Ne Türkiye, ne Suriye; Kilis bir garip melez

Kilis’e 10 yılda gelen Suriyelilerin sayısı, kentin Türkiye kökenli nüfusuyla neredeyse eşitlendi. Ticarette artık söz sahibiler, karşılıklı kültür alışverişi ise oldukça yoğun

Kilis Türkiye’de nüfusa oranla en çok Suriyelinin yaşadığı şehir. TÜİK ve Göç İdaresi’nin verilerine göre kentte 141 bin 454 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yanı sıra 106 bin 365 Suriyeli yaşıyor. Kilis’te biraz yürürseniz, iki kişiden birinin Suriyeli olduğunu görebilir, istatistikleri bizzat gözlemleyebilirsiniz. Ancak, daracık sokakları, labirent gibi eski çarşısı ve esnaflıkla geçinen halkıyla Kilis’in gerçeği, zengin nüanslarında gizli. Tarihi, Kilis’in geçmişi kadar eskiye dayanan bugünkü ismiyle Kuyumcular Çarşısı, bir ticaret merkezi olmanın çok ötesinde, aynı zamanda sosyal hayatın da transit noktası diyebiliriz. Babasının kendisine devrettiği dükkanda çocukluğundan beri altın satan 57 yaşındaki Mehmet Ali Kırşan, doğup büyüdüğü şehrin nasıl değiştiğini anlatıyor ve paylaşımını “Kilislilerin Suriyelileşmesi” üzerinden aktarıyor. “100 yıldan beri ailemin oturduğu mahallede geçen ay evimi sattım, öyle anlatayım. Çünkü etraf Suriyelilerle doldu; gürültüleri, patırtıları, yaşam tarzları ve çocuk nüfusu. Düşünün ki bir evde oturan ailede, sekiz-dokuz tane çocuk var,” diyor. Kilis’te son 40-50 yıldır iki veya daha fazla çocuk sahibi olunduğunu anlatan Kırşan, “Kilis’te yaşam nüfusun artmasıyla zorlaştı. Yaşam zorlaştığı gibi bizim iktidar ve muhalefet partilerinden kimse de gelip sormuyor halimizi hatırımızı maalesef. Kilis unutulmuş bir şehir,” diyor. Zeytin Dalı operasyonu döneminde ve bir önceki yıl Kilis’e Suriye’den atılan füzelerden sonra, kentin yerlilerinden epey göç verdiğini anlatan kuyumcu, “Tüten bir fabrikamız bile olmadığı için, Kilis’te hep sınır ticareti vardı. Malum, savaş başladığından beri o da sekteye uğradı. Kilis’in kaderi aslında 1995’te Gaziantep’ten ayrılıp il olma ihtirasıyla değişti. Bir belediye başkanlığı uğruna, Gaziantep’in aldığı tüm yatırımlardan bugüne kadar mahrum kaldı burası,” diyor. Kilis’in inanç turizmi vesilesiyle tanıtılabileceğini anlatan esnaf, bu şehre gelen öğrencilerin, memurların, turistlerin sosyal alana erişimleri olmadığını ve hatta burada düzgün bir lokanta bile bulunmadığını anlatıyor. Tüm bu tablonun üzerine 110 bin nüfuslu Kilis’e 2011’den itibaren gelen Suriyelilerin bugün nüfusun neredeyse yarısını oluşturmasıyla yaşamın zorlaştığını söylüyor.
Şehrin dört bir yanında açılan tavuk restoranları, Suriye’nin mutfak kültürünün eseri. Kilisliler daha çok kırmızı et tüketirlerken, Suriyelilerin tavuk yeme alışkanlıkları, sayfalarca tavuk yemeği çeşitleri içeren menülerden taşıyor.

‘Kamp olmaz mı?’

“Suriyeliler ve Türkler arasında birleştirici bir güce ihtiyaç var ama bu koşullarda mümkün değil, neden? Çünkü 100 yıldır altın sattığımız çarşıda bizim vergi levhası, oda kaydı, çıraklık belgesi ibraz etmemiz gerekirken, yan dükkandaki Suriyeli kiralayıp satışa başlamış” diyen Kırşan, “Mülteci başımızın üzerinde ama bunlara bir kamp, bir bölge ayırsaydık olmaz mıydı?” diye soruyor. Kadınların akşam dışarıya çıkmasının imkansız hale geldiğini anlatan kuyumcu, kendi gençliğinde ailelerin gidebileceği içkili mekanlar olduğunu, bu mekanların son 20 yılda “camiye yakın, okula yakın” denilerek kapatıldığını; eskiden sokakta laf atmak diye bir durumun söz konusu olamayacağını, ancak şimdi kılık-kıyafet olarak da Arap kültürünü yansıtan bir şehir çehresi oluştuğunu sitemle ifade ediyor. Şıhlar Mahallesi adı verilen, çok önceleri Ermenilerin yaşadığı, bugünse Suriyelilerin himayesinde sayılan bölgede röfleli ve maşalı saçlarıyla dar bir sokakta yürüyen 29 yaşındaki Necla Yılmaz, tüm ülkeyi etkileyen ekonomik sıkıntının, Kilis’te ayrıca Suriyeli göçünden dolayı iş alanını iyice daralttığını ve kendisinin üniversite okumuş olmasına rağmen, şu an çalışamadığını söylüyor. “Başlarda çok üzüldük, ilk geldiklerinde. Ama şimdi böyle yerleşik hayata geçmeleri, gruplaşmaları, ticareti ele geçirmeleri hoş değil. Bizden önce geliyorlar gibi hissediyoruz. Yemeleri, içmeleri, gezmeleri çok rahat. Maddi anlamda biz çok şaşırıyoruz; çok rahat para harcıyorlar. Sonuçta destek alıyorlar” diyor. İddiasını bir örnekle somutlaştıramasa da Yılmaz’ın hissiyatı, göçmenlerin ayrıcalıklı olduğu yönünde. “Suriyeliler ile farklı kültürlere sahibiz. Bağnaz olmaları sokakta bizi ister istemez etkiliyor. Onlar çarşaflı, biz değiliz. Erkeklerinden dolayı eve erken gitmek istiyoruz, özellikle tek başımıza daha çok tedirgin oluyoruz geç saate kalınca. ‘Şu sokaktan gitmeyeyim, diğerinden gideyim, kalabalık sokaklardan gideyim’ diyorum veya ‘Bir an önce varayım’ düşüncesi oluyor aklımda,” diye paylaşıyor iç sesini. Yılmaz, Kilis’te sosyal alanın daralmasının yalnızca Suriyeli sığınmacılarla alakalı olmadığının altını çiziyor ve şehrin Suriye’ye olan yakınlığını argümanının merkezine alıyor. Çok kişiden benzer sitemler duyunca, akşam saat 22.00’den sonra sokağa çıkıp kendim bakmaya karar veriyorum bu “sokakta yürüyememe” meselesine. Şehir merkezinde, neredeyse kimsenin kalmadığı bu zaman diliminde, çarşafsız ve tek başıma yürüdüğüm için olsa gerek, yabancı bir cisim geçercesine hayretle bakıyor; kimi tek başına, kimi grup halinde dolaşan erkekler. Çekinmeden, doğal bir tavırla yürüdüğüm için olabilir; laf atan olmuyor. Yalnızca Suriyeli bir genç koşarak yanıma geliyor, ne iş yaptığımı soruyor. Gazeteci olduğumu söyleyince gülüyor, yanımdan yine koşarak ayrılıyor.

Telsizlerin coştuğu an

Şehrin merkezi sayılan ve yanında valilik binası bulunan Cumhuriyet Meydanı’nda nöbet tutan emniyet görevlileriyle sohbet ederken, bir anda telsizleri coşuyor. Kilis’te akşam vakti yürüdüğüm 1 saat içinde, hakkımda 5 farklı ihbar aldıklarını söylüyorlar. Yalnızca birkaç marketin ve kelle-paçacının açık olduğu saatlerde, Halepli bir seyyar mırra satıcısından bir bardak mırra alıp içmiş, halka tatlı satan bir büfenin ikramını afiyetle yemiş olan ben, şaşırıyorum. İsmini vermek istemeyen emniyet görevlileri, asayiş konusunda önemli bir sorun yaşanmadığını, ancak halkın düşen bomba ve havanların psikolojik etkilerini hala atlatamadığını söylüyorlar. Gazetecileri istihbaratçı sanmak, buranın doğal refleksi olmuş.

Çarşının en eskisi yabancı gibi hissediyor

Ertesi öğlen, çarşının arka tarafına bakan küçük dükkanının önünde dertli bir şekilde oturup geleni geçeni izlerken tanıştığım manifaturacı Halil Özoğul 76 yaşında ve Kilis’in değişimini 70 yıldır aynı dükkandan izlediğini aktarıyor. “Kilis geri geri gidiyor” diyor. “Suriyeliler burayı batırdı. İşte de hayır yok, sokakta da hayır yok. İklimde de hayır yok; burası çölleşiyor kızım” diyen Özoğul, her sorunun Suriyeliler ile alakası olmadığını ancak yaşam tarzlarının farklı olması sebebiyle kendisini artık doğup büyüdüğü şehirde yabancı hissettiğini söylüyor. “Evleri, zeytinlikleri, dükkanları alıp satabiliyorlar. Biz emekli maaşıyla idare edebiliyoruz ama hayat çok pahalandı” diyor. Pahalılık ortak dert Doların 10 liraya yaklaştığı bu ekonomik buhran günleri, elbette yalnızca Kilis’in yerlilerini etkilemiyor. Suriyeliler de bu hayat pahalılığından nasiplerini alıyorlar, fiyat artışları onları da şaşkına çevirmiş. Ancak kendi esnafından alışveriş yapıp bir dayanışma gösterdikleri ve aileleriyle kalabalık evlerde beraber yaşadıkları için, Suriye’dekine nazaran hallerinden memnunlar. “Çok şükür, Allah Erdoğan’dan razı olsun” diyen 27 yaşındaki Suriyeli hamile bir kadın ve onun 30 yaşındaki Türkmen eltisiyle, yolda adres sorarken tanışıyorum. Beni kolumdan tuttukları gibi evlerine kahve içmeye ve tatlı yemeye götüren akranlarım, isimlerini vermeden fikirlerini paylaşıyorlar. Birisi Türk kimliği almış, diğeri Kızılay kart ile her ay kişi başı 120 lira yardım alıyor. “Kusura bakmayın da, isteyerek mi kalıyoruz? ‘Suriyeliler gitsin’ diyorlar, ne derlerse desinler. Mecburen buradayız. İnsanın vatanı gibisi var mı?” diye soruyor 30 yaşındaki. Kendisinin beş çocuğu var, kocası istediği için doğurmuş. “Bana kalsa iki yeterdi, ama çok erkek öldü savaşta diye kocam daha çok çocuk istedi, biz de yaptık” diyor. “İdlib daha 4 gün önce bombalandı. Savaş nasıl bitti? Savaş kaybedildi ama bitmedi. Suriye’nin başına gelen, hiçbir ülkenin, ne Irak ne Yemen ne Afganistan, hiçbirinin başına gelmedi” diyor. “İnşallah hiçbir zaman anlamaz bize ‘git’ diyenler neden gelmek durumunda kaldığımızı, neden her halimize şükrettiğimizi. Eşlerimiz gidip baktılar; evlerimizi IŞİD bombalamış, ev kalmamış,” diyor. Akrabalarının İzmir’de yaşadıklarını söyleyen Türkmen kadın, hayat pahalılığı konusunda yine en iyisi Kilis diyor. “Yalnız Kilis’te iş yok, fabrika yok; Kilis’in sorunu işsizlik” diye bitiriyor sözlerini.
Suriye’nin eski boks şampiyonun açtğı salon, kentte yaşayan çocukların hem bu sporu öğrendiği hem de sosyalleşmelerine imkan sağlayan bir mekan.

Savaş bitse de geri dönmem

Kentte pirinç ve un ticareti yapan Muhammed Hacmahav “Savaş yüzünden geldik ama artık bitse de ülkeme gitmem” diyor. Öncüpınar Sınır Kapısı’nda Türkiye’ye giriş yaparken tanıştığım Muhammed Hacmahav, dedesinin Kilisli, kendisinin Halepli olduğunu mutlulukla anlatıyor. “Bizim aramızda sınır yoktu ki, bu sonradan oldu. Ben küçüklüğümden beri ne zaman Kilis’e gelecek olsam heyecanlanırdım. Ha, savaş yüzünden geldik şimdi, o iyi olmadı. Ama yine de Kilis’te kendimi hiç yabancı hissetmiyorum” diyor. Şimdilerde Türkiye hakimiyetindeki Azez’de pirinç ve un ticareti yaptığını anlatan Hacmahav, savaş bitse bile Kilis’te kalmayı tercih edecek olanlardan olduğunu aktarıyor. Ancak her sığınmacının tercihi bu yönde değil. IŞİD’in yerle bir ettiği Palmira şehrinden buraya canını kurtarıp gelmiş olan 34 yaşındaki Ali Keşam, oralarda tur rehberliği yaptığı günleri hatırlayınca duygulanıyor. “Siz çocukluğunuzu düşününce neler hissediyorsunuz? En masum zamanlarınız, değil mi? Benim en masum zamanlarımı geçirdiğim yerleri talan ettiler savaşta. Şimdi buraya gelmiş çocuklara bu dönemi unutturmaya, o dönemi görmemiş çocukların aklını da başka yönlere çekebilmek için onlara İngilizce öğretiyorum. Mesele İngilizce de değil, onlarla odaklı bir vakit geçirmek” diyor.

Boksla sosyalleşiyorlar

Keşam gibi savaştan kaçan ailelerin çocuklarının kendilerine güvenlerinin gelmesi için onlara haftada üç boks dersi veren 2007 Suriye boks şampiyonu da ülkesini her gün özlediğini söylüyor. Ondan boks öğrenmeye gelen çocuklar, enerjilerini atıyorlar ve sosyalleşebiliyorlar. Tüm bu çabaların ve değişken dinamiklerin ortasında, istikrarlı bir yoksullaşma mevcut. 46 yaşındaki Mehmet Çetin, tarihi Sabah Han’da 20 senedir kurulu vitrininde meyve-sebze satıyor. O günün gazetesinden “Ekonomik sıkıntı geçecek” haberini okurken görünce fikrini soruyorum. “Geçmeyecek tabii ki de” diyor. Neden o gazeteyi okuduğunu sorduğumdaysa, alışkanlıktan ötürü olduğunu aktarıyor. “Suriyeliler gelince bizim işler bitti. Türk müşterilerim olmasa, burada bir gün daha duramam. Bilmiyorum, ne yapacağız, ne olacak memleketin hali” diyor.

Sabahları artık herkes falafel dürüm yiyor

Çarşıda kucağında bebeğiyle yürüyen, başörtüsü takmayan genç kadına yöneldiğimde, Suriyelilerin Kilis’teki varlığı hakkında, konuyu o ana kadar pek de bakmadığım bir açıdan ele alan bir yorumla karşılaşıyorum. “Biz iyi tarafından görmeye çalışıyoruz ve çok da memnunuz” diyor 30 yaşındaki Hatice Tekkanat. Aslen Gaziantepli olduğunu ve 10 yıldır Kilis’te yaşadığını söyleyen Tekkanat, Kilis’te okuduktan sonra burada kalıp Türkçe öğretmeni olmayı seçmiş. İlk geldiğinde Kilis’in “yabancılara kapalı” olduğunu aktaran öğretmen, “ilk dönemlerde dışarıdan gelenlere karşı önyargı vardı” diyor. “Burası benim için küçük, şirin ve güzel bir yer; nedense, batıdaki bir yere gidip geldiğimde 80’lere dönmüş gibi hissediyorum, nostaljisi hoşuma gidiyor. Ancak kiralar Suriyelilerin gelmesiyle arttı, bana yansıyan dezavantajı bu oldu. 500 liradan 1000’lere, 1000’den 2 binlere çıktı” diyen Tekkanat, “Ekonomik açıdan sıkıntı oldu ancak kültürlerin kaynaşması beni mutlu ediyor,” diyor. Eşi de, kendisi de, artık sokakların daha canlı olduğunu, şehrin daha dolu hissettirdiğini aktarıyorlar. “Irkçı yapıda bir insan olmadığım için çocuğum adına korkum yok, güvenlik adına kaygım yok. Çocuğumun Arapça öğrenmesini istiyorum. Aslında biz 80’lerde 90’larda nasıl yaşıyorsak, Suriyeliler onu geri getirdiler. Misafiri yeniden evde ağırlamaya başladık, büyüklere saygıyı bize hatırlattılar. Çocukları sevme konusunda pimpirikli değiller, gelip çocuğun başını rahatça okşayabiliyorlar” diyor. Kendisinin de artık sabahları falafel yediğini söyleyen Tekkanat, kakule baharatını da artık kahvesine eklediğini belirtiyor.

Tavuk revaçta

Sabahları falafel dürüm yeme kültürü artık zaten Kilis’te yerleşmiş. Al-Tayyib adlı ünlü tavuk lokantası öğlene kadar falafel servis ediyor ve gelen müşterilerin yarısının Türklerden oluştuğunu anlatıyorlar. Elma anlamına gelen “Tıffeha,” Kilis’in en büyük fırınının ismi. Akşam iş çıkışı saatlerinde, buraya dakikada belki 10 müşteri geliyor ve Suriyeli ekmeği olarak bilinen ince pideden alıp evine götürüyor. Tıffeha’nın da müşterilerinin önemli bir kısmını artık Türklerin oluşturduğunu ve kake adı verilen şekerli galetaları sıcak sıcak alıp ailelerine paketlerle götürmekten mutlu olduklarını görüyorum. Çarşıdaki 120 senelik aktar dükkanında 25 yıldır esnaflık yapan Ahmet Kudamacı, alınan baharatlarda da değişiklikler olduğunu anlatıyor. Mesela mlukiyeh adlı bitki, Suriye mutfağının olmazsa olmazı. Yazın tazesinden kavurma yemek yapılan mlukliyeh, kışın baharat olarak yemeklere ekleniyor. “Sağımızda solumuzda Halepli arkadaşlar var artık, Arapça bilmediğimiz için bir şekilde alışıp anlaşmaya çalışıyoruz” diyen Kudamacı, kör ve babunaj isimli bitkisel bir otun da artık çok sık satıldığını söylüyor. Neredeyse her markette bulunabilen ve üzerinde Arapça da açıklamaları olan tenekede salam, bezelye; pakette humus, kahve ve falafel tozu, Türkiye’nin güneydoğusunda üretiliyor diyor satıcılar. Artık Kilis’te Türklerin de tenekede salam alma alışkanlığı kazandıklarını öğreniyorum. Ancak elbette bu kültür alışverişi tek yönlü değil. Suriyeliler de Türk kültürünü görüp öğreniyorlar. Özellikle yeni nesil, yani gençler, Arapça’dan çok Türkçe biliyor, kendi aralarında bile Türkçe konuşuyorlar. Sokakta naylon toplayan ve çuvalını 100 liraya sattığını söyleyen iki Suriyeli çocukla çat pat Türkçe anlaşıyoruz. Okula gitmeseler de dili sokakta öğrendiklerini belirtiyorlar. Şehirdeki tabelaların da neredeyse tamamı Türkçe. Bunun sebebi, 2019 yılında Kilis Valiliği tarafından yürürlüğe konulan bir uygulama.
Pazar, Kilis’in gözde alışveriş noktalarından. Fakat burada da hayat pahalılığı en büyük şikayet konusu.

Her hafta savaşmak için Kilis-Azez turu

Abu Cemal yalnızca 40 kilometre giderek başka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Haftanın yarısını Kilis’te, yarısını Öncüpınar Sınır Kapısı’ndan geçerek ulaştığı Azez’de geçiren Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) komutanı, her defasında içinin sıkıldığını anlatıyor. “Silahımı ve üniformamı karşıda bırakıp orada giyiniyorum. Her gidişte Kilis’e dönmek için can atıyorum” diyor 37 yaşındaki Cemal.

İlk gününde katıldı

Yaklaşık 70 bin mensubu olduğunu söylediği ÖSO’ya kurulur kurulmaz katılmış. 2011’de protestolarda sokağa çıktığı dönemde muhasebecilik yaptığını söyleyen Cemal, buluştuğumuz kafede bira olmadığı için kahve sipariş ediyor. 10 saat sonra Azez’e doğru yola çıkacak, altı çocuğunu ve eşini Kilis’teki güvenli hayata emanet edecek ve TSK kontrolündeki Azez’de kaybedilmiş bir savaşın 10’uncu yılında görevinin başına dönecek. “Evet, savaşı kaybettik” diyor başıyla onaylayarak. “Ancak ÖSO halka en başında bir söz verdi, bu yüzden benim silahı bırakmam artık imkansız. Biz savaş olsun istemedik, yalnızca protesto için sokağa çıktık ve üzerimize ateş açıldı” diye ekliyor. “Silahlanmamızın sebebi, hayatta kalma isteğimizdi.” 2017’deki Zeytin Dalı operasyonundan Türk tankları önünde poz verdiği bir fotoğrafını gösteriyor; dört sene bir insanı ancak bu kadar yaşlandırabilir. Bugünlerde aklındaki büyük sorunun, Azez’de gençleri eğitmek ve en çok da zapt etmeye çalışmak olduğunu anlatan komutan, kaybedilmiş bir savaşa neden yeni nesli dahil etmeye çalıştıkları sorusuna, çocukların paraları olmadığı için askerliğe, 550 lira maaşa mecbur oldukları cevabını veriyor. Ona göre Kilis, Allah vergisi bir vaha. Bugünlerde, tezkerenin Salı günü TBMM’de onaylanmasının üzerine, şimdi doğup büyüdüğü yer olan, Azez’e yirmi dakika mesafede yer alan, YPG-PKK hakimiyetinde perişan olduğunu söylediği Tel Rıfat’a TSK ile birlikte yapacakları operasyona hazırlanıyor.  Bu su, onun için gerçekten de hiç durmuyor.
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız