Sanatın etik sınırı nerede başlar, nerede biter?

Twitter’da Timur Çelik’in Kabil Havaalanı resimleri tartışma yarattı. Sanatçının yaptığı acının teşhiri yoluyla bir tür duygu sömürüsü mü; güncel bir trajediye sanatçı yorumu mu? Peki bu durumda Van Gogh, Picasso’nun Guernica’sı, Goya’nın 3 Mayıs Katliamı da mı “trendlerden beslenmiş” oluyor?

Kahraman Çayırlı
Berlin’de yaşayan, Türk ressam Timur Çelik’in geçen günlerde, Kabil Havaalanı 1 ve Kabil Havaalanı 2 isimli iki tablosunu Twitter hesabı üzerinden paylaşmasıyla başlayan tartışmalar sürüyor. Bazı Twitter kullanıcıları Çelik’i tabloyu çok erken paylaştığı, bahsi geçen tablonun acının teşhiri yoluyla bir tür duygu sömürüsü olduğu sebebiyle eleştirirken, eleştiriler bir süre sonra sanatçıya yönelik bir tür Twitter lincine dönüştü. İkiye ayrılan Twitter kullanıcıları, sanatın ve sanat etiğinin sınırlarını kamuoyuna yeniden sorgulatırken biz de bu hususu sanatçının kendisiyle, küratörlerle, akademisyenlerle ve sanat yazarlarıyla konuştuk. Eserlerinde toplumsal acıyı ve insanlık trajedisini temsil eden sanatçının ve sanatın etik sınırı nerede başlar, nerede biter?

“Bu iki tabloyu yapma nedenim bir hissetme”

- Ressam Timur Çelik Bu iki tabloyu yapmaya nasıl karar verdiniz? Ben o sahneyi gördüğüm zaman, inanılmaz bir şekilde, aklım yok oldu. İnsanların öleceklerini bildikleri için bir an önce havaalanına giden araçlara binip oradan kaçma duygusu, tabii ki korkunç bir dram. Gümüşhaneliyim ama Berlin’de yaşıyorum. Bu bir hissetme diyelim. Bir ressam için inanılmaz bir görüntü. Ben orada bir motif kullanmadım, ekstra acıklı bir şey yapmadım. İnsanların ölümden kaçıp, ölüme yaklaşma anı bu. Goya’nın son dönem resimleri gibi. Twitter’daki size yönelik linç için neler söylemek istersiniz? Nasıl saldırdılar, “vampir” diyenler, küfredenler… Çok acı bu. O insanlara şaşırdım, o insanlar için üzüldüm. Sanatın sınırı sizce var mı? Sanatın nerede başladığına, nerede bittiğine onlar karar veremez. Bir şey sanat eseri mi değil mi ona daha ben de karar veremem. Sen sanatçı olabildin mi olamadın mı? Sanat kuramcısı, yazar seni yerden yere vurur, o bile yüzde yüz haklı olmuyor. Her zaman karşı uç oluyor. 

“O resmi evime asıp yaşayabilirim”

- Ferhat Özgür / Sanatçı-akademisyen “Timur Çelik güncel ve evrensel bir travmayı, renk, kompozisyon, denge gibi resme özgü öğelerle aktararak bizleri bir duyarlılığa davet etmiş. O resmi evime asıp yaşayabilirim. Resmin içeriğinden kaynaklı yorumları yapanlar, sanata yönelik nefretlerini göstermek için bahane arayanlar. Hadi resmi geçtik, basın fotoğrafçılığını da travma teşhirciliği diye silelim mi yani? Avrupa’da neredeyse 19. yüzyılın tümüne hâkim olan Toplumsal Gerçekçilik akımını nereye koyacağız? Güncel bir trajediyi resmetti diye Van Gogh’un Patates Yiyenler’i de (1895) “trendlerden beslenmiş” oluyor. Uccello’nun San Romano Savaşı (1435), sokakta yaşayan evsizleri resmeden Murillo’nun Genç Dilenci’si (1650), Goya’nın İspanyolların katledilişini gösteren 3 Mayıs Katliamı (1808), Guernica şehrinin Nazilerce bombalanmasını betimleyen Picasso’nun Guernica’sı (1937) gibi daha birçok başyapıtı da “acıyı ve travmayı teşhir ediyor” diye müzelerden kaldıralım. Bu sanatçılar bugün yaşıyor olsalardı günümüz sanatçıları gibi göç ve kimlik politikalarına dair yapıtlar da üretirdi.” 

“Bunu fırsatçılık olarak değerlendirmek manasız”

- Mahmut Wenda Koyuncu / Küratör, sanat eleştirmeni, belgesel yönetmeni ve yapımcısı “Timur Çelik takip ettiğim kadarıyla sırça fanusta yaşayan biri değil. Kendisi de bir göçmen ve politik kişi olarak aktif bir hayatın içinde. Hepimiz her gün sosyal medya aracılığı ile sayısız trajediyi paylaşıyor, bakıyor, duygulanıyor ve gündelik hayatımıza geri dönüyoruz sorunsuz. Sanatçının resmettiği durumu direkt bir fırsatçılık veya acı pazarlayıcılığı ile değerlendirmek bana manasız geliyor. Ama sanatçının etik sınırı burada nerede başlıyor dersek, bu imgeler üzerinden kariyer, şöhret ve para kazanmaları noktasında dikkatli olmaları gerekir.” 
Guernica, Pablo Picasso, Tuval üzerine yağlı boya, 3,49 m x 7,77 m, 1937. (Reina Sofía Müzesi, Madrid)

“Sanatçılar da diğer herkes gibi çağın tanığıdır”

- Nazlı Pektaş/ Akademisyen, sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni “İstenmeyen insan, izlenen insan olduğunda, artan merhamet yorgunluğu eşliğinde sanatçılar diğer herkes gibi tanık. Tüm dünya şiddetle deşilirken; sanatçılar da olan bitenin içindeler. Göç ve beraberinde olanlar etrafında, insanlıktan çıkaran bir sahnede sanat da anlattıkları ya da gösterdikleriyle empatiye davet eder. Güncel sanat, her türlü ayrımcı ve dışlayıcı politikayı gözümüze gözümüze sokarak ayna işlevi görür diyebiliriz. Öte yandan sanat tarihi içinde savaşı ve şiddeti konu edinmiş nice eser müzelerde çoktan bitmiş savaşların yara izini saklamaktadır. Şüphesiz ki akla ilk gelen Pablo Picasso’nun, 1937 tarihli Guernica resmidir. Bu konuda daha yakın tarihli bir örnek ise 1952 Beyrut doğumlu, Filistin kökenli sanatçı Mona Hatoum’un Müzakere Masası (1983) isimli performansıdır. Anlam, sanatçının yeryüzünü kavrayışında çoğalır ve zamana salgılanır. Acıyı ve şiddeti kendi dillerine tercüme ettiklerinde ortaya çıkan görsellik hem bir sanat yapıtıdır hem de yüzleşme, hatırlama ve utancın kaydı.”

“Sanat, yaşamı muhafaza etmenin bir yolu olmuştur”

- Derya Yücel / Küratör “Sanatın ilk gayelerinden biri ‘hatırlama’yı teşvik etmektir. İster Jean-Baptiste Regnault’un Resmin Kökeni’nde olduğu gibi kişisel, ister Delacroix’nın Halka Yol Gösteren Özgürlük ya da Picasso’nun Guernica’sında olduğu gibi toplumsal olsun; sanat yaşamı, olayları, deneyimleri geleceğe saklamak ve muhafaza etmenin bir yolu olmuştur. Sanat, kimi zaman da ‘Umudu’ cesaretlendirebilir. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı ahlaki, siyasi ya da ekonomik sorunlara, çevremizi saran adaletsizliklere karşı Grosz’un Toplumun Direkleri’nde yansıttığı gibi uyanık olmaya davet ederken Matisse’in Dans’ında olduğu gibi içimizdeki umudu koruyabileceğimiz araçları da sağlayabilir. Sanat, yaşamdan aldığı birçok katı, acı, çirkin, kederli, kuşkulu ya da güzel şeyi gözlerimizin önüne sererken mutlaka bir amaca sahiptir.”

“Sınırlara kim karar verebilir?”

- Merve Akar Akgün / Sanat yazarı, UnlImIted PublIcatIons Genel Yayın Yönetmeni “Sanatın sınırlarına kim karar verebilir? En bilinen sanat tanımları hep sanat eserlerinin temel özelliklerini sabitlemeye çalışır. Halbuki bu sabitlenmek istenen özellikler her devirde değişkenlik göstererek yegâne ortaklığın altını çizmiştir. Sanatın konusu ise belirlenemez çünkü sanatın edineceği konular sanatçıyla yapıtı arasında çok korunaklı ve kimseye açık olmayan bir alanda belirlenir. Tek bir eser üzerinden konuşarak genelleme yapamayız çünkü bir yapıt “teşhirciliğe teslim olarak” çok iyi olabilir bir diğeriyse değildir, teşhirciliği bir yana zaten fikri, tekniği kötüdür… Ama yine de bunu sanat tanımı alanında değil yapıt özelinde konuşmamız gerekecektir.”
Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Sakarya'daki makarna fabrikasındaki patlama anı güvenlik kamerasına yansıdı Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Hepsi akraba bile olsa bu işten vazgeçmem