2016’nın bahar ayları. Pep Guardiola’nın Bayern Münih’ten ayrılacağı çoktan belli olmuş. Yeni adresi ise İngiltere’de Manchester City. İspanyol teknik adam yeni sezonda kadroya yapacağı takviyeleri planlıyor. İlk yüz yüze görüşmelerinden birini Bundesliga’da üç yıl boyunca rakip olduğu Dortmund’un en önemli oyuncularından İlkay Gündoğan’la yapıyor. Pep, onu kendi oyun tarzına çok yatkın buluyor: İlkay hem çok iyi bir pasör hem de o dönemki antrenörü Klopp’un deyimiyle strateji geni taşıyan bir oyuncu. Ancak 6 Mayıs Cuma günü, yani Bundesliga’nın 33. hafta maçlarından bir gün önce idmanda olanlar oluyor. İlkay bir takım arkadaşıyla çarpışıyor ve diz kapağı çıkıyor. İlk teşhisten sonra netice çok kötü: En az altı ay sahalardan uzak kalacak. Öyle bir dönemde bu sakatlığa maruz kalıyor ki İlkay, Alman Milli Takımı’yla Euro 2016’da oynama fırsatını kaçırdığı gibi Manchester City’ye transferi de tehlikeye giriyor. Geleceği bir anda kararıyor. Aslında bu sakatlık kâbusu ilk kez başına gelmedi İlkay’ın. Yine ağır bir sakatlık geçirdiğinden, 2013-14 sezonunun tamamını kaçırmıştı mesela. 2014’te dünya şampiyonu olacak Almanya kadrosunda yer alma fırsatı uçup gitmişti bu yüzden. Zaten hemen birkaç hafta sonraki Euro 2016 için çok yapacak bir şey yoktu. Ya Premier League’e transferi? İşte burada Pep bizzat duruma el koydu. Sakatlığı göze aldığını söyleyip tam 27 milyon euro’ya transferin yapılmasını sağladı. City’de yeni dönemin ilk transferiydi bu aynı zamanda.
2014’te Dortmund’da yeniden takıma girmek için koca bir yıl harcamıştı İlkay. Bunun bir kez daha tekrarlamaması için son derece sıkı bir rehabilitasyon dönemi geçirdi. Ağustos ayındaki sezon başına yetişemese de eylül sonunda Premier League sahalarına adım attı. Ancak kabus bitmedi. Bu kez aralık ayındaki Watford maçının ilk yarısı biterken yerde buldu kendini acı içinde. Sol çapraz diz bağları kopmuştu bu kez. İngiliz spor yazarlarına göre bu noktadan sonra İlkay’ın City’de pek bir geleceği yoktu. Üç yıl içinde üçüncü ciddi sakatlık İngiltere kariyerini bitirecek gibiydi. İlkay da daha sonra “en karanlık günlerim” diye nitelendirecekti bu ayları. Bu iki sakatlığı atlatmasınıysa kulübün TV kanalına kariyerinin en önemli üç anı arasında sayacaktı.
Mehmet Ekici’de kaldı
Ancak savaşçılar kolay teslim olmaz. O da bunu erken öğrenmişti. Henüz 3 yaşında doğduğu şehrin takımı SV Gelsenkirchen-Hessler 06’in altyapısında ilk kez topa değdiğinde fark yaratacağı belliydi. Roberto Baggio, Zidane ve Kaka gibi üç virtüözü örnek alarak büyürken basamakları bir biri ardında tırmanmıştı. Bochum genç takımından Nürnberg’e, oradan da Dortmund’a sıçrarken beklentiler büyüktü. Alman genç milli takımlarında omuz omuza forma ıslattığı yakın arkadaşı Mehmet Ekici’yle beraber iki parlak yetenek gözüyle bakılıyordu onlara. Öyle yakınlardı ki Nürnberg’de birlikte oynadıkları 2010-11 sezonunda İlkay, Mehmet’lerin evinde kalmıştı. Daha sonra İlkay Almanya’yı, Mehmet Türkiye’yi seçti. İlkay, 11 Ekim 2011’deki Euro 2012 elemelerinde Belçika karşısında Lahm’ın yerine son beş dakika oyuna dahil olup ilk kez Almanya A Milli Takım forması giydi. 2014’te Dünya Kupası kazanan kadronun parçası olmasını işte o sakatlıklar önledi.
City’de değişilmez
Talihsiz sakatlıklar döneminin üzerinden neredeyse beş yıl geçti. İlkay Gündoğan hâlâ Premier League’de, hâlâ Manchester City’nin oyuncusu. Öyle sıradan bir oyuncu değil üstelik. Üç kere lig şampiyonluğu kazanmış, birçok kupa kaldırmış, Şampiyonlar Ligi finali oynamış bir İlkay var karşımızda. İkinci sezonunun ikinci yarısından itibaren Pep’in City’deki rotasyonunun ana oyuncularından biri haline gelmişti zaten. Ardından 2018-19’daki şampiyonlukta başrollerden biri de ona aitti. Buna karşılık takım arkadaşlarına nazaran çok ön plana çıkmayan, taraftarın da biraz dudak bükerek baktığı bir oyuncu kimliği de vardı. Geçen yıl, The Athletic’in Manchester City muhabiri Sam Lee ile niye böyle geri planda kaldığını konuşmuştuk. Sam de İlkay’ın değerinin yeterince bilinmediğini vurgulamıştı.
İki ayın oyuncusu
Geçen sezonun ortalarındaysa onun ne kadar çok yönlü bir futbolcu olduğuna tüm Premier League şahit oldu. Teknik direktör Pep Guardiola, başka bir golcünün yokluğunda İlkay’ın ceza alanına nasıl sızabildiğini çok iyi biliyordu. Gerçekten de City aralık ve şubat ayları arasındaki 12 Premier League maçının biri hariç tamamını kazanırken İlkay bu süreçte toplam 11 gol ve iki asistle oynadı. Öyle bir form yakaladı ki hem ocakta hem şubatta ayın oyuncusu seçildi. Sezon sonunda üçüncü kez lig şampiyonluğunu kazanırken bunda kendi payı çok büyüktü.
Peki neden Pep’in favorisi? Orta sahadaki her göreve adapte olmasının yanı sıra bu yılın başında kendi söylediği bir söz belki İlkay’ı iyi anlatıyor. “Sahada belki çok parlamıyorum ama diğerlerinin parlamasını sağlıyorum.” Açıkçası çok yönlü ve çabuk uyum sağlayabilen bir oyuncu olması onu önemli yapıyor ama diğerlerini oynatma fikri onu daha da benzersiz kılıyor. Geçen yıl yaptığımız röportajda ona 44 pas ve 1 dakika 55 saniye süren bir akından sonra Manchester United’a attığı golü sorduğumda “Tabii ki gol ve asist futbolda çok önemli. Asist yapıp gol atarsam ben de çok sevinirim. Ama isabetli pas atmayı, takım arkadaşımı en iyi pozisyona sokmayı daha çok seviyorum. Daha çok golün yapılışında olmayı tercih ederim” yanıtını vermişti. Kısacası İlkay için önce takım oyunu, sonra goller geliyor.
Ve kaptanlık
Bu sezonsa daha farklı bir görevi var İlkay’ın. O artık takımın en eskilerinden ve soyunma odası liderlerinden biri. Amazon Prime’da önceki yıl yayınlanan All or Nothing: Manchester City belgeselinde de gördüğümüz bazı lider isimler artık kulüpte değil. Kompany, Silva ve Agüero sırayla takımdan ayrıldı. Bu isimlerin ayrılmasıyla yeni takım kaptanı Brezilyalı Fernandinho. İkinci kaptansa İlkay Gündoğan. Fernandinho özellikle ağustos sonundan itibaren daha ziyade yedek oturunca pazubandı takmak ilk 11’deki İlkay’a kaldı. 28 Ağustos’ta 5-0’lık Arsenal maçında kaptan oydu. Yine Leicester, Brighton maçlarında ve son olarak Manchester derbisinde takım kaptanı yine İlkay’dı. İlginç bir tesadüf olsa gerek, geçen mart ayında ilk kez bir resmi maçta Almanya’nın da kaptanlığını üstlenmişti. Kuzey Makedonya ile oynadıkları ve 2-1 yenildikleri maçta 90 dakika boyunca kaptandı. Bu sezon Premier League’de şampiyonluklar silsilesine bir yenisini eklemek istiyor. Ancak asıl büyük hedef Şampiyonlar Ligi olmalı. İlkay kariyerinde iki kez Avrupa’nın bu en önemli turnuvasını kazanmanın eşiğinden döndü.
2013’teki finalde Dortmund’un tek golünü de atmıştı ama kupayı Bayern Münih kaldırmıştı. Manchester City’deyse her sezon bir şekilde elenmeyi başarıyorlar. Önceki sezon Lyon’a kaybettikleri çeyrek final maçından önce Pep’in taktik değiştirip City ilkelerine aykırı bir takım çıkarması soyunma odasında bazı tartışmaları beraberinde getirmişti. Bu tip konularda fikrini beyan etmekten çekinmeyen İlkay da Pep’i eleştirenlerden biriydi. Geçen sezon bu kez finalde Chelsea’ye kaybettiler. Bakalım, belki bu sezon şeytanın bacağını kırarlar.
Balıkesir’de iş yeri hazır
Peki İlkay’ın bundan sonraki kariyeri nasıl olacak? Birçok Euro Türk futbolcu gibi onunda zihninde bir gün Türkiye liginde forma giymek var galiba. Elbette bu yakın vadede söz konusu olmaz. Zaten Manchester City’yle 2023 yazına kadar sözleşmesi var. Muhtemelen bu sözleşmeye bir yıl daha eklenecektir. Sonra belki Süper Lig’in yolunu tutar. Türkiye’yle bağlarını hep sürdürmüş bir ailesi var: Balıkesir’in ilçesi Dursunbey kökenliler. O da kimi yaz Dursunbey’in yolunu tutuyor. Aile olarak memleketlerine yatırım da yapıyorlar. 2016’da Balıkesir’deki eski Sigorta Pasajı ve SSK hizmet binasını Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nden 28 milyon TL’ye satın almışlardı. Aradan geçen sürede bu arsaya 100 milyon TL maliyetle Balıkesir Ticaret Merkezi ve Hilton Oteli inşa edildi. Yani İlkay Gündoğan bir gün Türkiye’ye futbolcu olarak gelirse iş insanlığı şapkası da hazır.
Almanya’da milli tepki
Bir mevzu var ki İlkay Gündoğan’ın canını sakatlıklar kadar sıktı: 2018’in Mayıs ayında tam Dünya Kupası öncesi Londra’da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la buluşması. Kendisi gibi Almanya doğumlu Mesut Özil ve Cenk Tosun olduğu halde Erdoğan’la beraber verdiği poz Almanya’da ciddi bir tartışma yarattı. Dünya Kupası öncesi 2 Haziran’da Avusturya ile oynanan özel maçta hem Mesut hem İlkay kendi seyircileri tarafından ıslıklandı. Mesut konuyla ilgili konuşmadı ama İlkay basın toplantısında bu durumun kolay olmadığını söylemişti. Zaten başarısız geçen Dünya Kupası sonrası Mesut Alman Milli Takımı’nı bıraktı. İlkay şimdilik takıma devam ediyor.
Barça’da öz evlat sendromu
Son birkaç yılda, bazı büyük kulüplere bir haller oldu. Zora giren kendi evladımız diyerek bir eski oyuncusuna sarılıyor. Son örneğimiz de Xavi. Barcelona içinde bulunduğu ve bu yıl iyice derinleşen buhrandan kendilerini bu eski kaptanlarının çekip çevirmesini ümit ediyor bellli ki. Aynısını geçen sezon başında bir diğer eski oyuncuları Koeman’dan da beklemiyorlar mıydı?
Barcelona’ya birinin anlatması lazım ki eski ve başarılı bir kulüp efsanesi oyuncu olmak teknik direktörlükte aynı başarıları elde edeceğinin bir garantisi değil. Mesela Şampiyonlar Ligi’nde bir türlü hedefe ulaşamayan Juventus, takımın anahtarlarını Pirlo’ya verdi. Son 10 yılın en kötü sonucunu aldılar ve Pirlo’yu postaladılar. Chelsea 2019 yazında transfer yasaklı dönemde birçok kupa kaldırmış yıldızı Frank Lampard’ı göreve getirdi. Bir buçuk yıl dayanabildiler. Manchester United, eski oyuncusu Ole Gunnar Solskjaer’ı teknik direktör koltuğuna oturtmuştu yaklaşık üç yıl önce. Hâlâ onunla debeleniyorlar. Üstelik bu üç isim çok sınırlı antrenörlük deneyimlerine karşın başarısız oldular. Kulübün öz evladı olmasalar bu fırsat onlara verilmeyecekti muhtemelen. Başarılı örnekler de yok mu? Elbette var. Guardiola’nın 2008-2012 arasındaki Barcelona dönemi, Zidane’ın ilk Real serüveni, Simeone’nin Atletico’daki 10 yılı… Ama asıl sorun daha derinde, Türkiye’de de sık takıldığımız bir noktada yatıyor: Futbol takımında süre gelen bir sorun varsa biri çıkıp tek başına sorunları çözsün. İki ay önce Gazete Oksijen için Simon Kuper’la röportaj yaparken ona “Guardiola veya Xavi’nin kulübe kurtarıcı olarak geri döneceğini öngörüyor musunuz?” sorusunu sormuştum. Analitik düşünen bir Batılı olarak
“Bir antrenörün asla kurtarıcı olabileceğini düşünmüyorum. Guardiola’nın geçmişe dönmek isteyen bir adam olduğunu da düşünmüyorum. Bence Xavi kulübün bir sonraki antrenörü olmak isteyebilir. Yine de kulübü kurtaracağını düşünmüyorum” demişti. Messi sonrası borç içindeki Barcelona’da da Xavi’nin işi de hocası Guardiola’dan çok daha zor olacak.