafından aforoz edildi, II. Dünya Savaşı sırasında güncelliğini yitirdi, hatta Arjantin'de 1955'teki askeri darbeyle yasaklandı; ama çok kısa bir süre sonra, 1960-70'lerde tekrar canlandı. “Her şey değişir, tango hariç!” diyen Arjantin atasözü haklıydı, ta ki Astor Piazzolla “tango nuevo” yani “yeni tango”yla bir devrim yaratana kadar...
Tango bir yaşam
Arjantinli bandoneon virtüözü ve besteci Astor Piazzolla, 1921’de Arjantin’de İtalyan asıllı bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesi daha iyi bir yaşam için New York’a taşındığında henüz iki yaşındaydı. Küçük yaşta piyano çalmaya başladı. Fakat aslında tango Piazzolla’nın hayatında hep vardı, New York’ta Buenos Aires’i özleyen babası evde sürekli tango dinliyordu. Sekiz yaşındayken babası bir bandoneon hediye edince, piyanonun yanında bandoneon da çalmaya başladı. 1935 yılında o zamanlar “tangonun kralı” olarak bilinen Carlos Gardel ile tanıştı.
Piazzolla’nın hayatındaki dönüm noktalarından biri, 1937 yılında ailecek Buenos Aires’e geri dönmeleri oldu. Orada Elvino Vardaro topluluğunun performansını izleyip o güne kadar çok da sevmediği tango müziğinin sahnede farklı bir şekilde icra edilişine şahit oldu. Hemen ardından Anibal Troilo tarafından yönetilen popüler tango orkestrasına katıldı.
Buenos Aires’te Dört Mevsim
Tango müziğindeki özgün tarzını fark etmesini sağlayan kişi ise ünlü Fransız müzik eğitmeni Nadia Boulanger oldu. 1954 yılında kazandığı bursla Boulanger’ın seçmelerine girmeye hak kazandı. Ünlü bestecilerin eserlerini çalan Astor, Boulanger’ı etkilemeyi başaramadı, ta ki yazdığı tangolardan birini çalmaya başlayana kadar.
1955 yılında, daha önce tangoda hiç kullanılmamış elektronik gitarın da enstrümanlar arasında bulunduğu efsanevi tango grubu Octeto Buenos Aires’i kurdu. Kendi deyimiyle 1955’te “eski tango öldü, yeni tango doğdu.” Tango müziğini caz ve folklorik elementlerle süsledi, yeni teknikler denedi. Tangoyu çağdaşlaştırarak, konser salonlarına soktu. Fakat “yeni tango” adını verdiği, caz ve klasik müzik etkileri taşıyan tango tarzı, bütün dünyada yaygınlaşmasına rağmen türün geleneksel formundan uzaklaştığı için özellikle kendi ülkesinde tepkilerle karşılaştı. 1974’te Arjantin’den ayrılıp İtalya’ya gitti; tango nuevo’ya tutkusunu orada yaptığı bestelerle sürdürdü.
Bugün birçok eseri büyük orkestraların repertuvarlarında yer alan Piazzolla, kariyerinde 300’den fazla tango ve 50 film müziği besteledi. ‘Adios Nonino’ parçasını 1959 yılında turne sırasında babasının öldüğünü duyduktan sonraki 30 dakika içerisinde yazdı. (Nonino bestecinin babasına taktığı isimdi.) Buenos Aires’in dört mevsimini tasvir ettiği ‘Las Quatro Estaciones Porteñas’ isimli eserini, 1965-1970 yılları arasında besteledi. En ünlü eserlerinden biri olan ‘Libertango’yu 1974’te yazdı. Astor Piazzolla’nın en sevilen yapıtlarından biri de “unutulma” anlamına gelen ‘Oblivion’ oldu. Bestecinin Mario Bellocchio'nun ‘Enricho IV’ isimli filmi için 1982’de yazdığı eser, adının aksine yıllar içinde asla unutulmayacak bir parça haline geldi.
Piazzolla, 1990’da Paris’te beyin kanaması geçirene dek çalışmalarını sürdürdü. Aynı yıl dönemin Arjantin Devlet Başkanı’nın teklifiyle anavatanına geri döndü. 1992’de Buenos Aires’te 71 yaşında hayata veda ettiğinde Arjantinliler yeni tangonun mucidiyle barışmış hatta onu hak ettiği gibi, ulusal bir kahramana dönüştürmüşlerdi.
Konser programında neler var?
“BİFO Özel” serisi kapsamında Borusan Sanat’ın katkılarıyla gerçekleştirilecek konserin repertuvarında, Piazzolla’dan eserlerin yanı sıra bir de Golijov’un Piazzolla’ya bir methiye olarak yazdığı Last Round bulunuyor. Konser, Astor Piazzolla’nın 1979 tarihli Bandoneon Konçertosu ile başlayacak. Finalde ise Piazzolla’nın en ünlü eserlerinden Buenos Aires’te Dört Mevsim ile sona erecek. Konser biletleri passo.com.tr ve İKSV gişesinden temin edilebiliyor.
Levickis’in “sihirli kutusu”
Konserin solisti, Litvanyalı Martynas Levickis enstrümanına “sihir kutusu” ismini vermiş. Piazzolla gibi, Levickis de enstrümanını kendi seçmedi. Piyano çalmak isterken, evdeki akordeona talim oldu. Doğduğu şehrin sanat okuluna oradan da Londra Kraliyet Akademisi’ne devam etti. Litvanya’daki “Got Talent” yarışmasında birinci olmasıyla birlikte adeta akordeonun büyükelçisi olarak sürdürdüğü kariyeri hız kazandı. Levickis, aralarında Dünya Akordeon Şampiyonası’nda altın madalyanın da olduğu 30’un üzerinde ödüle sahip.
Erkek egemen bir dünyada kadın orkestra şefi olmak
Konserin diğer yıldız ismi ünlü kadın şeflerden biri olan Tabita Berglund. Norveç Yetenekleri programının 2018–20 dönemindeki yıldızı ve 2018 yılında Gstaad Orkestra Şefliği Akademisi’nin verdiği Neeme Järvi Ödülü’nün sahibi Berglund, Avrupa’nın en heyecan verici genç şeflerinden biri. Önemli Kuzey Avrupa orkestralarıyla birlikte çalışan Berglund, ilhamını Norveç dağlarının arasında bulunan doğduğu şehrin değişken doğasından aldığını söylüyor. Bir orkestra şefi olarak ideal bir lider olmanın inceliklerine oldukça önem veren sanatçı “Amacım; kendimin de çalışmak isteyeceği bir orkestra şefi olabilmek” diyerek bu niyetini açıkça ifade ediyor.