"Ben ortaya atıyorum, Z bebeleri isterse izler"

Her ay bir bölümü yayınlanacak Renkli Rüyalar Oteli Okan Bayülgen’in yeni konsepti. Talk Show’u bir sinema filmi süresi ve kurgusu ile çekiyor. Konuklarını birer oyuncu gibi yönlendirip herkesi kendi rüyasına ortak ediyor

Okan Bayülgen ile pek çok şey hakkında söyleşmek mümkün. Mesela fotoğraf. Belki sinema. Kuşkusuz reklam dünyası. Elbette felsefe ya da edebiyat. Havasındaysa müzik. İsterseniz Türkiye’deki ünlüler. Biraz zorlarsanız, “ne olacak memleketin hali.”  Zihin hızlı çalıştığı için konuyu bir diğerine ustaca bağlar, hatta öyle labirentlere girer ki uyanık olmazsanız size ne sorduğunuzu dahi unutturabilir. Ama sohbeti hep tatlı, hep içten ve de kesinlikle zihin açıcıdır. Bizim, Gayrettepe’deki Dada Kabare’de –mekan eylüldeki açılış için hazırlıklarını sürdürüyor- buluşma nedenimiz geçen hafta BluTV’de başlayan yeni işi Renkli Rüyalar Oteli.  İş dememin sebebi henüz bu yapımın ne olduğunu kimsenin tam çözememesi. Birinci bölümün konuklarından Nil Burak şöyle tarif etmekte haksız değil: “Okan çağırdı ama oyuncu mu olacağız yoksa talk show’a konuk mu belli değil. Yemek yiyeceğiz dedi. Güzel giyin dedi. Güvendim geldim. Bu kadarını biliyorum.”

Her konuk bir oyuncu

Burak’a ve bu yazıyı okuyup da aklında “Nasıl bir şey bu Renkli Rüyalar Oteli?” sorusu oluşabilecek izleyiciye Bayülgen’in yanıtı şöyle: “Konukların yer aldığı bir talk show’un sinema filmi gibi çekildiğini düşünün. Temeli bu. Her programın bir konsepti olduğunu –ki ilk bölümünki ‘Hayatın anlamı nedir?’-  ve konukların bu konsept çerçevesinde rollerini oynarken bir yandan da gerçek hayattaki duruşlarını sergilediklerini. Şarkıcıysa şarkı söylediğini, yazarsa kitabından söz ettiğini… Moderatör olarak benim de biraz geride durup bu senaryonun oynanmasına izin verdiğimi. Arada da yönlendirmeler yaptığımı.” Bunu sağlayabilmek için konuklara ödevler vermiş Bayülgen. İlk bölümün konuklarından, son zamanlarda felsefenin parlak ismi Yalın Alpay’ın ödevi Danimarkalı yazar Kierkegaard’ı ve de yemekte hemen yanında oturacak Nil Burak’ı iyice çalışmakmış mesela. Bir diğer konuk Sultan’ın Casusları kitabının yazarı, tarihçi Emrah Safa Gürkan ise çekimlerin yapıldığı Pera Palas Oteli’nin tarihinden ve buradan yola çıkarak Hotel California şarkının alt yazılarından sorumluymuş.  Hepsi büyük bir ciddiyetle çalışmışlar rollerine, hatta senaryo yazılırken katkıları da olmuş. Ve çekim günü gelmiş. İlk bölüm konusu ve konsepti gereği Pera Palas’ta çekilmiş. Sonraki her bölümde başka bir otelde olacaklar. Öyle bir kurgu ile sunuluyor ki 75 dakikalık program, içinde felsefe var ama sıkıcı değil, edebiyat var ama uyutmuyor, tarih var ama yormuyor, reklam var ama konuyu bölüp araya girmiyor. Şarkı da var, geçmişe dair dedikodular da, cinayet de, bol miktarda merak da. Okan Bayülgen yerine bir konuk diğerine soruyor, sonra başka bir konuk yanında oturan hakkında bilgi veriyor, yorum yapıyor. 1855’te ölen Danimarkalı filozof Kierkegaard bornozu ile yemek masasına katılıyor, malum Renkli Rüyalar Oteli’ndeyiz ve düş görmek normal. Bazı bölümlerde Cinnet / The Shining filmine, bazen de bir başka ölü yazar Felipe Alfau’nun kitaplarına göndermeler oluyor. Yapılması gereken bir film izler gibi dikkatle izlemek.  Peki bizim memleket için biraz yükseklerde değil mi bu söz edilenler? Bayülgen itiraz ediyor bu soruya. “Değil elbette. Bu konukları herhangi bir talk show’uma da davet edebilirdim. Benzer şeyler anlatırlardı belki. Ama bu sefer kurgu nedeniyle bambaşka duruyor akış. Alışılmadık geliyor. Ayrıca şimdiden kendi çağında bile çok anlaşılmayan, benim çok sevdiğim Kierkegaard’ın, ‘Hayat ancak geriye doğru anlaşılır ama ileriye doğru yaşanmak zorundadır’  gibi sözleri twitter’da aforizma olarak yer almaya başladı bile.” Yenilik zaten Bayülgen’in işi. Yıllardır söyleşi kavramına farklı konseptler bulmuyor mu? İşte bu seferkinin adı da Rekli Rüyalar Oteli. Bloglarda, “Kadın konuk için daha gündemde birini seçemez miymiş?” eleştirilerinin konuşulduğunun farkında. Yanıtı da hazır. “Nil hanım hep gündemde olmayabilir ama senaryomuzu tamamlayacak çok önemli bir karakter. Çok önemli dostlukları olmuş, harika günlere tanıklık etmiş. Üstelik hem çok yetenekli, hem çok güzel, hem de entelektüel olarak dolu biri. Onun seviyesindeki kadınlar fotoğraf dahi vermek istemiyorlar” diyor.
İlk bölümün konukları Emrah Safa Gürkan, Yalın Alpay ve Nil Burak.

Teoman’dan ters köşe

Gelecek aylardaki farklı konuklarla birlikte tansiyonu biraz daha yükseltme niyetinde zaten. Bu konuda net: “Eleştiriler olacaktır ama olsun.”  Bu yapımdaki desteğinden dolayı teşekkür etmek istediği çok insan var. Önce onu anlayıp yanında oldukları için BluTv ekibine, sonra da programa ismini verdiği için Teoman’a birer selam yolluyor. “Teoman şarkısının ismini verdi. Ama ters köşe yapıp şarkıyı duymuyoruz. Onun yerine başka bir Teoman şarkısı, Gecenin Sonuna Yolculuk var.” Keşke Teoman da çıkıverseymiş otelin odalarından birinden, diye düşünmeden edemiyor insan.  “Yaa ne güzel olurdu” diyor Bayülgen: “Teklif ettim tabii. Bir odada Viski ve Lazanya’yı söylesin istedim. Ama görüntüsüyle bir prodüksiyonun içinde olmak istemiyor artık, saygı duydum. O ismi ve şarkısını verdi. Ben de bir konserinde sahneye çıkıp Viski ve Lazanya’yı canlı söyleyeceğime dair söz verdim.” Adil bir anlaşma.  Youtube’daki Okan Bayülgen videolarının altındaki en ilginç yorumlardan biri, “Eskiden bana çok ukala gelirdi. Şimdi çok haklı buluyorum. O mu değişti yoksa ben mi?” diyor. Sormasak olmazdı.

Değişmedim, ukalayım

“Ben değişmedim. Yıllar önce ilk programımda da insanların suratına telefonu kapatıyordum. Hala ukala ve cüretkar olmayı bir kendinden emin olma tavrı olarak görüyorum. Bu tarz insanları da beğeniyorum” derken izleyicilerle her şekilde bir noktada buluşmuş olmaktan da memnun. Peki içinde bilgi bombardımanı yaşanan ve başka bir kafaya hitap ettiği varsayılabilecek yeni formatını Z kuşağını yakalamak için yapmış olabileceği fikrine ne diyor? “Ben ortaya atıyorum. Bu Z bebeleri canları isterse buna şuradan ya da buradan bakarlar. Z bebelerine bir şey diyemiyorsun. Çünkü o elindeki cep telefonundan kendi gündemi ile ilgileniyor.” Haklı. Diğer yandan onların alışık oldukları gibi bir bombardıman buldukları için kaçırmayacaklardır. Yani birkaç kuşak daha Okan Bayülgen izleyecek demektir.

Çok iş yaparak ölümden kaçıyorum

Birkaç yıl önce, televizyonla zorunlu ayrılık yaşadığında Bayülgen, dört mekan açarak kültür-sanat hayatına bambaşka bir noktadan temas etmişti. İstanbul ve Bodrum’daki Dada’lar yeniden açılıyor. Zor dönemleri avantaja çevirmeyi çok iyi biliyor. “Pandemide daha çok okuyabildim, Storytel’de daha çok seslendirebildim, tv100’de kitap okuduğum programlar yapabildim. Kitapla ilgili her şeyin kabul göreceğini tahmin etmiştim” diyor. Şimdi de Dada’lar ve Renkli Rüyalar Oteli ile sınırlı değil hayatı. Storytel’de okuyacağı yeni kitaplar var. Haber Global’de alıştığımız formatta bir talk show’a daha başlıyor. Ve elbette ki geçen yıl ancak birkaç kez oynayabildiği Amadeus’la tiyatro sahnesinde olmaya hazırlanıyor. Dinlerken bile başı dönüyor insanın. O kadar çok iş. Sürekli koşturma. Yenilik peşinde olmak. Neden kendini bu kadar işle oyalıyor? Yüz yüze gelmek istemediği, kaçtığı bir şey mi var? “Var tabii. Ölümden kaçıyorum.” Nokta.

Yazar bir kadınla sevgili olmak çok güzelmiş

Bayülgen’i sevgilisi Selin Atasoy’dan önce de pek çok kadınla gördük. Evlendi, boşandı. Ama hiçbir kadından Atasoy kadar çok söz ettiğini duymadık. Son zamanlarda ne zaman söz açılsa, “Selin’le…” diye başlayan bir cümle kuruyor. Nedir bu Selin Atasoy’un sırrı? Çok mu âşık? “Elbette ki seviyorum. Ama bunun yanında işte de birlikteyiz. Kahve belgeselini birlikte yaptık. Renkli Rüyalar Oteli’nin senaryosunda onun da emeği var. Sadece hayatı değil işi de paslaşıyoruz. Yazar bir kadınla olmak çok güzel bir şeymiş. Şimdi anladım” diyor.
Batıkent metrosunda patlama yaşandı Dervişoğlu'ndan 'Bakırhan'a alkış' sorusuna yanıt: Bahçeli’nin yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz Bakanlık satışını yasakladı 1 milyon Türk'e serbest dolaşım Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Yetişkin filmi izleyip sıcak çatışmaya giriyorlar