Bloomberg: ABD'nin İsrail ve Arap ülkelerine verdiği garantiler risk yaratıyor

ABD, NATO ve Asya müttefiklerinde netliği zayıf tutarken, İsrail ve Arap ülkelerine güçlü ama riskli güvenlik garantileri sunuyor. Bloomberg ise bu politikanın sebeplerini ve nelere yol açacağına dair bir analiz yayınladı

ABD Başkanı Donald Trump, dünyadaki ortaklarıyla ilişkilerinde uzun süredir yaptığı bir hatayı tekrarlıyor: Dış politikada netlik ve belirsizlik arasındaki dengeyi doğru kuramamak. Trump, bu iki yaklaşımı yanlış yerlerde kullanarak hem müttefikleri hem de rakipleri karşısında risk oluşmasına yol açıyor.

Bloomberg'in analizine göre Beyaz Saray'da ağırlanacak olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile Trump arasındaki ilişki diğer ülkelerle arasında olan ilişkiyi etkiliyor. Buna karşılık NATO, Güney Kore ve Japonya gibi netlik gerektiren ilişkilere gereksiz belirsizlik katmış durumda.

Arap ülkelerine 'NATO' garantisi

Trump’ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’a sunacağı ifade edilen “ek maddeli güvenlik garantisi”, Katar’a verilenle benzer bir formüle dayanıyor. Bu garantiye göre ABD, söz konusu ülkeye yapılacak herhangi bir silahlı saldırıyı “ABD’nin barış ve güvenliğine tehdit” olarak değerlendirecek.

Bu dil, güvenlik garantilerinin en güçlü örneği olan NATO’nun 5. Maddesi’ne benziyor. NATO’da “bir üyeye yapılan silahlı saldırı tüm üyelere yapılmış sayılır” hükmü yer alıyor. Ancak NATO yükümlülüğü Senato’nun onayladığı bir antlaşmaya dayanırken, Katar ve Suudi Arabistan’a verilen güvence tamamen başkanlık talimatlarıyla sınırlı; yani sonraki bir yönetim tarafından geri çekilebilir durumda.

Bu nedenle Güney Kore, Japonya gibi ülkeler “resmi müttefik” statüsündeyken; Suudi Arabistan, İsrail, Tayvan ve Ukrayna gibi devletler “yarı-müttefik” kategorisinde bulunuyor. Ulusal güvenlik uzmanı Rebecca Lissner’a göre ittifaklar daha net, yarı-ittifaklar ise daha belirsiz bir durumda.

NATO’ya yönelik şüpheler

Her ne kadar NATO’nun 5. Maddesi kesin görünse de metin, saldırıya uğrayan müttefike verilecek cevabın “her üyenin gerekli göreceği şekilde” olacağını söylüyor. Yani otomatik bir savaş taahhüdü yok. Bu taahhüdü güçlü kılan unsur, onlarca yıl boyunca Amerikan liderlerinin net ve tutarlı açıklamalarıydı.

Trump ise bu çizginin dışına çıkan tek ABD Başkanı olarak kayda geçti. Müttefiklerin savunulmasına dair geçmişte isteksiz açıklamalar yaptı, NATO ülkelerini mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen “bedavacı” ülkeler gibi gösterdi. Hatta Danimarka ve Kanada gibi iki NATO ülkesini, kısmi veya tam toprak ilhakı tehdidiyle karşı karşıya bıraktı.

Güney Kore ve Japonya ile ilişkilerde de benzer bir belirsiz ton sürdü. Çin ve Kuzey Kore’ye karşı ABD’ye ihtiyaç duyan bu iki ülke, Washington’dan gelen mesajların tutarlılığının azalması nedeniyle kaygı duyuyor. Hindistan ile Quad yapılanması çerçevesinde kurulan yarı-ittifak da Trump’ın tavrıyla zedelendi; Yeni Delhi’de yapılması planlanan toplantı iptal edildi.

Ukrayna sözleri Rusya'yı cesaretlendirdi

Trump’ın en çalkantılı mesajları Ukrayna konusunda yaşandı. Biden yönetimi bazı silahları göndermekte gecikmiş olsa da Washington’ın tutumu hep netti: ABD, Ukrayna’yı destekliyor ve Rusya’nın saldırganlığına karşı çıkıyor.

Trump ise zaman zaman Moskova’dan yana bir tutum almış gibi görünen açıklamalar yaptı. Lissner’a göre bu belirsizlik “Kremlin’i daha da ileri gitmeye teşvik etti”.

İsrail örneği: Fazla netlik risk artırıyor

ABD, İsrail’e teknik olarak “müttefik” statüsü vermese de ilişki fiilen NATO’dan daha güçlü bir güvenlik şemsiyesi sağlıyor. İsrail’e on yıllık savunma finansmanı, en gelişmiş Amerikan silahlarının verilmesi ve koşulsuz Kongre desteği bu durumu pekiştiriyor.

Bu netlik ise bazı riskler yaratıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin desteğini garanti gördüğü için daha agresif adımlar atabiliyor. Washington’ın itirazına rağmen Gazze’ye saldırılar düzenledi, Suriye’yi vurdu, İran’a yönelik operasyonlarda ABD’yi fiilen sürece çekmeyi başardı.

Bazı uzmanlara göre ABD, İsrail’e karşı Tayvan benzeri bir “ölçülü belirsizlik” uygulayarak İsrail’i frenleyebilir. Trump’ın geçen ayki Katar saldırısı sonrası Netanyahu’yu özür dilemeye zorladığı iddiası, bu yaklaşımın örneği olarak görülüyor.

ABD-Suudi Arabistan güvenlik mutabakatı riskli bir adım olabilir

Trump’ın Suudi Arabistan’a vereceği garantinin, Katar’daki saldırının ardından duyduğu ihtiyaçtan kaynaklandığı belirtiliyor.

Uzmanlara göre:

  • Riyad’ın barış sürecine katkı vermesi veya İsrail ile normalleşmeye gitmesi zaten kendi çıkarına.
  • Çin ile temaslarını sınırlaması ise gerçekçi bir beklenti değil.
  • Böyle bir garanti, ABD’yi Orta Doğu’daki çatışmalara daha fazla bağlar.
  • Washington’ın ulusal çıkarı, Orta Doğu’daki angajmanı azaltıp, Avrupa ve Doğu Asya’ya odaklanmak olmalı.
Motorlu Taşıtlar Vergisi'nde 2026 fiyatları hesaplandı Maaşlardan yüzde 3 kesinti yapacak düzenleme 2026'da Dünyanın en iyi 100 yemeği açıklandı Bu bölgelerden konut satın almayın, kiralamayın ABD vergileri siparişleri vurdu: Asya’da üretim sendeledi Bu fotoğraf bize çok şey anlatıyor