Mehmet Toner
Yılda 10 milyon kişi hayatını kanserle savaşta kaybediyor. Kanser, her 6 ölümden birinin nedeni. Yakında 50’nci yılına gireceğimiz bu uzun savaş ilk başlarda pek ümit uyandırmadı. Savaşı tamamen kaybediyor gibiydik. 2000’lere kadar kanser ölümleri hızla artmaya devam etti.
Hayatta kalma oranı hızla artıyor Ümit verici haberler 2000’lerden sonra geldi. Amerika’da kanserden ölümlerinoranı yüzde 16 gibi ciddi bir azalma gösterdi. 5 yıllık hayatta kalma oranı göğüs, testis, çocuk lösemisi ve birkaç kanser türünde de yüzde 90’ın üzerine çıktı. Kalın bağırsak kanserinde bu oran yüzde 37’den yüzde 65’e yükseldi. Prostat kanserinde ise ölüm oranı yüzde 40 azalma gösterdi. Bu başarılar iki önemli devrimden faydalandı; üçüncüsü ise kısa süre önce başladı ve geleceğe ümitle bakmamızı sağlıyor.
1- İnsan DNA’sının keşfi İlk devrim, 1953’te Watson ve Crick ile başlayan DNA’nın keşfiydi. 1970’lerde kanserde rol alan onkogen’ler anlaşılmaya başlandı. Kısa süre sonra da ‘tümör supresor (baskılayıcı) genler’ bulundu.
2-DNA’nın haritası çıkarıldı İkinci devrim, 1985’te superkompüterlerin genetikte kullanılması için büyük fonlar yaratılmasıyla başladı. 2001’de insan genomik haritasının ilk taslağı yayınlandı. Yeni ilaç ve tedaviler bu temelin üstüne kuruldu. Artık sadece tümörlerdeki mutasyonlar bulunmakla kalmıyor, bunların kötü etkilerini bastıracak hedeflendirilmiş ilaçlar da geliştiriliyor.
En ücra köşeler görüntüleniyor Yeni ve daha kuvvetli hedeflendirilmiş radyasyon teknikleri de hızlı şekilde klinik kullanıma sunuldu. Milimetrenin 10’da biri hassasiyetinde vücudun en ulaşılamayacak köşelerine radyasyon verebilen çok sayıda teknik geliştirildi.
3- İleri teknolojik “silahlar” Üçüncü devrim ‘converjent bilim’ (yakınsak bilim). Genetikçiler, mühendisler, klinikçiler, ilaç firmaları güçbirliği yaptı. Converjent bilim sahadan alınan bilginin diğer bir sahaya aktarılması değil, değişik bilimlerin iç içe girerek, harmoni içinde çalışması. Büyük paradigma değişikliği.
Yeni Covid aşısı nanoçipli COVID-19’a karşı geliştirilen iki mRNA aşısına bakalım. Aşılardan birini BioNTech, diğerini Moderna geliştirdi. İkisi de COVID-19’a karşı yeni bir kavram, mRNA aşısını kullanıyor. Uzun süredir bilinen yöntem gibi inaktive edilmiş veya zayıflatılmış bir virüs verilmiyor vücuda. Bunun yerine mRNA aşısı, hücrelerimize bağışıklık sistemimizin bizi enfeksiyondan koruyacak antikor için gereken proteini üretme talimatı veriyor. Bu iki şirket benzer teknolojilerle mRNA’yı mikroçip ve diğer teknolojiler kullanarak nanoparçacıkların içine koyuyor. Böylece hassas mRNA vücutta gerekli yere ulaşana kadar etrafına inşa edilen nanometre ölçeğinde bir küre lipid duvar ile korunuyor. Tarihte 8 ay gibi kısa bir zamanda ilk defa aşı üretiliyor. Tam bir converjent bilim örneği.
Hücreler, asker gibi programlı Yeni ilaçlar ise mRNA’dan daha komplike. Hücreleri artık ilaç olarak kullanıyoruz. Hastanın tümöründen veya kanından alınan lenfositler veya spesifik bağışıklık sistemi hücreleri gerekirse genetik modifikasyonlardan geçirilerek ve çoğaltılarak tekrar hastaya tümörü tahrip etmek üzere talimat ile donatılıp geri veriliyor. Bunlar kanserle savaşa eğitilmiş askerler gibi. Buna hücre-immünoterapisi diyoruz.
Kanseri koparıp kana karıştıran teşhisler Herkesi devamlı MRI makinasının içine sokmak pratik değil. İç organlardan koparak kana karışan tümör DNA’sı veya tümörlü hücreler ile teşhis yöntemleri ilerliyor. Buna “sıvı biyopsi” deniliyor. Yüz milyar kan hücresi içinde birkaç tümörü bulan teknolojiler geliştiriliyor. Hastadan alınan tümör hücreleri çoğaltılıyor ve hastanın değişik tedavilere nasıl cevap vereceği inceleniyor.
AI saniyede 200 bin trilyon hesap yapıyor Önemli ilerlemelerden bir diğeri de yapay zeka. Süper bilgisayarlar 200 petaflops veya saniyede 200 bin trilyon hesap yapabiliyorlar. Bugüne kadar hem ilaç şirketleri hem de devlet daha çok yatırımı, neredeyse fonların yüzde 90’dan fazlasını, ileri seviyedeki kanserlere yatırdı. Yapay zeka teknikleri ile erken ve hassas teşhis imkanları doğmaya başladı. Bu çok sevindirici…
10 yıl sonra kanser öldürmeyecek 10 yıl sonra çok büyük gelişmeler olacak. Erken teşhis, immünoterapi ve kişileştirilmiş tedavi yöntemleri bunlardan sadece bazıları. Kısacası kanserli hastaları kişisel olarak yakından takip ederek “doğru ilacı”, “doğru hastaya”, “doğru zamanda” vermek mümkün olacak. Bu inovasyonların önemli amacı kanseri kalp ve şeker hastalığı gibi kronik bir hastalık haline dönüştürebilmek.