Aslında Oksijen’de yazma teklifi eşime gelmişti. Gelen teklifi bir şekilde kendime yönlendirmeyi başardım ve Oksijen ailesine bu manevramı heyecanla karşıladıkları için teşekkür ediyorum. Son yirmi yıldır teknoloji dünyasında önce yazılımcı, sonra akademisyen, bir ara girişimci ve son olarak da profesyonel yönetici olarak çalışıyorum - bu konular üzerine yazma hevesim ise son birkaç yılda baş gösterdi. Bugüne kadar farklı profillerde ama her zaman bir meselesi olan insanlardan dinlediklerim ve okuduklarımın çok faydasını gördüm, belki birileri de benim yazdıklarımdan faydalanır. Mesela, son üç aydır hayatımda yeni bir profesyonel kavram var: Zaman dilimi göçü. Yani, zaman geçirdiğiniz ülke ile çalıştığınız ülkenin farklı zaman dilimlerinde olması ve her gün bir nevi göç yaşamak. Pandemi sayesinde zaten birçok kurum uzaktan çalışma prensibinin gayet güzel yürüdüğünü, hatta işlerin daha da hızlı ve verimli döndürülebildiğini anladı. Peki artık insanlar uzaktan çalışabiliyor ise, bir şehirde yaşayıp dünyanın diğer bir ucuna düzenli olarak iş yapmanın da önü açıldı mı?
Deney aşamasında
Mekanik olarak belki evet ama zaman dilimleri konusundaki esneklik henüz hem şahıslar, hem de kurumlar açısından “deney” aşamasında. Ben de kısa bir süredir bu deneyin bir parçası olarak kendi izlenimlerimi burada bildiriyorum. Öncelikle bu deney neden önemli ve başarılı olursa yaygınlaşması ne anlama gelir? Çok uluslu şirketlerde var olan merkez ofis yani “headquarters” kavramını duymuşsunuzdur. Belli bir düzeyin üzerinde global kapsamlı görevlere sahip olan kişiler illaki o merkez ofis neredeyse oraya taşınmak ve çekirdek ekiplerini orada kurmak durumundadırlar. Hatta büyük şirketlere bile gitmemize gerek yok, Silikon Vadisi’nde bundan bir yıl önce herhangi bir “start-up”a sorsanız, özellikle üst düzey pozisyonlarını mutlaka lokal yeteneklerden doldurmak istediklerini söylerlerdi. Birlikte vakit geçirmenin ve aynı zaman diliminde olmanın önemine değinirlerdi. Ancak pandemi bu sınırları da test etmeye başladı. Nasıl olsa kimse ofiste değilse, neden yetenekli ve hevesli yöneticiler dünyanın farklı yerlerinden bir şirketi yönetmesin?
İlerleyen yıllarda “merkez ofis” kavramının sorgulandığı ve lider kadro dediğimiz kıdemli kişilerin yaşam bölgeleri konusunda özgürleştiği bir dünya görecek miyiz? Bu kariyerlerinin başında olan genç arkadaşlar için heyecan verici. Bölgesel sınırların daha flu olduğu bir yetenek havuzu, bireylerin kendi gelişimi ve kariyer planlamaları açısından müthiş bir fırsat sunacaktır.
Sürdürülebilir mi?
Ancak zaman dilimi göçünün kişisel boyuttaki sürdürülebilirliği tartışılır. Örneğin, benim çalışma saatlerim öğleden sonra 3 gibi başlıyor, gece 1 gibi toplantılarım bitiyor ve gece 2 civarı bilgisayarımı kapatıyorum. Bu bir, iki gece değil her gece. Haliyle bu çalışma prensiplerini paket olarak kabullenip hayatı buna göre organize etmek gerekiyor. Çalışma hayatı ile özel hayat dengesini korumak daha zor olduğu için yaptığınız işi ve beraber çalıştığınız insanları gerçekten seviyor olmanız şart. Bununla beraber iki farklı kıtada iki hayat sürüyor olmak tabii ki her konuda perspektifinizi zenginleştiriyor. Hepimiz pandemi sürecini bir an önce geride bırakmayı dört gözle bekliyoruz. Bakalım pandemi sonrası profesyonel hayatlarımızda zaman dilimi göçü daha yaygın bir olgu olarak karşımıza çıkacak mı? Deney devam ediyor.