Yıl 1988… Beyoğlu Küçük Sahne’nin her daim lavanta kokan fuayesinin, tek göz kitap köşesinde Usta’nın kitaplarını satıyorum. Şahları da Vururlar, Ayna Merdiven, Afitap’ın Kocası İstanbul ve Gündeste var önümdeki tezgahta… Bir oyun öncesi genç bir adam yaklaşıyor. Bıyığı yok daha, inceden bir bıyık gölgesi var burnunun hemen altında. Belli ki çok haberdar değil daha tiyatrodan filan. Bana soruyor:
-Bu nedir, diyor; Şahları da Vururlar kitabını göstererek. -Bu, Türkçede yazılmış en güzel farstır ve Farısi bir Türkçe ile yazılmıştır.
-Fars nedir? -Çok komiktir, diyorum. Ayna Merdiven kitabını alıyor eline, onu soruyor. -Bu kitap, diyorum, öyküleridir Usta’nın. Anlam ile Türkçe daha önce hiç böyle buluşmamıştır. Dilimizin büyük üstatları vardır. Ustamın ustası Haldun Taner mesela…Ama kimse Türkçeyi Ustam gibi yazmamıştır. Zeka, hınzırlık, hiciv ve şiir festivali vardır bu satırlarda.
-Hiciv nedir? -Çok komiktir. Artık genç sormadan anlatmaya devam ediyorum. Gündeste’yi alıyorum.
-Bu bir günlüktür, diyorum. Şiir ile mayalanmış ve kocaman, dev bir şiir kitabıdır, güncel oluşlar, yaşayışlar üzerine yazılmış. -Bu da komik midir, diyor bıyıksız bıyıklı çocuk. -Çok komiktir, diyorum. “Yakında yanına uçacağım ve göklerde neşeli bir meyhanede buluşacağız” demişti Rasim Abi’yi yolcu ederken. Şimdi ağlıyorum ama biliyorum. Bir gün hepimiz orada buluşacağız… Belki de, daha ara sıcaklar gelmeden... Bugün bütün şakaların boynu bükük. Çok üzgün, bizzat
Ustamın icat ettiği deyimler. Yastayız hepimiz.
Yasta bütün kelimeler.
YAZAN: NÖBETÇİ TİYATRO’DAN YILMAZ