1- Sargıyeri'nden / 25 Ağustos 2022, 17:00-24:00
Sevgili İzzettin dedem,
Mürettep Müfreze ile kamp yerinde buluştum. Kamp yeri, emrindeki 15 ve 23’üncü tümenlerin yaralılarının tedavi edildiği, Tınaztepe’nin doğu eteklerindeki sargı yerinin bitişiği. Mürettep Müfreze’nin başında Serdar Aydın ve Dr. Emre İmamoğlu var. Ekipte her yaştan harp tarihi meraklısı bulunuyor. Kayıp ve terkedilmiş şehit mezarlarını bulup kimlik saptamayı, anılarını yaşatmayı iş edinmiş, dağ tepe demeden yıllardır uğraşıyorlar.
Beni de sanki senmişim gibi taltif ve nezaketle aralarına aldılar. Ben de havaya girip “Rahatta dinleyin!” dedim. Hepsinin elinde senin günlüklerin ve hatıratın var. Çizdirdiğin haritaları kullanıyorlar ve her önlerine çıkana yaptıklarını anlatıp meraklı sayısını artırıyorlar.
Her sargı yeri gibi burası da bir şehitlik. Belki hatırlarsın, 23’üncü Piyade Tümeni’nden Sincanlı Onbaşı Mahmut ve Bolulu Onbaşı Mustafa, üç er arkadaşıyla burada yatıyor. Onları da saptamış, çevresini düzenlemiş, Kocapınar Sargıyeri Şehitliği tabelasını koymuşlar.
Akşam çökünce ateş yakıp çevresine dizildik. Saat 03’te harekete geçeceğiz. Köylüler ziyaretimize geldi, “Buralara her gelen Kocatepe’ye gider, bize hiç uğramaz; teşekkür ederiz.” dediler. Mısır, elma, şeftali, kelek getirmişler. Onları yedik. Ayaz arttı. Acemice tiril tiril gelmişim. Emre Bey’den pantolon, Serdar Bey’den uyku tulumu edindim. Bursa’dan gelmiş Line TV ekibi röportaj yaptı. Gece yarısından sonra tıpkı senin gibi çadırda iki saat tavşan uykusu.
Torunun İzzeddin
2. Tınaztepe'den / 26 Ağustos 2022, 04:00-10:00
Sevgili İzzettin dedem,
Taarruzun başladığı sabah ilk hedeflerden biri olan Tınaztepe’ye çıktım. Sabaha karşı 4’te oradaydım ve sahada olmanın ilk şaşırtıcı etkisi dondurucu soğuktu. Birkaç yıl önce yeni nesil tarihçilerden birinin ortaya attığı tezi anımsadım: “Büyük Taarruz diye gösterilen fotoğraflar gerçek olamaz. Ağustos sıcağında bu kaputları niye giysinler ki?” demiş, işi bilenlerden sıkı bir zılgıt yemişti.
Gündüz otuz dereceyken gece bastıran ayaz, kırk derece yokuş tırmanan asker için pek zorlayıcı olsa gerek. Tepenin eteklerindeki çift sıra mevzileri aştıktan sonra bir duvar gibi yükselen yamaç ve aşağıya mermi yağdıran makineli tüfekler. Onların yerleştiği aynıyla duruyor. Kimse dokunmamış. Taş taş üstüne kurulu mevziler bir buçuk kilometre uzuyor. Kaçanların kalıntıları da duvar taşları üstlerine kapatılarak örtülmüş. Mevziler dar ve uzun, boydan boya mezar yani. İster istemez insan kendini destandaki Nurettin Eşfak’ın, topraksız yüzeyde taş altında yatanları Teselyalı Mihail’in yerine koyuyor: “Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni…”
Zirvede şafağı beklerken Nâzım’ın yazdıklarını anımsamamak mümkün değildi. Gerçi Kocatepe’nin tam karşısındaydım ama Tınaztepe de “yanık ve ihtiyar bir bayır”dı. Gündüzünü henüz görmediğimden, zifiri karanlıkta seçebildiğim “gece yıldızların altında kayalar.”dı. “Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için,” seyri doyulmazdı. “Dünyanın en yıldızlı karanlığı” ve “Dağlarda tek tek” yanan ateşler” yine vardı.
“Her tepeye bir grup yerleşmişti çünkü. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki.” Ama “kocaman çiçekleri eflâtun, kırmızı, beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşlar” yok artık; bilesin. 70’lerde ABD söktürdü onları. Ama “Hıdırlık Tepesi olmasa ışıkları gözükecek Afyonkarahisar şehrinin” adı aynı.
Şafakla temsili top atışı başladı ve meşaleler yandı. Ardından bir hilal en incesinden, varla yok arası; yanında da alabildiğine keskin Çoban Yıldızı. Aynı o gün görünen gibi. Hani askerin hayra yorduğu, moralleri yükselten ve her 26 Ağustos’ta yinelenen doğa olayı. Gün ağardıkça önümü görmeye, doğayı seçmeye başladım. Mevzi boyunca bayır aşağı yürürken yerden fışkırır gibi toprağı delen bıçak keskinliğindeki çıkıntılar askerinin çarıklarını düşündürdü.
“Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu.” demiş ya şair, aynı öyle yabani, öylesine ıssız. Toprağı eşeledim, “Ne de böcek.” dedim. Peki nasıl olur da Nâzım hiç gitmediği bir yeri bu kadar olduğu gibi anlatır? Yanıtı Haluk Oral’dan geldi. Dayısı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, yöreye dair ne görüp duyduysa yazıp iletmiş. Kuvayı Milliye Destanı için paşaya da teşekkür etmeli yani.
Torunun İzzeddin
3. Sakartepe'den / 29 Ağustos 2022, 15:00-17:00
Sevgili İzzettin dedem,
Bugün çok özel. Yolu olmayan, tabelası konmamış, haritada görülmeyen, senin 1. Kolordu’yu yönetmek için seçtiğin Sakartepe zirvesine çıktım. Yürüyüşün son etabı oldukça zorluydu. Günlüklerindeki “yalçın kaya,” “dik yamaç,” “taşlık arazi” gibi nitelendirmelerin aslında ne damak olduğunu da görmüş oldum. Üzerine çıkıp sahra dürbünüyle izlediğin kayalıktaki terasın manzarası nefes kesiciydi. Orayı neden seçtiğin hemen anlaşılıyor. Ovaya üç yüz altmış derece hakim olmasına karşın birliklerin hücüm hattına yaklaşmasını gizliyor. Zirvenin hemen arkasında inşa edilmiş karargah binasının çatısı çökmüş durumda. Dikkatle bakınca çift sıra siperler seçilebiliyor. Yüz yıl boyunca içlerine epey toprak dolmuş, muhtemelen o günden sonra hiç dokunulmamış.
29 Ağustos günü ordu kumandanlığından gelen emirden düşmanın Eskişehir bölgesinde çekilmekte olduğunu öğrenmiştin. Kolordundan Dumlupınar mevzilerini zaptedip çekilme yolunu kesmen istenmişti. Tümenlerini farklı tepelere sevkederek işe başladın. O arada dört düşma uçağının attığı bombalardan dolayı iki erin şehit oldu. Şu an bulunduğum noktadan yaptığın gözlemle durumu inceleyip Dumlupınar yolunu kesmek için harp sahasına indin. Günlüklerinde kendini hiç öne çıkarmadığından o gün yazdığın şu not hep dikkatimi çekmişti: “1. Kolordu’nun bugünkü hareketleri çok önemliydi.” Şimdi harp tarihçisi dostlarımı dinlerken bu günün neden özellikle önemli olduğunu daha iyi anlıyorum. Gece Çalışlar Köyü’nde kaldığına göre bütün günü at sırtında geçirmiş olmalısın. Gazi Paşa sana soyadı olarak o köyün ismini uygun gördüğüne göre, o da Kocatepe’den seni izliyordu.
Günün sonunda 23. Tümen’in Dumlupınar’a çekilmeye çalışan düşmanı durdurdu, ve ovaya hâkim oldu. Alınan esirler perişan haldeydi ve nereye saldırsalar ilerleyememişlerdi. Akşama doğru mevziler de işgal edilmiş, o çok övünülen tel örgü mevziler aşılmıştı. Kaçabilenlerin hedefi İzmir’di. Tıpkı sizin gibi.
Daha önce de yazmıştım; torunların olarak her yıl ailenin en geniş haliyle bu günü Çalışlar Bayramı olarak kutluyoruz. Bizim için Zafer Bayramı herkesten bir gün önce yani. Sakartepe’den ayrılırken üzerinde durduğun kayalık terastan yanıma dört taş parçası aldım. Yüz yıl önce üzerine bastığın kayanın parçaları. Birini masamın üzerine koyacağım, diğerlerini üç torununa vereceğim.
Torunun İzzeddin