Kedili ama tehlikeli: Le Pen

Marine Le Pen 2022 kampanyasına kadar bir lider portresi çizdi. Mirasını devraldığı babasıyla Paris’te oturduğu ev bombalanmıştı, okulda da sevilmezdi...

Sezin Öney

“Marine Le Pen, Fransa Cumhurbaşkanı olsa ne olur?”

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de siyasetle de yakından ilgili olan tanıdıklarımın bu soruyu sorduğuna tanık oldum. 

Türkiye gibi, siyaset gündemi yoğun ve sert bir ülkeden bakınca Le Pen’in Fransa cumhurbaşkanlığı olasılığı, atlatılacak badirelerden sadece bir tanesi daha gibi gelebilir. Ve hatta, Le Pen’in söylemi ve siyasi çizgisi çok da “tehditkâr” da gözükmeyebilir.

Ancak, 2017’de açıkça “Benim temsil ettiğim politikalar, Trump tarafından temsil ediliyor. Putin tarafından temsil ediliyor” diyen bir siyasetçiden bahsediyoruz. Dahası Le Pen, 24 Nisan’daki seçimlerin ikinci turunu kazanıp cumhurbaşkanı olsun olmasın, net biçimde Fransa sağının başlıca temsilcisi; ülkenin ana muhalefeti olacak.

Marine Le Pen’i tanımlamak için tek bir cümle gerekseydi “Angela Merkel’in antitezi, zıt kutbu” demek yeterli olurdu. Merkel’in, 16 yıl boyu Almanya ve Avrupa Birliği’ne damgasını vuran bir şansölyelik döneminden sonra, siyaset sahnesinden tamamen çekilip emekliye ayrıldığı bir dönemde, Le Pen’in dünya politikasındaki ağırlığı kilit önem taşıyor.

Öncelikle, kadın politikacıların dünya genelinde oynadığı rolün ağırlık kazandığı bir dönemde Le Pen bir “ters köşe” yumruk gibi. Erkek egemen eski dönemin tüm olumsuzluklarını “yenilikçi kisvesi ardına gizlenen bir kadın” olarak temsil ediyor. 

Marine Le Pen üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı oluyor. Bu seferkinin diğer adaylıklardan farkı ne? Fransa’da “aşırı sağ iktidar olmasın” diye başlıca rakibi kim ise, merkez seçmenlerin ikinci turda o adayda birleşmesini sağlayan “düzen” de sayesinde gelişti. Ve bu kez, aşırı sağa karşı birleşen o merkez oy bloğu çatırdıyor. 

Haftalık haber dergisi L’Obs’un, 10 Nisan’daki birinci tur oylamadan bir hafta önce yaptırdığı bir kamuoyu araştırması, bu kez Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yeniden seçilmesine karşı birleşmeye niyetli seçmenlerin, Le Pen karşı birleşmeye kararlı olanlardan daha fazla olduğunu ortaya koyuyordu. Peki neden böyle oldu?

Küllerinden doğdu 

Le Pen 18 yaşında beri siyasetin içinde. Önce Fransa aşırı sağı lideri babası Jean-Marie Le Pen’in mirasını devraldı. Günümüzde geldiğimizde ise boynuzun çoktan kulağı geçtiğini söyleyebiliriz. 

Her ne kadar Marine Le Pen reşit olur olmaz, babasının partisi Front National’e (Ulusal Cephe-FN) üye olsa da daha çocuk yaştan hayatını siyaset şekillendirdi. Henüz 8 yaşındayken, başkent Paris’teki evleri bombalandı. Yirmi kilo dinamitin yaşadıkları binanın ön yüzünü tamamen yıktığı bu bombalamada, kendisi ve iki kızkardeşi ölümden döndü. 

Le Pen’in 2006 tarihli otobiyografisi “À contre flots” (Dalgalara Karşı), bugüne değin “faili meçhul” kalan bu bombalı saldırının anlatısı ile başlıyor. Bu olaydan sonra Marine Le Pen kendisine okulda “vebalı” gibi davranıldığını ve bu durumun da üzerinde travma yarattığını aktarıyor. 

Annesi Pierette’in onu hiç sevmediğini ve kendisi tam ergenlik çağındayken Playboy’a annesinin çıplak pozlar vermesinin de kendisini çok sarstığını da ifade ediyordu. Zaten 2022 cumhurbaşkanlığı kampanyasına kadar Le Pen’in çizdiği portre tam da “dalgalara karşı mücadele eden” ve zorlukların sertleştirdiği, dış dünyayla arasına bir duvar örmüş, kabuğu ardına gizlenen sert ve çetin mizaçlı biri gibi.

Bu seferki kampanyasında ise, “gardını bırakmış”, dinginleşmiş, güler yüzlü ve duygusallığını sergilemekten çekinmeyen bir kadın imajına büründü.

2017’de yine Macron ile yarışırken televizyon mülakatlarında o kadar kötü performans göstermişti ki Le Pen’in kariyerinin bittiği öne sürülüyordu. O kadar ki Macron ile katıldığı bir tartışma programı için “Le Pen’in siyasi ölümün canlı yayını” nitelemesi bile yapılmıştı. Bugüne gelindiğinde ise 24 Nisan’da kazansa da kaybetse de kariyerinin zirvesinde ve yıldızı en parlak halde. 

İlginçtir, Le Pen’in küllerinden yeniden doğmasına neden olan siyasi “yumuşama” ve “kendini bulma sürecinde” sembolik rol oynayan dönüm noktalarından biri de “kedilerle” ilgili. 

“Kedici” Le Pen

Marine Le Pen özel hayatında tam manasıyla kedi delisi. Astrolojiye inanıyorsanız Aslan burcu olmasının da “kedigillerle” ilgisini arttırdığını öne sürebilirsiniz. 2014’te yine travmatik bir olay yaşamış ve babasının Doberman köpeklerinden biri Le Pen’in Bengal kedisini paramparça edip öldürmüştü. 2022 kampanyası başlamadan bir sene kadar önce Le Pen’in imajının “yumuşamaya başladığının” işaretlerinden biri “aile bireyi” saydığı kedilerini sosyal medyada görücüye çıkartması oldu. Sertifika alarak kedi yetiştiriciliğini profesyonel mertebeye taşıdığını açıklayan Le Pen Bengal ve Somali cinsi kedileri adına Instagram hesapları da açtı.  “Kedi hakları savunucusu” da diyebiliriz kendisine; zira “kedilere daha iyi davranılması ve daha iyi konuma getirilmelerini” savunduğunu da söylüyor.

Fransa’nın şimdiye kadarki cumhurbaşkanları erkeklerin, hep köpekleri vardı. ABD başkanları da, geleneksel olarak köpek sahibi olmakla gurur duyuyor. Macron’un da barınaktan aldığı “Nemo” isimli bir köpeği var. 

Milliyetçi çizgisi ön plana çıkan ve “önce Fransa” söylemini savunan Le Pen’in, “kediciliği” de, diğer siyasetçilerden farklılığını ve hatta “kadınlığını” vurgulayan böyle ilginç bir sembolizme sahip. Tabii kedileriyle verdiği sevgi dolu pozlar da, son dönemlerde “ısınan” ve “sempatikleşen” imajının önemli bir parçası.

“Duygusal’" ve “erişilebilir” imaj

Le Pen’in 2022 seçim kampanyasında, “şahin” tavırların yerine “sempatikleşmeyi” seçtiğinin bir göstergesi de yeğeni Marion Maréchal’ın kendisi yerine aşırı sağ rakibi Eric Zemmour’un saflarında yer almasına verdiği tepkiydi. “Eski Le Pen” Maréchal’ın Zemmour’un tarafına geçmesini, “ihanet” olarak niteleyip öfkeli bir tutum benimseyecekken “yeni Le Pen” duygusal tavırlarla “incinmişliğini” dışa vurdu. Maréchal’in Zemmour’a desteğini açıklaması sonrası canlı yayında gözleri yaşlı biçimde “Marion’a bebekken ben baktım” diyen Le Pen’e olan destek, bu sözlerinden sonra arttı. Zemmour ise düşüşe geçti.

Artık karşımızdaki Le Pen “Kendisi acıyı yaşamış insanlar, başkalarının çektikleri eziyet ve zorlukları anlar” diyen empatik ve sempatik görünümlü bir kadın. En azından imajı öyle ancak politikaları geçmişten çok farklı diyemeyiz. Kampanya sloganı, “Fransa’yı vatandaşlarına geri vereceğiz”. Trump’ın “Önce Amerika” sloganı ile aynı çizgideki bu yaklaşım, Le Pen’in “paketinin değişse de, içeriğinin değişmediğinin” net bir işareti.

Kampanyasında aşırı sağ söylemler sadece “şekerle” kaplanırken; Le Pen’e destek kazandıran başlıca konu “hayat pahalılığı” ve “geçim şartlarının zorluğuna” odaklanmasıydı. 

“İnsan hayatına dokunmaya başlaması” ve “insani yönünü ön plana çıkarmaya başlaması” Le Pen’e kazandırıyor. Ancak “eski ağza yeni taam” şu gerçeği değiştirmiyor: 24 Nisan’da seçilirse de bildiğimiz manasıyla Avrupa Birliği’nin tarih olacağı kehanetinde bulunmak iddialı olmaz. 

Yenidoğan çetesi skandalı 4 ile daha sıçradı Kürtlere TC devletinin sahibi olmayı teklif ediyorum Bakanlık satışını yasakladı İran'a verilecek yanıtı konuşmak için henüz çok erken Meteoroloji'den 8 il için sarı kodlu uyarı Üç virüslü bir salgının ortasındayız