Modern çağın İnatçı Keraban’ı Yılmaz Vural tam 35 yıldır Adapazarı’ndan Kadıköy’e gitmeye çalışıyor. Anadolu’da 35 yılda 32 takım çalıştırmanın verdiği saygınlıkla...
Suat Başar Çağlan
Jules Verne’in 1883 tarihli İnatçı Keraban romanında Hollandalı bir tütün tüccarı dostu Keraban Ağa ile buluşmak için İstanbul’a gelir. Keraban Ağa’nın Üsküdar’daki konağına gitme niyetiyle Tophane’den karşıya geçeceklerdir, ancak o gün Boğaz geçişlerine yeni vergi konmuştur. Tepesi atan Ağa sandala binmem diye tutturup akla zarar bir yöntem bulur: Tophane’den Üsküdar’a gitmek için batıya, Trakya’ya yönelecek, Kırım ve Kafkasya’dan dolaşarak Karadeniz’in kuzeyinden imkânsız bir rota çizecektir. Yılmaz Vural yaklaşık 35 yıldır Adapazarı’ndan Kadıköy’e gitmeye çalışıyor, ama bir türlü olmuyor. Fenerbahçe ne zaman hocasız kalsa Vural’ın ortaya çıkacağını, “En iyi sen yaparsın hocam!” şeklinde destek göreceğini biliyoruz. Sonra Almanya’daki eğitim, yabancı düşmanlığına yakın bir yerlilik güzellemesi, nepotizm eleştirisi, “şampiyon yaparım!” vaadi geliyor. Ardından Fener’in yeni hocası açıklanıyor.
Yeri bambaşka
Vural’ın hikâyesindeki ilginçlik aslında ortada bir trajedi yokken hocanın hak söylemindeki ısrarı. 1953 doğumlu Vural 2. ligde top oynamış bir işçi çocuğuydu. Almanya’daki eğitimi ve Özkan Sümer’in desteğiyle hocalığa iyi bir başlangıç yaptı. İki Başbakanlık Kupası (Bursaspor, 1992 ve Trabzonspor 1996) kazandı; dinamik ve pozitif oynayan takımlar kurdu. Milli takım hocalığına yaklaştığı oldu. Anadolu futbolunda 35 sene sağ kaldı. Geçtiğimiz aylarda Covid’i yendi ve “Orada ölmek isterim” dediği kulübeye döndü. Dayanıklılığı, dışa dönüklüğü ve mizah duygusu sayesinde özgün bir yer edindi.
Anadolu döngüsünü kırmak
Üstelik mümbit topraklarda yetişmemişti. 1955-85 arası erken modern Avrupa futbolunda Türkiye yoktu. Galatasaray’ın 88-89 Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinden önce sınır ötesi rekabet hayaldi. Yılmaz Vural, Hikmet Karaman, Giray Bulak, Güvenç Kurtar, Hüseyin Kalpar gibi isimler bu başarısızlık söylemini miras aldı. Zinciri kıran Denizli, Terim ve Güneş gibi akranlarına bazen saygı duydular, bazen başarılarını dört büyükler halesine bağladılar. Türk futbolunun derdi bitmez, çocukların hayırsız, büyüklerin düşüncesiz olduğu kalabalık bir aileye benzediği fikrini büyüttüler. Haksız da değildiler. Anadolu’da görev yapmak zor. Örneğin Brighton’ın hocası maç öncesinde takımın dizilişine kafa yorarken siz bir oyuncunun internet kotasıyla, ücret alamayanları motive etmekle uğraşabilir, üçlü savunmaya geçmeye çalışırken yerel seçim sonucu belediyenin el değiştirmesiyle kovulabilirsiniz. Küme düşme korkusu da cabası. Ama hocalar da çokça şikâyet ettikleri bu yeniden üretim zincirini kıracak cesareti gösteremedi. Bu yüzden futbolun Figüranlar Kahvesi’nde oturup bir sonraki atamayı beklemek zorunda kaldılar. Ne kendilerini sarf malzemesi olarak gören zihniyete karşı ortak bir demeç verdiler ne yurtdışına meylettiler ne de becerileriyle hiyerarşide yükselecek parıltıyı gösterdiler. Yanal ve Avcı gibi istisnalar emeklerinin karşılığını iyi kötü aldılar. Yeni kuşak böyle ilham buldu.
Türkiye gibi
Vural ise farklı bir yolu seçti. Keraban Ağa eski kafalıydı; ne telgraf kullanır ne trene binerdi. Vural yeni araçları kucakladı. Televizyona çıktı, hakkında başkasının söylemesi gerekenleri kendisi söyledi. Yeniliklere de imza attı: İnadım İnat adlı otobiyografisi beşinci baskıya hazırlanıyor. Kendine ait bir internet sitesi ve youTube kanalı var. Futbolun oyun, hatta şov olduğunu kulübedeki hareketleriyle ve medyadaki varlığıyla bizzat gösterip bu toksik ortamda tansiyon düşürücü etki yarattı. Öte yandan bu hikâyede biraz çapaklı bir boyut da var. Vural bulunduğu ve sevildiği onca şehirden sonra Türkiye’ye dönüştü ve ülkeyi saran “haklılık hastalığı” illetine tutuldu. Haklılık hastaları genellikle iki belirti gösteriyor: Birincisi, insanların ciddi bir bölümünün konumlarını hak etmediği iddiası – doğru; dünya asla adil olmadı. İkincisi, kendisinin daha fazlasını hak ettiği savı. Ancak ilk aşamadan ikinciye geçiş bir veriye ya da olguya değil inanç sıçramasına dayanıyor. Vural Fener’i şampiyon yapabilir ama bunun için elimizdeki tek veri, onun böyle söylüyor olması. Gerçekten bir haksızlık olabilir (hatta var) ama sırf haklı tarafta olmak her eylemimizi doğru ve yeterli kılmaya yetmiyor. Dahası, bu söylem hocanın değerini aşındırıyor.
Yola devam
Vural ile toplum arasında başka benzerlikler de var: Keskin epistemolojik iniş çıkışlar (bir gün en bilge hocayken ertesi gün cinsiyetçi bir beyan sonrası çocuksu cehalet), yüzey sevgisi ve derinlik korkusu (bir konudaki ilk soruya verilen şık cevap sonrası argüman eksiği), zayıfı biraz daha kolay ezme eğilimi (kırmızı kart gören Kamerunlu oyuncusu Effa’yı dövme girişimi), vadesi dolmuş bir çabayla bugünü kurtarma inadı (30 yıllık bir diplomayla bugünkü futbola yön vereceği inancı), gizli özneler (“yaptırmazlar”), Türk-yabancı karşıtlığı (“bizim insanımız”), maneviyat vurgusu (“Allah’ım bana üç büyükleri veya milli takımı nasip et”) gibi huylar sadece Yılmaz Hoca’nın değil ülkenin karakteristik özellikleri. Toplumla kurulan bu özdeşliklere karşın zamanın ruhu Vural’a pek yaramıyor. Ezilenlerin mağduriyetini ön plana çıkarırken hâlâ 1990’ların vicdanına sesleniyor. Alın teri ve ekmek parası gibi argümanların neoliberal dünyada bir karşılığı yok. Hakikat sonrası Türkiye’de en mağdur olabilmek için evvela en güçlü olmak gerekiyor. İnatçı Keraban sonunda Üsküdar’a ulaşmıştı. Vural’ın macerası ise devam ediyor. Keraban Ağa gibi rotasını Kırım ve Kafkasya üzerinden çizdiyse haberler iyi demektir. Şu anki durağı Erzurum; Adapazarı’ndan çıktığı bu uzun yolculukta Kadıköy’e giderek yaklaşıyor olabilir.
Süper Lig’in devir daimi
32. hafta itibariyle Süper Lig’deki baş döndürücü hoca trafiği yaşandı. Şu ana kadar 16 ekipte en az bir teknik direktör değişikliği yaşanırken toplamda 29 hocanın görevine son verildi. Hamza Hamzaoğlu, İsmail Kartal ve Marius Sumudica sezon içinde iki farklı takımda görev yaptı. Gençlerbirliği üç hocayla toplam dört dönem çalışmış oldu. Kayserispor beş hoca değiştirirken, Sarı-Kırmızılıların 2004 doğumlu yıldız adayı Emre Demir profesyonel kariyerinin ilk 30 maça sekiz farklı hocayla çıkarak belki de trajikomik rekorlardan birine imza attı.