‘Dur bakalım, buraya kadar’ dediğimiz savaş: Çanakkale
1915 yılında Türkiye ve dünya tarihini değiştiren Çanakkale Muharebeleri, bu topraklarda yaşayan insanların “Dur bakalım, buraya kadar” dediği hadisedir
Gürsel Göncü
Sonradan 1. Dünya Savaşı adını alacak olan “Büyük Savaş” 28 Temmuz 1914’te başladığında, çok az kişi bunun yıllarca sürecek ve dünyayı değiştirecek bir süreç olacağını öngörmüştü. Sonbaharda Avrupa kıtasında sıkışan muharebeleri çözmek ve Almanya’yı teslime zorlamak isteyen İtilaf Devletleri (Britanya-Fransa-Rusya), kağıt üzerinde parlak bir strateji geliştirdi.
İtilaf Devletleri’nin temel planı, Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’u işgal etmek ve Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakıp Rusya’yla bağlantı kurarak Alman kuvvetlerini Orta Avrupa’da ezmekti. Muharebeler boyunca gerek Türklerin gerekse İngilizlerin önemli ölçüde kuvveti (8.5 aylık sürede yaklaşık 1 milyon asker mobilize edilmiştir) buraya yığması, savaşın diğer cephelerini birinci dereceden etkilemiştir. Kesin olan, Türk savunmasının Boğaz’ı kapamasıyla 1. Dünya Savaşı’nın uzamış olduğudur. Savaşın uzaması hem Türkiye’nin hem diğer ülkelerin insan ve kaynak kayıplarını inanılmaz boyutlara taşıdı. Aynı şekilde Rusya’ya yardım ulaştırılamaması da Çarlık yönetiminin içinde bulunduğu iktisadi-siyasi krizi ağırlaştırdı ve 1917 Ekim Devrimi’ni hazırlayan temel etkenlerden biri oldu.
Türkiye açısından da yakın tarihimizi belirleyen olay ve insanların temeli Çanakkale’de atılmıştır. Son olarak Balkan Savaşları’ndan ve aslında uzun süren bir askerî yenilgiler döneminden sonra iyice küçülen; prestij ve moral olarak dibe çöken Türkiye, Çanakkale Muharebeleri sonucu ilk kez yeniden ayakları üzerinde doğruldu. Çanakkale aynı zamanda, gerileme dönemindeki ülkenin kazandığı ilk ve son cephe savaşı olma özelliği taşır.
Madalyonun öbür yüzünde ise büyük bir insan kaybı (102 bini şehit, 350 binin üzerinde asker), özellikle ordunun yetişmiş elemanları ve milletin okumuş fertleri bulunmaktadır. Muharebelerden sağ çıkan askerlerin oluşturduğu, tecrübeli ve seçkin birlikler de 1916’dan itibaren özellikle Makedonya, Galiçya ve Romanya cephelerinde erimişlerdir.
İnsani anlamdaki bu büyük yenilgiye rağmen, Çanakkale Muharebeleri askerî açıdan büyük bir zaferdir. Ancak bunu sonraki dönemler ve günümüz için de yeni bir başlangıç noktası yapan karakteri; sağladığı, yarattığı maddi ve manevi değerlerdedir. İtilaf kuvvetlerinin 1915’te Çanakkale’de durdurulmaları Osmanlı Devleti’ni prematüre bir yıkımdan korumuş; dolayısıyla o tarihte lidersiz, örgütsüz, moralsiz ve bağımsızlığını kaybetmiş bir milletin haritadan silinmesini engellemiştir.
Mustafa Kemal’in muharebeler sırasında, özellikle 25 Nisan ve 10 Ağustos 1915 tarihlerindeki inisiyatifi ve karşı saldırıları düşmanın hakim tepeler silsilesini ele geçirmesini önlemiş; 19 Mayıs 1919, Sivas Kongresi ve TBMM’nin açılışına uzanan süreçteki liderliğini sağlamıştır. Çanakkale’siz bir Mustafa Kemal’in bir ulusal kurtuluş savaşı liderliği için destek bulması ve onu başarıyla sonuçlandıracak bir idare göstermesi (İstiklal Harbi, Çanakkale’den alınan derslerle doludur) çok uzak bir ihtimaldi.
Kendilerinin çoğunlukta bulunduğu toprakları şehit olarak koruyan Türkler; nelere kadir olduklarını Çanakkale’de öncelikle kendilerine, sonra diğer milletlere kanıtladılar. Bu nokta, yeniden yeni bir millet olabilmenin temelinin atıldığı noktadır. Çanakkale’nin tüm millete verdiği özgüven, 1. Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük yenilgi ve yıkıma rağmen Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleştirilebilmesini sağlamıştır…
25 Nisan 1915 Pazar günü çıkarmalar başladığında, sahillerde düşmanı karşılayan bir avuç asker sonuna kadar direnerek ve ölerek, sadece gerideki arkadaşlarına, savunmaya değil, arkalarındaki millete de vakit kazandırmıştı. O vakti, hiç olmazsa bundan sonra iyi kullanalım.
Taktik ve stratejik deha esas özelliği coğrafya…
Mustafa Kemal Bey, Çanakkale Muharebeleri sırasında 34-35 yaşında bir kurmay subaydı. Özellikle 25 Nisan ve 10 Ağustos tarihlerindeki karar ve uygulamalarıyla sadece savaşın değil, bir milletin kaderini belirledi. Benzersiz başarısı, sadece zekası, kişiliği ve kabiliyetiyle açıklanamaz. Mustafa Kemal’in gerek emrindeki subayların gerekse askerin psikolojisini çok iyi tanımasının yanında, o dönemde nadir görülen bir özelliği vardı: Hassas ve kritik arazideki muhtemel askerî hareketleri değerlendirmek için, daha önce ilgili coğrafyada çalışıyor ve patikalardan geçitlere, savunma ve saldırı alanlarını-açılarını bizzat çalışıyordu. İki boyutlu haritalar ve iki boyutlu muharebe koşullarında (uçaklar henüz esas olarak keşif için kullanılabiliyordu), arazi detaylarını bilmek hayati önem taşımaktaydı.
18 Mart 1915 Boğaz muharebesi
O güne kadar dünya tarihinin yazdığı karayla deniz arasında en büyük muharebe. Bir tarafta orta ve uzun menzilli 250 namluluk dev bir deniz gücü; diğer tarafta ise 74 kıyı topu, 82 havan ve obüs topu, 58 muhtelif küçük toptan oluşan eski ve mermi stokları sınırlı bir savunma. Mayınların etkisinin yanı sıra özellikle Anadolu Hamidiye, Rumeli Mecidiye ile Namazgah, Baykuş ve Dardanos tabya ve bataryalarının, aldıkları isabetlere rağmen ateşi kesmemeleri ve fedakar askerleri zaferi sağladı.
18 Mart 1915’teki Boğaz muharebesinin en önemli aktörlerinden biri Nusrat mayın gemisiydi. 8 Mart sabahı erken saatte Erenköy Koyu’nda kıyıya paralel 26 mayın döşeyen gemi, muharebenin kaderini etkileyen hamlelerden birini gerçekleştirdi. Türk topçusunun görüş alanı dışında kalan bu koy, İtilaf donanması için ideal bir manevra ve atış tanzim alanıydı. Nitekim 18 Mart günü Fransız Bouvet zırhlısı ve İtilaf donanmasına ait 6 gemi, bu mayınların etkisi ve deniz topçusunun isabetli atışlarıyla savaş dışı kaldı. Ön yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey komutasındaki Nusrat, 18 Mart’ın önde gelen kahramanıydı.
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, 18 Mart zaferinin mimarıydı. Gerek mayınlar ve mayın hatları gerekse askeri organizasyon bakımından Alman kurmaylarının şüphesiz ciddi katkıları oldu. Ancak Çanakkale’nin geçilememesini sağlayan, savunma stretejisinin doğru kurgusuydu. Almanların “tahkimatı methale almak (Boğaz’ı esas olarak girişten korumak)” şeklindeki yaklaşımları, Cevat Paşa’nın itirazları sonucu değiştirildi. Girişten ziyade Boğaz içindeki tahkimata önem verilmesi gerektiğini belirten Cevat Paşa, Erenköy Koyu’na mayın dökülmesi gerektiğini ve esas savunma hattının iç kısımda kurulması gerektiğini belirtmişti. Bu yeni strateji “derinlemesine” bir savunmayı öngörüyordu. Kısacası, “tahkimatın sıklet (ağırlık) merkezinin Boğaz’ın merkezi olması muharebeyi kazandırmıştı… Şüphesiz düşmanı uzaklardan karşılamak, kıyılara ve Boğaz’a yaklaştırmamak … ideal bir tahkim sistemidir… Fakat bu husus için memleket harp sanayinin çok kuvvetli, malzemesinin bol, dolayısıyla mali kudretinin pek yüksek olması lazımdır” (Kadri Perk / Büyük Harpte Çanakkale).
25 Nisan 1915 - 9 Ocak 1916 Kara muharebeleri
259 gün süren Çanakkale Muharebeleri esas olarak karada yaşandı; çok küçük bir alanda çok kanlı çarpışmaların yaşandığı ve çok büyük kayıpların verildiği bir süreç olarak tarihe geçti. 1915 Ağustos sonuna kadar devam eden çarpışmalar, o tarihten sonra siper ve lağım muharebeleri niteliğinde devam etti.
25 Nisan günü gerçekleşen kara çıkarmalarının temel hedefi; Rumeli yakasında Boğaz’a hakim olan Kilitbahir Platosu’nu ele geçirerek buradaki ana Türk savunması ve topçusunu etkisiz hâle getirmek; bunların koruduğu mayın hatlarını temizlemek; dönemin en büyük deniz gücü olan İtilaf filosuna İstanbul yolunu açmaktı. İtilaf kuvvetleri deniz harekatıyla gerçekleştiremediği bu hedefe, 25 Nisan günü başlattıkları kara harekatıyla ulaşmak istedi.
Sonraki haftalarda, özellikle arkalarındaki donanma ve yüksek ateş gücü yardımıyla Yarımada’nın güneyinde 5-6 km. kadar ilerleyen İngiliz-Fransız birlikleri; buna rağmen Kilitbahir Platosu’nun güney ucundaki Alçıtepe’yi ele geçiremedi. Kuzeydeki Arıburnu bölgesinde ise sadece kıyı şeridini ve 2-3 km’lik engebeli araziyi kontrol edebilen Anzak birlikleri, Conkbayırı ve hakim tepeler hattını tutamadı. Bunun üzerine 6 Ağustos 1915’te, çıkarma yapan büyük ve taze kuvvetlerle tekrar büyük bir saldırıya geçen İtilaf; yine Türk askerinin direnci ve Mustafa Kemal’in 10 Ağustos 1915 tarihinde, hava aydınlanmadan başlattığı müthiş süngü saldırısıyla karşılandı. Çanakkale Muharebeleri’ni fiilen kapatan bu karşı saldırı sonrası, İtilaf Devletleri’nin yeniden majör bir girişimde bulunacak ne imkanı ne de morali kalmıştı. Aralık ayında Arıburnu, Ocak başında Seddülbahir sektöründen ayrılmak zorunda kaldılar. Düşmanın Çanakkale’deki yegane başarısı, bu çekilme sırasında hiç kayıp vermemesi olmuştu.