Yusuf Akcakaya
yusuf@gazeteoksijen.com 18
Eylül’de 100 yaşına basacak Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Türkiye’nin ilk kadın akademisyenlerinden. 45 yıl Ankara Üniversitesi’nde ders verdikten sonra emekli oldu. Fakat üniversitede geçirdiği yaklaşık yarım asır ona yetmedi, eğitim aşkı ve öğrenci sevgisi devam etti. Üstüne bir de 22 yıl Boğaziçi Üniversitesi’nde hocalık yaptı. Kendi tabiriyle “artık öğrencilerle tartışamadığı için buraya kadar” dedi. Hocaların hocası Unat, 17 Ağustos’ta Boğaziçi Üniversitesi’ndeydi. “Bir sürpriz yaparak” Boğaziçili akademisyenlerin 150’nci nöbetine katılarak rektörlüğe sırtını döndü. Prof. Dr. Unat ile Boğaziçi Üniversitesi’ndeki protestoları, üniversitedeki yıllarını ve Türkiye’yi konuştuk... Ankara Üniversitesi’nde 45 yıl öğretim üyeliği yaptıktan sonra emekli oldunuz. Ancak bununla yetinmeyip Boğaziçi’nde ders vermeye devam ettiniz. Boğaziçi hikayeniz nasıl başladı? Ankara’dan 1988’de emekli oldum. Kaybettiğim iki eşim de Ankara’da yatıyor olmasına rağmen artık tek arzum deniz olan bir şehirde yaşamaktı. Bu yüzden İstanbul’a taşındım. O sırada Boğaziçi’ne rektör olan eski öğrencim Üstün Ergüder beni aradı, “Gelin bizde ders verin’’ ricasında bulundu, “Hay hay’’ dedim. Emekli olduğumdan yarı zamanlı ders verebildim, bu da 22 sene sürdü.
Hâlâ takibi bırakmadı
Yani üniversiteyi bırakamadınız… Hayattaki zevkim çocuklarım, torunlarım ve öğrencilerimle birlikte olmak. Mesela öğrencim Derya Özkul... Onu Avustralya’da hocalık yapmaya gönderdik, orada işini buldu, eşini buldu... Şimdi ise Oxford’da uzman olarak çalışıyor. Yani gördüğünüz gibi öğrencilerimi hala takip ediyorum. Ama insaf edin! Artık bu kadarını kaldırabiliyorum... Bugüne kadar belki 20 bin öğrencim olmuştur, hangisine yetişeyim? Beni arıyorlar, görüşüyoruz, çok mutlu oluyorum.
Kulağımda işitme zorluğu olmasaydı yine hocalığa devam edecektim ama artık öğrencilerle tartışamıyorum. Yüz yüze konuşamayan, öğrencilerle fikir alışverişinde bulunamayan bir öğretim üyesi hiçbir işe yaramaz, bana göre... Tanıdığımız isimlerden öğrenciniz olan kimler var? Zaman içerisinde her memleketten öğrencim oldu. Ama sizin tanıdıklarınız arasında İlber Ortaylı, Emre Kongar, Ahmet Taner Kışlalı, Yazgülü Aldoğan var. Şimdi hepsini hatırlama imkanım yok maalesef. Gelelim Boğaziçi Üniversitesi’ndeki nöbete katılmanıza... Neden oradaydınız? Öğretim üyelerinin tepkisi geçici mi yoksa sürekli mi diye bekledim... Baktım ki 150’nci defa bir araya geldiler. Çok munis, yumuşak bir protesto hareketi yapmaları takdir edilecek bir şeydi. Bu kadar uzun süreceğini beklemezdim. Fransızca bir tabir var, ‘l’esprit de corps’; yani topluluk ruhu. Buna göre bir topluluktakiler birbirleri ile yakın ilişki içinde olurlarsa ortak bir hareket ortaya koyabilirler. Boğaziçi’nin özelliği işte bu, birliktelikleri bu hareketi mümkün kıldı. Her üniversite böyle değil.
Hocalar sizi görünce nasıl tepki verdi? Artık pek ayakta duramasam da sürpriz yaparak üniversiteye gittim. Görünce çok sevindiler, alkışladılar. Ben de onlarla aynı düşünceyi paylaşıyorum, üniversiteliler kendi yönetimini kendisi seçer. Demokratik düzende bu bir kuraldır. Gidip onlara yaşlı bir hocalarından moral vermek istedim. Tabii öğrenciler de çok kötü durumda, aralarında tutuklananlar var. Daha önce bir öğrencim tutuklanmıştı, bugün o isim Baskın Oran oldu.
Bu ülke sorunlarını çözemedi
Türkiye’ye baktığınızda ne görüyorsunuz?
Bir sürü toplumsal problem var ama uzun süredir çözülmüyor. Bir de iklim krizi var, asıl meselelerden biri bu. İnsanlar çok zor durumda kalacak, Türkiye’nin bazı kentlerinde barınma imkanı kalmayacak.
Bir yandan Türkiye’ye gelenler var, en son Afganistan’daki krizde de bunu gördük...
Yakın bir zamana kadar anlaşmalı olarak yapılan yurt dışı göçleri vardı. Ama şimdi bir kaçış söz konusu, ikisi arasında fark var. ‘Kaçanlar’ sığınmacı oluyor, onlara çok farklı şekilde davranılıyor, vatandaşlar tepki gösteriyor. Göçmenler zaman içerisinde durumlarını düzeltir, alışırlar; üçüncü kuşaktan itibaren uyum sağlamış olurlar. Suriyeliler hadi yine bizim kültürümüze biraz daha yakın diyelim. Ancak Afganların dini anlayışları çok aşırı, korkulacak bir durum bu. Maalesef yarın daha büyük problemlerle karşılaşacağız. Kadın haklarına özel bir duyarlılığınız olduğunu biliyoruz. Bu konuda şu anki durumumuzu nasıl özetlersiniz? ‘Her türlü cinsel eğilim’ ifadesi bazı çevreleri rahatsız ettiği için İstanbul Sözleşmesi’nden çıktık. Bu olumsuz bir gelişme tabii ki ama kadınlar haklarını eskisinden çok daha güçlü savunuyor. Çok iyimserim, bu mücadele azalmayacak. Her yerde görülüyor bu, mesela olimpiyatlarda... Önceden kim beklerdi olimpiyatlarda kadınların da başarılı olacağını? Ama oldu ve devam edecek.
Artık birçok genç yurt dışında yaşama hayali kuruyor, ülkelerini terk ediyorlar. Türkiye’ye gelip burada yaşamayı seçmiş biri olarak gençlerin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz? Benim zamanımdaki şartlar ile bugünküler aynı değil. Ben herkese parasız eğitim imkanı verildiği için geldim Türkiye’ye, hayatım boyunca Atatürk sayesinde okudum. Onun devriminin olanaklarına sahip oldum, gelebildiğime de çok mutluyum. Ama şimdiki gençleri anlıyorum, yurt dışına gitmek isteyenlere hiçbir şey diyemem.
Annesini bırakıp Türkiye’yi seçti
Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, 18 Eylül 1921’de Viyana’da Alman anne ve Türk babanın evladı olarak dünyaya geliyor. Daha sonra babası vefat edince annesi Macaristan’a gitme kararı alıyor. 14 yaşına geldiğinde ise “Paramız yok, okulu bırak çalışmaya başla” diyor. O da çareyi dönemin Macaristan Türkiye Büyükelçisi Behiç Erkin’e gitmekte buluyor. Almanca, Fransızca, Macarca bilmesine rağmen Türkçe bilmediği için derdini Fransızca konuşarak anlatıyor: “Siz babam Mustafa Süleymanoviç’in arkadaşıymışsınız, ben Türkiye’ye İzmir’deki amcamın yanına gidip eğitimime devam etmek istiyorum. Bana lütfen yardım edin!” Bu konuşmadan sadece üç gün sonra elçilik makamlarının aldığı tren biletiyle Türkiye’ye geliyor. Ardından eğitim süreci başlıyor ve sırasıyla İzmir Kız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiriyor, Minnesota Üniversitesi’nde yüksek lisansını yapıyor. Ardından akademik hayatı başlıyor ve bir daha annesini hiç görmüyor...