Okulu öyle özlemişler ki yatıya kalmak istiyorlar!
Yaklaşık iki yıllık aç-kapa, üzerine bir de sıkıcı mı sıkıcı evde canlı eğitim derken çocuklar hayatlarından bezmiş. Okulun ilk gününde öylesine mutlular ki... Kimisi okulda yatmak istiyor, annesi izin vermeyince ağlıyor
Bu salgın hayatımızda öyle çok şey değiştirdi ki, hem de 7’den 77’ye hemen herkeste... Söz gelimi Covid-19’dan önce okuldan kaytarmak diye bir şey vardı değil mi? Karnımız ağrırdı, bir halsizlik çökerdi, ateşimiz bile çıkardı ya!.. Yok artık öyle şeyler, bırakın onu çocuklar ders zilini bile öyle özlemişler ki, dikkatinizi çekerim teneffüs değil ders zilini! İşte ben de, okulun ilk günü çocukların bu heyecanını paylaşayım dedim.
Kapı önü mahşer günü
Sanayi Mahallesi’nde Yaşar Doğu İlkokulu’nun önüne gittiğimde, tam anlamıyla ana-baba günüyle karşılaştım. Kapının önünde çocuklarını bekleyen anneler birikmiş, kucaklarında bebekleri, eteklerinde küçük çocukları... Herkeste maske var ama mesafe hak getire... Hiç abartmıyorum kapının önünde iğne atsanız yere düşmeyecek bir sıkışıklık. Biraz da mecburiyetten, zira kaldırım daracık, yol deseniz trafik akıyor, okulun bahçesine ise veli alınmıyor. Bir yandan da öğleden sonra başlayacak dersler için ortaokul öğrencileri ve veliler birikiyor. Yani neresinden bakarsanız bakın, iler tutar tarafı yok! Belirteyim, bu okulu özellikle seçtim, kalabalık öğrencili bir okul istemiştim, bu öyle bir okul işte. İlkokulda bine yakın, ortaokulda 1200 öğrenci okuyor. Kalabalığın en önemli sebebi de bu aslına bakarsanız.
Kim kime dum duma
Ama benim derdim ne veliler, ne kalabalık... Ben derslerinden çıkacak çocukları gözlüyorum. Birkaçıyla duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini paylaşmak istiyorum. Son ders zili çalıyor, öğretmenler çok özenli ve bir düzen içinde birinci sınıftan başlayarak çocukları okul bahçesine çıkarıyor. Ta ki kapının dışına kadar bu düzen sürüyor. Sonrası kim kime dum duma... İşte bu karmaşanın içinden sıyrılıp çocuklarla konuşmaya başlıyorum.
Eba’yı hiç sevmemişler
“Nefes alamayınca oksijen de alamıyoruz”
“Çok yordu beni bu öğrenciler!”
Aman nazar değmesin!
Yedi yaşındaki Davut Kardaş okulun kapısından çıkar çıkmaz maskeyi de çıkartıyor. Gülüyor ve hemen hepsi çürük dişleri ortaya çıkıyor, nasıl sevimli bir surat sormayın. “Çok mu sıkıldın maskeyle?” diyorum, “Evet” diyor gülerek. “Ne oldu bu dişlere, fareler mi yedi?” diyorum, o hep gülüyor! Annesi bölüyor, “Kardeşini anaokuluna yetiştirmemiz lazım, geç kaldık” diyor. Ne fotoğraf çekebiliyor ne de bu sürekli gülen küçük adamla şakalaşabiliyoruz. Bu arada kapıdan maskesini indirmiş bir çocuk çıkıyor... Gözleri boncuk boncuk Abdullah Emir Akın, birinci sınıfa gidiyor. “Öğretmeniniz, ‘O maskeleri sakın aşağıya indirmeyin’ demedi mi?” diye giriyorum sohbete. “Dedi” diyor gülerek... Üstüne üstüne gidiyorum şakasına... “Sen okulda ellerini de yıkamamışsındır, değil mi?” diyorum, o da aynen devam, “Hayır yıkamadım!” Peki ya dezenfektan kullanmış mı? Tabii ki hayır! Fotoğraf için izin istiyorum annesinden, cevap şaşırtıcı, “İnanın çok nazar oluyor. Bu yüzden istemiyorum.” Ben ikna etmeye çalışırken, Abdullah da “Hadi anne, bana nazar değer gidelim” diyor, hala gülüyor...
“Okulda okumayı kolay öğreniyoruz”
İncecik, kibar mı kibar bir kız çocuğu Berra Eser, ikinci sınıf öğrencisi. O kadar mutlu ki okullar açıldı diye, konuşurken heyecandan sesi titriyor. “Okulu çok özledim, çünkü okulda okumayı kolayca öğreniyoruz. Evde öyle olmuyor” diyor. Sınıf kalabalık mı peki? Cevabı: “Bayağı öğrenci var, yan yana oturuyoruz. Ama bugün İngilizce öğretmeni geldi. Ne güzel İngilizce de öğreneceğiz.”
“Çok korktum okullar açılmayacak diye...”
Hem mutluluk hem endişe var
Trafik adım adım
Okul boşaldı, kapının önü de... Saat henüz 13.00, tam gün eğitim veren bir ilkokula gitmek istiyoruz. Hemen yakında bir tane olduğunu biliyorum, çünkü yeğenim orada okuyor. Sanayi Mahallesi’nden Güzeltepe çok uzak değil ama öyle bir trafik var ki! Bir taksi buluyoruz, adım adım gidiyoruz. Yaklaşık 30 dakika sürüyor taş çatlasın 5 kilometrelik yol. Şaşırılacak bir şey değil rakamlara bakarsanız. İstanbul’da bugün 2 milyon 696 bin öğrenci ders başı yaptı. Siz buna 154 bin 407 öğretmeni de ekleyin. Üstelik ilkokula giden kaç öğrenci varsa en az bir tane de veli var yanında bugün. Trafik olmasın da ne olsun?
“Okulda yatmak istiyoruz”
Zar zor varıyoruz Şehit Kubilay İlköğretim Okulu’na... Okul rengarenk, kırmızı, pembe, mavi, yeşil, sanki gökkuşağı! Tam çocukların seveceği gibi... Kapının önünde izdiham yok, sebebi yandaki genişçe park. Veliler orada toplanmış. Her şey biraz daha düzenli. Bu rengarenk okulun önünde turuncu formalı şeker mi şeker, biri kız, ikisi erkek üç çocuk velileriyle birlikte bekliyor. Üçü de anaokulundan beri arkadaşlar. Ben daha sormadan altı yaşındaki birinci sınıf öğrencisi Nefes Kalkan, “Gözlerim yaşarıyor eve gideceğim diye. Eve gitmek istemiyorum, okulda yatmak istiyorum, ama annem izin vermiyor” diyor. Diğer iki çocuğa dönüyorum, “Siz de mi okulda yatmak istiyorsunuz?” diye soruyorum. “Evet” diyor Rüzgar Emrullah Akın ve Ali Kemal Özyılmaz. Rüzgar maskeyi çıkarmamış hala. “İndirsene maskeni açık havadayız artık” diyorum, indiriyor, bir bakıyoruz ki yüzü kıpkırmızı. Hiç çıkarmamış gün boyu.
“Maskemi azıcık çıkardım ama...”
Ali Kemal’e dönüp soruyorum, “Peki sen hiç maskeni çıkardın mı?”, “Azıcık çıkardım ama nefes almak için” diyor. “Bugün nasıl geçti?” diye soruyorum hepsine birden, Nefes atlıyor yine, “Bümbüyük iki sayfada çizgi çalışması yaptık. Bir sayfa yan çizgi, bir sayfa düz çizgi... Çok yorulduk ama olsun, okul çok güzel.” Sonra yine tekrarlıyor: “Öğretmenimizi çok özledik. Ondan ayrılmak istemiyoruz.” Merak ediyorum bu kadar sevilen öğretmeni, ismini soruyorum çocuklara, Emir Kütük’müş. O zaman öğreniyorum ki, meğer onlar bu okulda okumuyorlarmış, Emir Hoca onların şu an okuduğu okuldan tayin olmuş bu okula müdür olarak. Çocuklar onu ziyarete gelmişler. Şimdiki öğretmenleri Nigar Sinem’i de çok seviyorlar, ama Emir Öğretmen’in yeri bir başka. Onları öğretmenleriyle baş başa bırakmak üzere vedalaşıyorum.