Boğaziçi Üniversitesi’nde 8 yıl rektörlük yapan Prof. Üstün Ergüder, Prof. Melih Bulu’nun görevden alınmasında direnişin önemine dikkat çekiyor: “Alışık olduğumuz bir tavır değildi bu. Herkes Boğaziçi Direnişi’nin neden bu kadar uzun sürdüğünü düşünmeli’’
Yusuf Akcakaya
yusuf@gazeteoksijen.com Prof. Dr. Melih Bulu, yaklaşık 7 ay önce Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandı. Bu atamaya hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler “demokrasiye ve Boğaziçi geleneklerine aykırı” diyerek karşı çıktı. Ve ardından eylemler başladı; olaylara polis müdahale etti, gözaltılar yaşandı. Öğretim üyeleri de rektörlük binasına her gün sırtlarını dönerek atamayı protesto etti. “Tepkiler 6 ayda biter” diyen Prof. Bulu, rektörlüğünün 7. ayında yine bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile görevden alındı. Yerine ise Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Naci İnci vekaleten atandı. İşte Boğaziçi’nde yaşanan bu çalkantılı günleri ve alınan son kararı 1992-2000 yılları arasında iki dönem Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü görevini yerine getiren Prof. Üstün Ergüder ile konuştuk… Sizce Prof. Dr. Melih Bulu’nun görevden alınması bir uzlaşma mı yoksa yeni bir stratejinin ilk adımı mı? Bulu’nun alınmasını olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Kendisini atayan siyasi otorite öğrenci ve öğretim üyelerinin duyarlılığını gördü ve atadığı kişinin görevine son verdi. Bundan sonra daha ‘radikal’ biri atansa elbette daha çetin günler yaşanabilir. Ama üniversitenin hassasiyetlerine, kültürüne ve taleplerine birazcık duyarlı olmak Boğaziçi’ndeki krizi çözecektir. Görevden almada Boğaziçi Direnişi’nin etkisi oldu mu? 7 ayı geride bırakan direniş, üniversitenin dayandığı ilkelerin ve kurum kültürünün toplum açısından daha iyi anlaşılmasını sağladı. Bunun en önemli sebebi ise isimlere karşıt olmayıp tamamen öğrenci ve öğretim üyelerinin özgürlüğünü düşünmekti. Boğaziçi darbe zamanlarında da bu değerlerini korumuş, öğrencilerine sahip çıkmıştır. O gün sahip çıktığımız o öğrenciler, bugün topluma kazandırılmış durumda. Tıpk岩 28 Şubat döneminde eğitim hakkı ellerinden alındığında sahip çıktığımız başörtülü öğrencilerde olduğu gibi… Direnişin bu kadar uzun sürmesini bekliyor muydunuz? Açıkçası bu kadar devam edilebileceğini ben de beklemezdim, Türkiye’de alışık olduğumuz bir direniş değil bu. Anlıyoruz ki ciddi bir rahatsızlık var. Herkesin bu direnişin neden bu kadar uzun sürdüğünü düşünmesi gerekiyor. Sürecin en başından beri dediğimiz gibi karşı olunan Melih Bulu değil, atamanın üniversite ilkelerine aykırı gerçekleştirilmesi.
İnci’nin tutumu belirler
Rektör vekili olan Prof. İnci’nin, önceki rektörden daha sert bir yönetimi olduğu iddiaları var. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Naci İnci öğretim üyeliğine Boğaziçi’nde başladı. Bir dönem Sabancı Üniversitesi’ne gidip geri gelmişti, herhalde Boğaziçi’ni daha çok beğendiği için geri geldi. Peki ‘Boğaziçili’ olan İnci’nin atanması üniversite çevresinde kabul görür mü? Artık Boğaziçi’nde olmadığım için bunu tahmin edemiyorum açıkçası. İnci veya atanacak başka birinin ne yapacaklarına bağlı bu durum bana kalırsa. İlk icraatı Can Candan’ın görevine son vermesi oldu… Can Candan’ı bölümünün görüşünü almadan, kimseye sormadan bir gecede görevden alması daha önce üniversitede görülmemiş talihsiz bir olaydır. Ümit ederim ki Boğaziçi’ni Boğaziçi yapan ilkelere saygı duyar ve gereğini yapar. Boğaziçi’ne zarar gelmesi demek Türkiye’ye zarar gelmesi demek. Ülkenin en iyi öğrencilerini alan bu kurumun aksaması kimsenin yararına değil. Peki yeni rektör nasıl belirlenmeli? Dünyanın önde gelen birçok üniversitesinde farklı rektör atama sistemleri mevcut. Hepsinin ortak özelliği ise uzun süren bir süreç olması ve üniversitenin ilke ve değerlerine duyarlı davranılması. Örneğin bu atamalar ABD’de bir yılı bulur ve adaylar detaylıca incelenir. Türkiye’de 2016 yılından önce seçim vardı. O zamanlar adaylık başvurusunda bulunulur, en çok oy alan altı aday YÖK’e iletilir, YÖK de bu altı aday arasından üçünü seçer ve Cumhurbaşkanlığına gönderir, Cumhurbaşkanı ise aralarından birini rektör olarak atardı. Seçimlerin başladığı 1992 yılından, son bulduğu 2016 yılına kadar her zaman en çok oy alan aday Boğaziçi’ne rektör olarak atanmıştır. Rektörlük seçimlerine karşı olan kimseler, seçim sürecinde gruplaşmaların olduğunu ve bunun üniversiteye zarar verdiğini düşünür. Ancak Boğaziçi’nde seçim sistemi çok medeni çalışmış, hiçbir zaman gruplaşma olmamıştır. Devir teslim törenleri ise her zaman dostça geçmiştir. Bu sebeplerle seçim sistemi Boğaziçi Üniversitesi için uygun.
"Bizim oğlanı sizinüniversiteye nasıl sokarız?"
"Kurucu rektörümüz Aptullah Kuran’ın bana anlattığı, mühim gördüğüm bir anekdot vardır. Üniversite ödenekleri için rektörler parlamentonun bütçe komisyon toplantılarına katılır. Üniversite bütçesini savunur, milletvekilleri de görüşlerini paylaşır. Aptullah Bey konuşurken bir milletvekili kalkmış Boğaziçi’ni yerden yere vurmuş. ‘İngilizce eğitim veriyorsunuz, yabancı bir kuruluş gibi davranıyorsunuz’ bilmem ne… Ancak o tartışmadan sonra aynı milletvekili Aptullah Bey’in yanına gelerek ‘Bizim oğlanı sizin üniversiteye nasıl sokarız?’ diye sormuş. Boğaziçi böyle bir üniversite işte…"