Pazartesi gülenler salı günü ağlıyordu!
Dolar uzaya gidecek diyorlardı, pazartesi günü millet Kapalıçarşı’da döviz bürolarının önünde kuyruk olmuştu. Elinde neyi var neyi yok dolara yatırıp, ‘parasının ölmemesini’ isteyen herkes... Sadece birkaç saat sonra yeni önlemler açıklandı, ekran karşısında 11 lirayı görünce donup kaldı...
İki günde 2 lira daha yükselince dolar, dedim ki, serbest piyasanın kalbinin attığı Kapalıçarşı’ya gideyim, kafamda onlarca soruyla birlikte... Bu kararı pazar günü almıştım, bir gazeteci olarak aldığım en doğru kararlardan biri olduğunu bu izlenimi yazarken daha iyi anlıyorum. Kimisi için kabusa dönen, kimisi için bir ferahlama olan iki gün geçirdim Kapalıçarşı’da. Birbirinin tam tersi iki gün! Tıpkı bir aksiyon filmi gibiydi. Trajikomik bir şey söyleyeyim size önce... Paran varsa da derdin var, yoksa da derdin var.
Dolar 17.90 TL, kuyruk uzun mu uzun!
Pazartesi saat 15.00 gibi Kapalıçarşı’nın Mahmutpaşa Kapısı’ndan girdim içeri. Bir hafta önce Sultançiftliği’nde Halk Ekmek kuyruklarında olan ben, bu hafta da benzer bir kalabalıkta buldum kendimi. Bu kez kuyruk, dolar alma kuyruğu! Hemen bir baktım dolar ne kadar diye, 17.60... Maaşından 1.000 lirayı arttırıp gelen de orada, hali vakti yerinde tomarla parayla geleni de. TL satıp dolar alacaklar. Kimisi bir aylık kirasının yarısını böyle çıkarmak derdinde, kimisi parasına para katmak. Ama çoğunluğun tek derdi var, hayat pahalılığında kuşa dönen gelirini birazcık koruyabilmek. Daha öylece dolanırken, 10 dakika ya geçti ya geçmedi, tekrar bir baktım, dolar olmuş 17.90…
Kara torbalı adamlar
Foto muhabiri arkadaşımla, çarşının içindeki sokaklarda dolanıyoruz. Gözüme birkaç adam takılıyor... Bir ellerinde telefon, diğer ellerinde içi havluyla sarılı dolarların olduğu kara pazar poşetleri, bir yandan dolar ve euro'yu takip ediyorlar, bir yandan telefonda konuşuyorlar. Daracık bir sokağın başına geliyoruz. Sokak kalabalık ama girişi fermuarlı bir naylonla kapatılmış. Tanımadıklarını almıyorlar içeri. Ayaklı altın borsası dedikleri yerdeyiz.
Hazır, tam, yumoş!.. Ne diyor bu adamlar?
İçeriden bağırış çağırış sesler geliyor, “İki kilo hazır var!”, “Üç kilo hazır var!”, “Hazır var, hazır var!” “Hazır ne ola ki?” Soruyorum, 24 ayar altınmış! Bir bakıyorum telefonumdan, gramı 1.030 TL. Adam 3 kilo dedi yahu!.. 3 milyon TL ediyor... Bir hafta önce Halk Ekmek kuyruğunda bir hanım bana sormuştu, “Altın düşer mi?” diye, oradan hatırladım, o gün 800 TL’ydi. Ben aradaki o müthiş artışa değil de, o dar sokaktaki alışverişin miktarına takılmış durumdayım. 2 milyon TL, 3 milyon TL havalarda uçuşuyor! “Ya, millette böyle para mı var, bu nasıl bir dünya?” diye afallamış düşünürken, öğreniyorum ki bu alışveriş döviz büroları arasındaki alışverişmiş. Yani sade vatandaşın değil. Hazır gelmişken, ayaklı döviz borsasına da uğruyoruz. Az öncekine benzer bir sokaktayız. İçeriden, “Tam var, tam!” diye sesler geliyor bu kez. Sanki yabancı bir ülkede turist misali şaşkın şaşkın bakıyorum... “Tam altın mı?” diye soruyorum yakındaki kuyumculardan birine, gülüyor... “Yok burada dolara ‘tam’ denir” diyor. Niye dolara dolar demiyorlar anlamadım. Soruyorum. “Henüz euro’ya geçilmeden önce 1 dolarla 4 mark alınabiliyordu. Bu yüzden de dolara tam, marka çeyrek deniyordu. Bu tanım o zamandan kaldı” diye anlatıyor ki, kulağıma garip bir ses daha çalınıyor. “Biri ‘Yumoş ne kadar?’ mı dedi?” Gülme tuttu, ama sorup öğreniyorum. Euro’nun adı burada ‘Yumoş!’ Neymiş, ‘hazır’ 24 ayar altın, ‘tam’ dolar, ‘yumoş’ euro!.. O sokağa girip konuşmamız da mümkün görünmüyor, her konuşma hamlemde adamların yüzü geriliyor. Fotoğrafçı arkadaşıma terslenmeye başladılar bile. Zorlarsak kavga çıkacak.
Halk Ekmek değil, dolar kuyruğu!
Biz de ayaklı olmayan, bildiğimiz döviz büfelerinin bulunduğu sokaklardan birine giriyoruz. Çavuş Döviz’in önünde inanılmaz bir kuyruk, ikişer ikişer alıyorlar sıradakileri. Ne hikmetse diğerlerinden daha kalabalık. “Alış satış arasındaki makas düşük ondan” diyorlar ama belli ki bu işte de marka olanlar var! Kuyruktakilerle sohbete başlıyorum. İlk hamlelerim boşa çıkıyor, konuşmak istemiyorlar. Bayağı yaşlı bir teyze takılıyor gözüme, şansımı deniyorum. 82 yaşındaki Aynur Saydam Atabozkurt, yarım saattir kuyrukta bekliyormuş bu yaşında... Almancıymış, 1963’te gitmiş Almanya’ya. Orada bir market açmış, gayet de iyi kazanmış. 35 yıl sonra yurda dönmüş. Burada olmasının sebebini soruyorum, “1.000 euro alacağım. Bari bundan sonra paramı koruyabileyim diye. Geçen hafta 100.000 TL’ye 2.000 euro fazla alabilirdim. Ama geç kaldım” diyor... “Durumunuz iyi yani?” deyince ben, “Hamdolsun” deyip ekliyor: “Haklısınız, benim durumum iyi. Ama ben vatandaşın haline kahroluyorum. Tek kişi olmama rağmen 100 lira su faturası geliyor. Çoluğu çocuğu olan, tenceresini nasıl kaynatacak, nasıl çamaşır yıkayacak, nasıl ısınacak? Ahlaksızlık mı yapacak, hırsızlık mı yapacak çocuğunu doyurmak için?.. Allah ehl-i imanın yardımcısı olsun!”
“Eminim, dolar artık asla düşmez!”
Sıra Aynur Hanım'a geliyor. Hemen arkasında kuyumcuda çalışan bir genç var. Altın almaya gelmiş. “Millet altına, dövize hücum ediyor. Uçup gidiyor fiyatlar” diyor. “Peki niye böyle?” diye soruyorum, “Çünkü biri susmuyor. Bütün dünya faiz artırırken, biz indiriyoruz. Enflasyon aldı başını gitti. Milletin alım gücü çok düştü. Görüyorsunuz Edirne’yi... Bulgar'ı, Yunan'ı marketleri boşaltıyor, benim vatandaşım yutkunuyor. Hesap ortada, şu anda 40 gram altın 40.000 liradan fazla. Ben iki ay önce bu paraya 80 gram altın alabiliyordum” diyor 34 yaşındaki Mesut Demirbilek. Bizim sohbete kulak misafiri olan 45 yaşındaki Azim Bey, “Diyorlar ki, ‘Ekonomik kurtuluş savaşı veriyoruz. Bütün paranızı TL’ye çevirin.’ Tamam çevirelim de, sen de bir önlem al, biz inanıp güvenelim ki, çevirelim. Ama hiçbir şey yapılmıyor. İşte bu sebeple bu kuyruktayız” diyor. O da dolar almaya gelmiş, hem elindeki parayı korumak hem de biraz kazanç sağlamak için... Devam ediyor, “Param TL mevduattaydı, bozdurdum geldim buraya... Biraz altın aldım, şimdi cebimde kalan 2.000 TL ile de biraz dolar alacağım.” Ben sanki içime doğmuş gibi, “Dolar çok yükseldi, doğru olur mu bu kurdan almak” diye soruyorum. Çok emin kendinden, “Dolar artık düşmez, Türk parasının değeri kalmadı, bitti. Fakirleştik biz hanımefendi, dolardan başka alternatifimiz kalmadı” diyor.. Sonra mesleğinden örnek veriyor, “Hurda demirin kilosu 1.5-2 liraydı, şimdi 6.5 lira. Artık iş yapamıyoruz. Bu fiyatlara kim iş yaptıracak?” diye içini döküyor.
“Param ölmesin” dedi, 18 liradan dolar aldı
Kuyrukta yaşlıca bir bey var. Türkiye’de belli bir yaşı geçenin kriz tecrübesi olmaması mümkün mü, en az üç-beş krizi hatırlar. 79 yaşındaki Hıdır Şahin tahmin ettiğim gibi emekli. Soruyorum, “Hiç böyle zor bir dönem atlattınız mı?” Hiç düşünmeden, “Yok, böylesini hiç görmedik kızım. Paramız iki-üç ayda yarı yarıya değer kaybetti” diyor. Euro almaya gelmiş o da, “Ama çok yüksek, doğru mu almak?” diye soruyorum ona da. “Öldü ama paramız, kalanı bari ölmesin diye alacağım. Görmüyor musunuz, her dakika artıyor” diyor. 2.600 lira olan emekli maaşından biriktirdiği kadar biriktirmiş, 2.000 euro alacakmış. Ben tedirginim, “Ya düşerse, emin misiniz? Çok geç kalmadınız mı euro almak için?” diye diretiyorum. Şöyle bir an duruyor, “Öyle söyleme ne olur kızım! Düşmez, düşmez... Gerçi Tayyip’ten başka kimse bilemez düşer mi düşmez mi, dün konuştu yine arttı euro” diyor ve sonra kendi kendini ikna eder gibi tekrarlıyor; “Düşmez, artar artar!”
“TÜSİAD ve yavruları deyince dolar fırladı”
Hıdır Amca’nın hemen arkasındaki orta yaşlı bir bey giriyor söze, bayağı sinirli olup bitenlerden. “Cumhurbaşkanı dün ne dedi? ‘Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz! Benden başka bir şey beklemeyin. Ey TÜSİAD ve yavruları, bizimle mücadele edemezsiniz’ demedi mi? Dedi ve ne oldu? Dolar arttı, altın arttı. Demek ki daha da artacak” diyor. İsmini vermiyor tabii... Malum sebeplerden!
"İnsanlar bir kalemi ikiye kesip veriyor çocuklarına"
Bizi dinleyen bir çiftle göz göze geliyorum tam o sırada. “Siz de mi alacaksınız?” diye giriyorum sohbete. Esenyurt’ta esnaf olan Alaaddin Bey, “Dolar borcumuz vardı. Bugün 50.000 TL ediyor. Dolar alıp borcumuzun bir kısmını ödeyeceğiz” diyor. Canı çok sıkkın tabii! Kırtasiye ve bakkal bir arada küçük bir dükkanı varmış. “Artık ayakta durmamız çok zor. Bir defterin bana gelişi 5 lira, üzerine 1 lira koyup satmaya çalışıyorum, onu alırken bile zorlanıyor insanlar... İki çocuğu olanlar, bir kalemi ikiye kesip veriyor çocuklarına. Satışlarımız yarı yarıya azaldı. Millet ne yapsın, çocuğunun karnını mı doyursun, kalem mi alsın?” diyor üzüntüyle ve ekliyor: “Ne dediğimi anlamak için bir gün Esenyurt’a gelip, Halk Ekmek kuyruğuna bakın. Sabah 5.30’dan öğlen 3’e kadar hep kuyruk.” Soyadını soruyorum, “Versem ne olacak? Gelecekler ceza yazacaklar. Bir de onunla uğraşmayayım” oluyor cevabı. Bizi dinleyen eşi adını bile vermiyor, kocasının bu kadar konuşması bile onu tedirgin etmiş belli.
“Eniştemizdir ama böyle kriz görmedik”
Uzun süredir sohbetleri dinleyen ve Kapalıçarşı’da halıcılık yaptığını söyleyen 62 yaşındaki Sevdin Soğukduran, “40 senelik halıcıyım, hiç böyle bir şey görmedim. İşler sıfırlandı. Eskiden en azından Amerikalılar gelir halı alırdı. Şimdi her yer Arap ama Araplar halı almıyor. Milletimize Allah yardım etsin. Tayyip Bey bizim eniştemizdir ama kusura bakmasın, böyle kriz görmedik” diyor. Anlaşılacağı üzere Sevdin Bey Siirtli. İsmini verdi ama o da fotoğraf istemedi.
"Kafayı yiyoruz, dolar da tutulmuyor altın da...”
Sohbete daldım, doları unuttum. Bakıyorum, 18.10 lira olmuş. Döviz bürolarında çalışanlara soru sormak için hamle yapıyorum. Hiçbiri konuşmak istemiyor. Hem keyifleri yok hem de işleri çok. Tam vazgeçecekken biri konuşuyor ama burnundan soluyarak, “Kafayı yiyoruz burada, fiyatlar dakikada oynuyor. Dolar da tutulmuyor altın da...” diyor. Bir tüyo alayım bari, “Ne yapmak lazım peki?” diye soruyorum. Sinirle bakıyor, “Bilsem kendime yaparım” deyip, ne ismini ne soyadını veriyor. Ve “Tamam bu kadar” diyerek kesiyor.
“Doların gerçek değeri 9-10 lira olmalı”
Herhalde konuşacak birini bulurum umuduyla dolanmaya devam ediyorum. Döviz büfelerinin arasındaki bir kuyumcuda deniyorum bu kez şansımı. Bu sefer oluyor. Kuyumcu Mustafa Menderes 60 yaşında. Bugüne kadar böyle bir şey yaşayıp yaşamadığını soruyorum ona da... 2001’i hatırlatıp başlıyor anlatmaya: “O zamanlar daha paramızdan altı sıfır atılmamıştı. 1 dolar 600 liraydı. Ahmet Necdet Sezer, Ecevit’e Anayasa kitapçığını fırlatınca bir günde tam 1.288 liraya çıkmıştı. Şimdi ise birkaç haftada aynı şey oldu. O zamanki belki normal olabilir, ama şimdi yaşadıklarımız hiç normal değil. Bir anormallik var. Doların 9, hadi bilemedin 10 lira olması gerekiyor.” Hemen soruyorum, “Düşer mi peki?” “Düşer ama insanlar panik yapıyor, panik alımlarıyla daha da fırlıyor dolar. Böyle giderse 22-23 liralara çıkabilir. Bu artış biraz da insanların hatası. Sakin olmakta fayda var” diyor Mustafa Bey.
"Sakin olan kazanır"
Sonuçta kuyumcu dükkanındayım, “Peki ya altın? O kaç lira olur?” diye soruyorum, cevap tecrübeli bir diğer kuyumcudan geliyor. 49 yaşındaki Ahmet Çakar, “Cuma günü altının gramının 1.000 lira olacağını tahmin ediyordum, tahminim tuttu. Bugün 1.030 lira” diyor. Peki ya bundan sonrası?.. “Bundan sonrası tamamıyla hayali bir öngörü olabilir. Ama bu fiyatlardan ne altın, ne dolar, ne de euro alınır. Vatandaşlar piyasanın sakinleşmesini beklesinler. Şu anda anormal bir durum var. Herkes yatırım amaçlı altın almaya başladı. Çeyrek altın 1.670 lira oldu, daha geçen ay 800 liraydı. Aslında bugün piyasada daha düşük fiyatlar bekliyorduk, ama dünkü konuşmadan sonra agresif bir artış oldu” diyor ve bir kere daha uyarıyor: “Sakin olan kazanacak. Ben piyasanın alevlenip durulacağını düşünüyorum. Türk parasında kalıp döviz ve altının düşmesini beklemekte fayda var.”
“Dolar uzaya kadar gidebilir!”
Bu kez kuyumcunun yanındaki döviz büfesine girmeden önce doları bir kontrol ediyorum, 18.10 olmuş, euro ise 20.20... Fiyatlar arttıkça kuyruklar uzuyor mu ne? Büfenin önü tıklım tıklım. Kuyruktakilerden izin isteyip giriyorum içeri... 15 senedir bu işi yaptığını söyleyen Hasan Aksoy, “Kredi çekip dolar alanlar var. Hatta bireysel emekliliğini bozup dövize yatıran var. Ve talebin sonu gelmiyor” diye giriyor söze. “Nerede durur peki? Öngörünüz nedir?” diye soruyorum. Cevabı o anki durumu özetler cinsten: “Uzaya kadar gidebilir. Öngörülecek bir durum yok, çünkü bu işin matematiği kalmadı.”
Büfeler kapandı, millet kapı önünde rica minnet...
Saat 5 oldu, döviz büfeleri birer birer kapanıyor. Millet panik halinde kapıları zorluyor. Atlas Döviz’in kapısını kilitlemişler, içeride birkaç müşteri var... Kapıya gelenleri geri çeviriyorlar. Bir genç rica minnet, “Ne olur dolar almam lazım” diye ısrar ediyor. Dayanamayıp alıyorlar, arkadan gelen iki kişi ise kapıda kalıyor. O ısrarcı gence, “Neden bu kadar acil dolara ihtiyacın var?” diye soruyorum, o kendini içeri atmakla meşgul, cevap vermiyor. Kapıda kalan diğer iki kişiyle sohbete başlıyoruz. “Alacak mısınız, satacak mısınız?” diye soruyorum önce, sorma dercesine başlıyor 40 yaşındaki Diyarbakırlı Rauf Kaculu, “Alacağız... Geçen hafta bacanağımın 5.000 doları vardı. ‘Yeterince yükseldi satmak lazım’ deyip sattı 15 liradan, ama bugün dolar 18 liraya çıkınca, şimdi çok pişman, tekrar alacak. Adamın 15.000 lira zararı var. Çok yanıldık” diye dertleniyor. Tekstilci Rauf Bey’in yanındaki bacanağına dönüyorum. Soruyorum ama öyle bakıyor, panikten mi acaba? Yok Suriyeliymiş, Türkçe bilmiyor Muhammed İbrahim... Daha fazla konuşmakla vakit kaybetmek istemiyorlar, kapıdan girecekleri bir döviz büfesi aramak için koşturuyorlar.
Sabahki paniğin ardından, gece şoku
Saat 17.30 oldu, açık kapısı olan büfe kalmadı gibi... Bakıyorum ışıklı ekranlara dolar 18.25 civarında. Çarşıdan çıkıyorum, 15-20 dakika sonra Doğubank’ın hemen karşısındaki döviz büfesinin panosuna bakıyorum, dolar olmuş 18.50! Yorgun argın, karamsar, kafam karışık eve dönüyorum. Hani “Neyse ki param yok da kafam rahat” diyecek hale geldim! Eve geldiğimde saat 19.30... Yemek yiyorum, sonra TV’yi açıyorum. Donup kalıyorum! Dolar 15 lira mı? Gözümü ovuşturup bakıyorum, yok doğru 15... Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorum, Cumhurbaşkanı açıklama yapıyor. Kabaca bir faiz artırımı ama adı kur korumalı TL vadeli mevduat... Yani TL faizinin üzerine kur farkı ödenecek. Dolar hızla düşüyor, 13, 12, 11... Aklıma ilk gelen o 2.600 lira emekli maaşını biriktirip 2.000 euro alan amca oluyor! Sonra o gün yemeyip içmeyip parasını 18 liradan dolara yatıranlar... Birkaç saat önce kapıdan dönenler meğer ki şanslı olanlarmış! Ya 18.50’den son anda varını yoğunu dolara ya da altına yatıranlar? Altın kaç lira diye bakıyorum, 700’lerde!.. Ben onlar için bu kadar daralmışken onlar kim bilir ne halde? Böyle birilerinin büyük vurgunlar yaptığı, dünya ekonomi tarihinin sayılı günlerinden birinde, tam döviz ve altın piyasasının kalbinde olmaya kalp dayanmazmış bunu anlıyorum. Panik ve öngörüsüzlüğün nasıl korkunç bir şey olduğunu da...
Her şey tersine dönmüş
Salı sabahı TV’nin önünde kur ve altın fiyatlarına bakıyorum. Biraz yükselmiş, dolar 13, euro 15, altın 800 lira civarlarında... Alış-satış rakamları arasındaki makas ise açık mı açık... Millet hala kararsız, özellikle de bankalar ve döviz büfeleri makası açarak kur riskine karşı zararı asgariye indirmeye çalışıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin öğlen 2’deki açıklamasını bekliyor herkes, zira kimse tam anlayabilmiş değil kur zararını telafi edecek bu TL mevduat hesabını.
Gurbetçinin şaşkınlığı
Ben açıklamayı beklemeden evden çıkıyorum. İstikamet yine Kapalıçarşı... Mahmutpaşa’dan yukarıya çıkarken etrafa göz gezdiriyorum, döviz büfelerinin hemen hepsi bomboş. Dünkü kalabalığa göre in cin top oynuyor ortalıkta. Kapalıçarşı’nın girişine geldiğimde ise durum farklı, büfelerin önü bir önceki güne göre daha az olsa da yine kalabalık. Alım-satım yapanlar az, çoğunluk öyle bekliyor. Gençten birine yaklaşıp “Ne bekliyorsunuz?” diye soruyorum. “Euro’nun biraz da olsa yükselmesini... Ben euro bozdurmaya geldim” diyor, kendimi tutamayıp “Biraz geç kalmadınız mı?” diyorum. Meğer Almanya’dan dün akşam gelmiş, “Ben uçağa binerken euro 20 liraydı, uçaktan indiğimde ise 15 lira! Sinop’ta ev alacaktım, bütün hesaplarım altüst oldu. 25.000 euro bozduracaktım, 100.000 lira zarardayım” diyor acı acı. Gurbetçi ya herhalde ismini söyler diyorum, yok söylemiyor!
Döviz büfelerinin önünde donup kalmış insanlar
Bakıyorum herkesin elinde cep telefonu, hepsi hesap yapıyor. Panoya bakıyorum, dolar 13.90, euro 15.35. Dün bu rakamların yerinde 18.25 ve 20.30 yazıyordu. İki arkadaşın yanına yaklaşıyorum, “Almak mı satmak mı istiyorsunuz?” diye soruyorum bu kez. Kararsızlar... 55 yaşındaki kaynak ustası Ahmet Koç, “Elimizde 1.200 dolar var, daha fazla zarar etmemek için satalım diyoruz. 11 lirayken almıştım, kardan zarar etmek istemiyorum. Ama bir taraftan da ‘Ya biraz daha çıkarsa’ diye böyle kaldık. Kendimizi enflasyona ezdirmemek için mecburen elimizdekini dövize yatırmıştık. Aslında bir haftadır, 18 liradan düşer, olmadı 19 liradan düşer diye düşünüyordum. Dün gelip bozduracaktım ama üşendim evden çıkmaya, işte böyle oldu” diyor üzgün. “Ne olur bundan sonra sizce?” diye sorunca arkadaşı 57 yaşındaki Ömer Sazan, “Vallahi bu iş kumara döndü. Ekonomistler bile bilmiyor ki ne olacağını, biz nereden bilelim” diyor. Biz konuşurken dolar biraz daha düşüyor, 13.30’a geldi. O sırada yanımızdan dün gördüğümüz kara torbalı adamlardan ikisi geçiyor, biri diğerine “Bittik abi” diyor. Konuşmak istiyorum, öyle sert bakıyor ki, hiç üstelemiyorum. O sırada bir başka vatandaş arkadaşına “Memleket için çok iyi oldu” diyor. Hala kafalar karışık ama dünkü panik yok, belirsizlik ise hala sürüyor.
Tazminatını yakan emekli: “Ben bir salağım!”
Hemen ileride orta yaşlı biri, yüzü kararmış, öyle döviz büfesinin karşısına geçmiş, bakıyor. Dalmış gitmiş... Ben yanına yaklaşır yaklaşmaz konuşmaya başlıyor: “İşten çıkartılmıştım, 124.000 lira tazminat almıştım, o para o zaman 12.000 dolar ediyordu. Dolar 10 lira civarındaydı. Ben bankaya TL mevduata yatırdım. Her ay 1.600 lira kadar gelir geliyordu. Daha doğrusu gelecekti. Baktım dolar yükseldikçe yükseliyor, 18 liradan 6.700 dolara çevirdim. Dolar 22-23 lirayı bulur dendiği için... Dolar şimdi 13 lira. Artık 124 bin liram yok. İnanılmaz zarardayım. Param bir gecede 87 bin liraya düştü. Ben bir salağım! Kendimi çok salak, çok aldatılmış hissediyorum.” Ne diyeceğim ki şimdi! Susuyorum... İsmini vermeyen ve kahrolan bu bey 62 yaşında. Kalan ömrünün garantisi olan para işte böyle hiç olmuş. Salı günü, Kapalıçarşı’da onun gibi pek çok vatandaş var, kahrolmuş, kendine lanet eden...
“Sakin olun, doları 13’ten satın, 11.5’ten alın”
Aklımda Ahmet Çakar var. Hani bir gün önce söyledikleri tutan kuyumcu... Doğruca ona gidiyorum. Kapıdan girer girmez gülümsüyor, “Gördünüz mü?” dercesine... “Peki bundan sonra ne olacak?” diyorum. Hemen cevaplıyor, “Şimdi döviz ve altın satmak için ideal zaman. Doları 11.5 lira, altını da 650-700 lira seviyelerine geldiğinde yeniden alabilirsiniz. Piyasadaki agresif hareketler yavaş yavaş dinecektir. Yarından itibaren sığ bir piyasa olur. Dolar 12’ye geriler. Sabırlı olun.” Tam bitirdi sanırken ben, tekrar başlıyor konuşmaya, “Buraya geçen hafta 3 milyon TL ile gelenler oldu. ‘Almayın düşecek’ dedim, güldüler... ‘Sen öyle san, 25 lira olacak dolar' dediler. Müthiş zarar edenler var.” Pazartesi gülenler, salı günü ağlıyor Kapalıçarşı’da... Kimisi bireysel emekliliğini dolara gömdüğü için, kimisi kredi çekip altına yatırdığı için, kimisi elindeki euro’yu biraz daha yükselir diye tuttuğu için. Kimisi ise her gün ağlıyor, Halk Ekmek kuyruklarında. Kriz bitmiş değil, kriz milyonlar için sürüyor. Birileri ise çok ama çok kazanıyor! Bir gün bu olup bitenleri kitaplar yazacak ama şunu söyleyeyim, ben bu insanlarla Kapalıçarşı’da iki günü birlikte geçirdim. Kararsızlık, panik, yarını görememek ve sonrasında da çakılmak neymiş artık biliyorum.•