Erhürman seçim öncesi Sedat Ergin'e konuşmuştu: Türkiye’nin bilmediği biri değilim, Ankara ile ilişkilerde sorun olmaz
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ankara’nın desteklediği Ersan Tatar’a karşı ezici bir üstünlükle kazanan Tufan Erhürman petrol ve gaz rezervleri dahil 6 konuda Rum kesimiyle eşit söz hakkı gereğine dikkat çekmiş ve 15 ay Başbakanlık yaptığını hatırlatarak Ankara ile gerilim olmaz sinyali vermişti
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yapılan 9. Cumhurbaşkanlığı seçimleri beklenmedik şekilde CTP adayı Tufan Erhürman’ın ezici üstünlüğüyle sonuçlandı. Oyların yüzde 52.76’sını alan Erhürman, yüzde 35.81 oyda kalan görevdeki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı büyük farkla geride bırakarak ülke tarihinin altıncı Cumhurbaşkanı oldu.Oksijen’in usta yazarı Sedat Ergin, seçim öncesi Ada’da 3 gün geçirmiş, büyük yerleşim yerlerindeki mitingleri izlemiş ve her iki adayla konuşmuştu. Sedat Ergin’in Oksijen’in son sayısında yayınlanan “Kıbrıs sorununda hassas bir dönemece giriliyor” başlıklı yazısında yer alan Tufan Erhürman röportajını aşağıda bulabilirsiniz.
Tufan Erhürman’ın seçim mitinglerinde dikkat çeken çok temel bir noktaya gelelim.
Ersin Tatar ısrarla federasyon karşıtı bir çizgiyi vurgulayıp iki devletli çözüm modelini ön plana çıkartırken, Erhürman en azından mitinglerinde bu konuya pek girmiyor. Hatta “federasyon” sözcüğünü telaffuz bile etmiyor. En azından izlediğim iki mitinginde durum böyleydi.
Neden?
Dün sabah (Salı) partisinin genel merkezinde yaptığımız sohbette kendisine bu konuyu sordum. Oldukça uzun bir yanıt verdi.
Önce “Kelimeler üzerinde çok fazla dans edilmeye çalışılıyor” diye söze girip şöyle devam etti:
“Benim gözümde hukukçu olarak önemli olan, kelimelerden ziyade, kelimelerin altını nasıl doldurduğunuz, yani ne talep ettiğinizdir… Ben bunu medyaya anlatıyorum ama miting meydanları böyle teknik ayrıntılara girilecek mekânlar değil.”
Ardından şöyle devam etti:
“Bu ülkede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var. Eğer sözünü ettiğimiz iki devletlilik ise o zaten fiilen var olan bir şey ve KKTC yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla var. Biliyorsunuz, devlet olmanın koşullarından biri değildir tanınma. Dolayısıyla tüm unsurlarıyla, ülkesiyle, toprağıyla ve halkıyla bir devlet var burada. Ve KKTC, Türkiye Cumhuriyeti tarafından da tanınıyor.
Devlet sahibi olmak eksikliğim değil. Eksiğim nedir diye bakıyorum Kıbrıs Türk halkı olarak. Eksiğim şu: Biz bu adanın iki eşit kurucu ortağından biriyiz; bu bizim hukuki statümüz. Ancak ben adanın iki eşit kurucu ortağından biri olmama rağmen, uluslararası ilişkiler alanında yaşamsal önemde olan altı konuda tamamen dışlanmış durumdayım.”
Hidrokarbon dahil altı alanda Rumlarla yetki paylaşımı gerekiyor
Peki bu altı başlık hangileri? Şöyle yanıtladı:
“Birincisi güvenlik; adanın tamamındaki güvenlik. İkincisi enerji konusu. Üçüncüsü hidrokarbon konusu ki biliyorsunuz, güneyden çıktı hidrokarbon. Dördüncüsü, bugün çok önemli bir konu: Deniz yetki alanları meselesi. Beşincisi ticaret yolları. Biliyorsunuz ki, Çin’le Amerika Birleşik Devletleri arasında bir çatışma var ve IMEC denilen proje Hindistan üzerinden geliyor. Şu anki planlara göre Güney Kıbrıs’tan, Baf’tan geçiyor. Bir de vatandaşlık konusu var. Ama benim gözümdeki vatandaşlık tartışması Rum kimliği ya da Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği falan değil, Avrupa Birliği vatandaşlığı meselesidir…
Bu altı konu şu anda bizim Kıbrıs Türk halkı olarak dışlandığımız, görmezden gelindiğimiz, irademizin alınmadığı konular. Bütün sorun da burada düğümleniyor zaten. Yani ister iki devlet deyin, ister federasyon deyin, ister başka bir isim… Bir hukukçu olarak beni açıkçası isimler çok ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren içerik. Ben diyorum ki bu altı konuda, bu ülkenin statüsü gereği, Kıbrıs Türk halkının iradesi olmaksızın karar alınamaz.
Ben bu altı alanı muhakkak surette ortak yetki alanları olarak tanımlıyorum. Ortak yetki alanları olduğuna göre, bu alanlarda bulacağımız formül var. Birlikte karar vermemiz lazım Kıbrıs Rumlarıyla. Yani hidrokarbonda ben ne kadar hak sahibiysem, elbette Kıbrıs Rumları da o kadar hak sahibi. Dolayısıyla ben diyorum ki siyasi eşitlik temelinde birlikte karar vermemiz ve getirisi varsa o getiriyi de eşit şekilde paylaşmamız lazım.”
Peki, ortak kullanılan yetki alanları dışındaki alanlar ne olacak? Bu soruya yanıtı da şöyle:
“Adı önemli değil, Kıbrıs Türk Devleti ve Kıbrıs Rum Devleti iki eşit devlet olacaklar. Ve bunlar, bu altı yetki dışında geriye kalan tüm devlet yetkilerini egemence, her biri kendi egemen bölgelerinde kullanacaklar. Benim anlattığım model bundan ibaret. Ve ortak yetki alanları devam ettiği için de Türkiye’nin garantörlüğü de aynen devam ediyor.”
‘Federasyon modellerinin sui generis (Nevi şahsına münhasır) olanı’
Bu modelin adına gelince de şöyle diyor Erhürman:
“Ben bir gün kitap yazacak olsam bir akademisyen olarak, bunun adını federasyon modellerinin ‘sui generis’ olanı (nevi şahsına münhasır, kendine özgü) derdim…”
Bu noktada Erhürman’ın ısrarla altını çizdiği bir soru var. İki devletli çözüm denirken, bunun altının nasıl doldurulacağı sorusu:
“Bütün soru şurada: Altı yetki alanı var ya, buradaki iradenizden vazgeçiyor musunuz, geçmiyor musunuz? Bütün soru budur. Başka soru yoktur. Kıbrıs’ın geleceği ve gelecekteki refahından alacağınız payla ilgili hayati derecede bir sorudur bu.”
Ankara ile çalışma ilişkisinde sorun olmaz
Peki, kendisi cumhurbaşkanı seçildiği takdirde Ankara ile rahat bir çalışma ilişkisi yürütebileceğini düşünüyor mu?
“Kesinlikle düşünüyorum. Çünkü ben bu ülkede on beş ay başbakanlık yaptım.”
Bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de birçok kez görüştüğünü, müzakere heyeti üyesiyken de defalarca bir araya geldiklerini hatırlatarak ekliyor:
“Dolayısıyla Türkiye’nin bilmediği biri değilim ben.”