Türkiye'nin 17 yıllık kadın cinayetleri haritası: Yaşayan Harita
Türkiye’de son 17 yılda öldürülen 5 binden fazla kadının hikâyesi ilk kez mekânsal olarak haritalandı. “Yaşayan Harita”, şiddetin nerede yoğunlaştığını, nasıl değiştiğini ve hangi illerde yapısal hâle geldiğini çıplak bir gerçeklikle ortaya koyuyor
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yayına giren “Yaşayan Harita”, Türkiye’de son 17 yıldır işlenen kadın cinayetlerini yalnızca sayı olmaktan çıkarıp her bir kaybı coğrafi bir noktaya, bir ışığa, bir tanıklığa dönüştürüyor.
Çalışma, 2008’den bugüne 5 bin 526 kadının öldürüldüğünü kayıt altına alıyor. Yalnızca bu yılın verisi bile 410 vaka gösteriyor. Projenin kurucuları Onur Bektaş ve Mert Ali Gençer’e göre amaç, “sayıları büyütmek değil, görünmez kalan hikâyeleri mekâna kaydetmek”.
Yaşayan haritayı buradan görüntüleyebilirsiniz:
Oksijen'e konuşan projenin kurucularından Onur Bektaş, 'Yaşayan Harita'nın başlangıcını şöyle anlattı:
"Geçen yıl sonbahar aylarında peş peşe kadın cinayeti haberleri duyduk. Bildiğimiz kadarıyla en fazla vakanın yaşandığı yıldı. İnsan etkileniyor. Görüyorum ki kimse bir şey yapmıyor. Herkes sadece konuşuyor, sadece halinden şikayetçi olma hâli var. Bence artık, geç de olsa, itiraz etme hakkımızı kullanmamız gerekiyor. Düşündüm ki bu veriyi haritaya döksem, görselleştirsem belki bir şeyler değişir. En azından somut bir şey ortaya koymuş olurum."
Kendisine ilham veren projenin "Women Count USA: Femicide Accountability Project" olduğunu söyleyen Bektaş, bu proje gibi ömür boyu sürecek bir proje yapmak istediğini vurguluyor "Böyle bir şey yapabilirsek inanın sorunu daha iyi anlayacağız. Düşünün ki böyle kapsamlı bir veritabanımız var, bunu uygulayacak siyasi iradeyi bir gün bulursak, bu verilerin ne kadar kıymetli olduğu görülecek" diyor.
Bektaş:
Projeye başladıklarında birçok güçlükle karşılaştıklarını belirten Bektaş özellikle haberler konusundaki sorunlara dikkat çekerek şunları söylüyor:
“Bu işe başladığımızda karşımıza tahmin etmediğimiz kadar çok zorluk çıktı. Öncelikle haberciliğin kendisi büyük bir problem. Haber sitelerinin çoğu 5N1K kuralını bile karşılamıyor; kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, neden sorularının cevabı çoğu haberde yok. Ana akımdaki bir haber onlarca sitede kopyalanıp yapıştırılıyor, takip neredeyse hiç yok; bir olayın akıbeti belirsiz kalıyor. Üstelik birkaç istisna dışında, kadın cinayetlerine özel başlık açan ya da bu konuyu düzenli takip eden mecra yok.”
Veri toplarken de büyük tutarsızlıklarla karşılaştıklarını söyleyen Bektaş, "Farklı haber kaynakları arasında yaş, yer, fail-mağdur ilişkisi gibi bilgiler sürekli çelişiyor. Cross-check yapmaya çalışıyoruz ama her zaman mümkün olmuyor. Bazı siteler kapanıyor, linkler ölüyor; bu nedenle kapsamlı bir arşive ihtiyaç olduğu çok açık" diyor. Bektaş ayrıca 'tanım'a dikkat çekiyor:
“Tanım meselesi de ayrı bir problem. Literatürdeki ‘femicide’ tanımına her vaka uymuyor. Faili meçhul dosyalar, şüpheli ölümler, kaza süsü verilen cinayetler, nefret cinayetleri… Ortak bir payda var ama: şiddet, kadınlar, adalet ve toplumsal cinsiyet.”
“Bir diğer büyük sorun bölgesel görünmezlik" diyen Onur Bektaş Doğu, Güney ve Kuzey Anadolu gibi medya erişiminin sınırlı olduğu bölgelerde vaka sayıları düşük göründüğünü ancak bunun nedeninin cinayet olmaması olmadığını söylüyor: "Bu, cinayet olmadığından değil, haberleştirilemediğinden. O bölgelerin kronik sorunları malum; sosyokültürel ve demografik yapılar kapalı. Gazetelerin erişimi mi zor, yoksa toplumsal yapı mı kapalı? Göç olgusu, kültürel dönüşüm, kapalı cemaat yapıları…”
Yaklaşık 1 yıllık araştırmanın ardından Onur Bektaş özellikle dikkatini çeken olguları şöyle sıralıyor:
"Çok sayıda yabancı uyruklu kadın cinayeti var. Cinayetlerin ardında yetim kalan koca bir çocuk nüfusu var. Ruhsatsız silahlanma ciddi bir kriz. Ve en çarpıcısı, nefret cinayetleri konusunda büyük bir sessizlik hâkim; birkaç gazete dışında neredeyse kimse bu konuyu etiketlemiyor.”
Can haritası
Sitenin ana haritası, Türkiye’nin karanlık zemininde atıp sönen kırmızı noktalarla dolu. Bu noktaların her biri bir kadın cinayetinin gerçekleştiği yer.
Haritanın altında şu cümle yer alıyor:
“Her ışık, artık hayatta olmayan bir kadının kalp atışı gibi büyüyüp küçülür. Bu harita yalnızca veriyi değil, ulusal hafızanın tuttuğu acıyı gösterir.”
Bu harita, cinayetlerin sadece nerede olduğunu değil, ülkenin neredeyse tamamına yayılan yaygınlaşmış, normalleşmiş bir şiddet coğrafyasını gösteriyor.
Bakakalanlar Haritası
Bu harita bir “toplumsal tanıklık enstalasyonu”. Merkezde tek bir kırmızı figür var: Türkiye’de kayda geçen son kadın cinayetinin lokasyonu.
Diğer illere bakan figürler ise şunu gösteriyor:
“Her birimiz bu şiddetin tanığıyız; yalnızca öldürülen değil, bakakalan da ülkenin sorumluluğudur.”
Harita, şiddetin münferit değil, kolektif bir toplumsal yara olduğunu çarpıcı bir görsellikle anlatıyor.
Koroplet Haritası: Şiddet nüfusla birlikte mi artıyor?
Bu bivariate harita şunu ölçüyor: İllerdeki kadın nüfusu ile kadın cinayeti vakaları arasında nasıl bir ilişki var? Veri, 2024 nüfus bilgilerine dayanıyor.
Bu harita sayesinde şunlar görülebiliyor:
- Yüksek nüfus / Düşük vaka → görece güvenli bölgeler
- Düşük nüfus / Yüksek vaka → beklenmedik ama yüksek riskli bölgeler
- Nüfus yoğunluğundan bağımsız aşırı artış gösteren iller
Yani “kalabalık yerde çok cinayet olur” yanılgısı bozuluyor; bazı küçük nüfuslu illerde risk yoğun.
Değişim Haritası: Şiddet artıyor mu azalıyor mu?
Bu harita, mevcut yılın cinayet verilerini bir önceki yılla kıyaslıyor.
Kırmızı oklar → artış
Yeşil oklar → düşüş
Bu sayede:
- Tehlikenin büyüdüğü alarm veren iller
- İyileşme eğilimi gösteren bölgeler açıkça ayırt edilebiliyor.
Sıcak Nokta Analizi (Hot Spot): Bu bölgede bir şey oluyor
Sıcak Nokta Analizi, kadın cinayetlerinin ülke genelinde rastgele dağılmadığını, aksine belirli bölgelerde istatistiksel olarak anlamlı kümelenmeler oluşturduğunu gösteriyor.
Haritada kırmızıyla işaretlenen “sıcak noktalar”, münferit olaylardan çok daha fazlasına işaret eden, bölgesel ve sistematik bir şiddet yoğunlaşmasını ortaya koyuyor. Bu bölgelerde uzun süredir devam eden bir trend bulunması, acil müdahale ve politika geliştirme ihtiyacını açıkça gösteriyor.
Maviyle belirtilen “soğuk noktalar” ise görece daha düşük risk taşıyan, güvenli kabul edilebilecek alanlara işaret ediyor. Analiz, şiddetin coğrafi olarak nerede yoğunlaştığını bilimsel yöntemlerle görünür kılarak, karar vericilere kritik bir yol haritası sunuyor.
Uzam-Zaman Küpü: Şiddet zamana karşı iz bırakıyor mu?
Bu gelişmiş analiz yöntemi, cinayetleri yalnızca mekâna değil, zamana da bağlıyor.
Harita şu sorulara yanıt veriyor:
- Şiddet belirli illerde yeni mi başlıyor?
- Yıllardır süren, kronikleşmiş bir sorun mu?
- Yoksa zamanla artan trend gösteren “yükselen bölgeler” mi var?
Bu analiz sayesinde, mekânsal desenler zaman içinde nasıl evriliyor, kalıcı mı, dönemsel mi olduğu görülebiliyor.
Flow Map: Kadın cinayetleri zaman içinde nasıl akıyor?
Flow Map, kadın cinayetlerinin yalnızca belli bir noktada yaşanıp kalan olaylar olmadığını, zaman içinde hareket eden bir desen oluşturduğunu gösteren güçlü bir analiz sunuyor.
Harita, cinayetlerin yıl yıl nasıl değiştiğini, bölgeler arasında nasıl bir akış izlediğini ve şiddetin ülke coğrafyasında hangi yönlere doğru yayıldığını ortaya koyuyor. Böylece Türkiye’de kadın cinayetlerinin durağan değil, mekânsal olarak yer değiştiren, dinamik ve sürekli evrilen bir sosyal sorun olduğu açık biçimde gözler önüne seriliyor.
Verinin kendisi ne diyor?
Sayfada ayrıca detaylı bir kadın cinayetleri analizi dosyası bulunuyor. Bu veriler, resmî istatistikler, sivil toplum kuruluşlarının tuttukları kayıtlar, haber arşivleri ve doğrulanabilir açık kaynaklardan derleniyor.
Her bir vaka, çapraz referans yöntemiyle tekrar kontrol edilerek doğrulanıyor; şüpheli, mükerrer veya teyitsiz kayıtlar eleniyor. Ardından tüm veriler, coğrafi koordinatlarıyla birlikte CBS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) altyapısına aktarılıyor.
Analizler ArcGIS ve QGIS ortamında yapılıyor; sıcak nokta (Hot Spot), çekirdek yoğunluk (Kernel Density), mekânsal otokorelasyon, korelasyon haritası (bivariate map), zaman–mekân küpü (Space-Time Cube) ve akış haritası (Flow Map) gibi gelişmiş tekniklerle işleniyor.
Bu nedenle ortaya çıkan istatistikler sadece rakam değil; Türkiye’de kadın cinayetlerinin nerede yoğunlaştığını, hangi bölgelerde yapısal hâle geldiğini, zamansal olarak nasıl değiştiğini gösteren bilimsel bir analiz sunuyor.
Türkiye’de kadın cinayetlerine dair veriler, artık yalnızca bir istatistik tablosundan ibaret değil; ülkenin şiddet coğrafyasını gösteren somut bir haritaya dönüşmüş durumda.
2008’den bu yana kaydedilen 5.526 cinayet, her biri bir kadının yaşamının nerede ve nasıl son bulduğunu gösteriyor.
Sadece bu yıl işlenen 410 cinayet, geçen yıla göre yüzde 7,5’lik bir artışa işaret ediyor.
Veriler, en yüksek riskin 25–34 yaş aralığında yoğunlaştığını, 222 yabancı uyruklu kadının öldürüldüğünü ve nefret cinayetlerinin toplam içindeki payının %0,62 olduğunu ortaya koyuyor.
Sayı bazında en yüksek cinayet İstanbul’da 902 vaka ile kaydedilirken, nüfusa oranla en yüksek risk Iğdır’da görülüyor.
Cinayet–intihar türü vakaların toplam içindeki oranının %16 olması da şiddetin ne kadar çeşitli biçimlerde gerçekleştiğini gözler önüne seriyor.
Neden önemli?
'Yaşayan Harita'nın arkasında, tamamen gönüllülük esasıyla çalışan iki genç araştırmacının emeği var. Onlara göre mesele, kadın cinayetlerini yalnızca analiz etmek değil; toplumun her gün gözünün önünde yaşanan bu kayıpların görünmezleşme biçimini kırmak.
“İstatistikler insan hikâyelerini görünmez kılıyor. Biz her bir noktayı bir hayatın sesi olarak kaydetmek istedik” sözleri, projenin amacını anlatıyor.
Performans sanatçısı Leyla Okan’ın projeyi inceledikten sonra söylediği “Bu harita yaşıyor” cümlesi ise hem proje ismine ilham olmuş hem de çalışmanın duygusal çekirdeğini oluşturmuş. Çünkü haritadaki her nokta, artık hayatta olmayan bir kadının silinmeye çalışılan varlığını reddediyor; her ışık kolektif hafızada sönmeyen bir uyarı gibi yanıyor.
Proje, bu nedenle yalnızca bir veri çalışması değil, politika üreticiler için somut bir zemin sunan bir adalet çağrısı niteliği taşıyor.
'Yaşayan haritalar'ın amacı ne?
“Yaşayan Harita”, Türkiye’de kadın cinayetlerine dair ilk kez bu ölçekte açık veri, mekânsal analiz, zamansal eğilim, risk kümeleri, nüfus ilişkileri ve hareket–değişim görselleştirmelerini bir arada sunuyor.
Bu kapsamıyla çalışma, bir hafıza arşivinden öte; karar vericilere, yerel yönetimlere ve topluma açık bir uyarı sistemi niteliğinde. Harita, şiddetin nerede olduğunu, nasıl yoğunlaştığını, yıllar içinde nasıl hareket ettiğini göstererek görmezden gelinemez bir gerçeklik ortaya koyuyor.
Onur Bektaş kadın cinayetlerinin politik olduğunu; ancak bunun altında yatan sebeplerin sadece iktidarın politikaları ve yaratmaya çalıştığı toplumun ötesine uzandığını belirtiyor. "Meksika'da da oluyor, Yunanistan'da da son zamanlarda artıyor. Toplumdaki zayıf halkalar çoğalıyor: yaşlılar, kadınlar, çocuklar, ne işte ne okulda olan gençler... Toplumdan soyutlanmış, marjinalleşmiş pek çok grup var. Bugün ihtimam göstermezsek, yarın bu sorunlar katlanarak büyüyecek. Toplumdaki inceliği, iyiliği çok şey kaybettik bence. Pek çok insan toplumdan soyutlandı" diyor.
25 Kasım vesilesiyle haritanın sorduğu soru ise son derece net: “Bir ülkenin kadınları nerede, nasıl ölüyor? Ve bu gerçeği görüp duyan kim var?”