28 Mart 2024, Perşembe
Haber Giriş: 08.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Afganistan halkının nefes alma savaşı

Afganistan’da konuştuğum hemen herkes ülkeden gitmek için yardım istiyor. Taliban’ın işleri yoluna koymak adına istediği müddet, sanki her geçen gün koca bir ülkenin boynuna dolanıyor
Afganistan halkının nefes alma savaşı
Eskiden Sağlık Bakanlığı tarafından kullanılan ahşap bina, bugün Taliban şehir emniyet güçleri tarafından karakola çevirilmiş. Bu binaya, hayatımın en enteresan röportaj düzeneğinin asli parçası olacağımı bilmeden giriyorum. Uzun, ince bir odanın arka köşesinde, kocaman bir toplantı masasının çeperinde tek başıma oturmamı istiyorlar. Bulunduğum yerden odanın öteki köşesinde oturan Taliban heyetine soruları bağırarak sormak zorundayım. Odadaki erkekler, sırtları bana dönük oturuyor. Hapishaneleri görmek istediğimi söyleyince Kabil emniyetinden sorumlu Taliban mensubu küçük suçlar için birkaç saat tutulan mahkumlar dışında kimsenin olmadığını aktarıyor bana. “Bugüne kadar öldürülen, tecavüz edilen kimseyi duydunuz mu? Duyduysanız söyleyin” diyor gururla. 

150 medya kuruluşu kapandı

Bunu bir de başka bir devlet dairesinde röportaj beklerken tanıştığım, Bahar adını vereceğimiz 23 yaşındaki Afgan gazeteciye sormak gerektiğini düşünüyorum. Bahar, doğal olarak, “Olsa bile nereden duyabilirsin ki? Patronları bakanlığa çağırıyorlar. Bir sürü gazeteci ülkeyi terk etti bile,” diyor. Bahar, kendi cüretini, babasının cesaretlendirmesinden alıyor.  Taliban yönetimiyle beraber ülke çapında yaklaşık 150 medya kuruluşunun yayın hayatına son verdiğini aktaran gazeteci, kendisinin de artık ekranda görünmek istemediğini nezaketle anlatıyor.  Taliban geldiğinden bu yana bir kadın gazeteci olarak yaşadıklarını, “İçimdeki acıyı anlatamam; nefesim daralıyor gibi hissediyorum” diye  tarif ediyor. “Öldürülen insanları haber yapmaya kimse cesaret bile edemez artık” diye ekliyor.  Bahar, dışarıda yürüyebilse de özünde bir tutuklu gibi hissettiğini paylaşıyor.  “Kabil Üniversitesi rektörü biz yalnızca kadın olduğumuz için devlet düşmanı olarak görüyor ve bizimle konuşmuyor, üstelik kendisi gazetecilik bölümü mezunu” diyor genç gazeteci.  Şehrin en düzgün yerlerinden birindeki bir yetimhanenin, ancak maaş alamayan öğretmenlerin özverisi sayesinde işlemeye devam edebildiğini öğreniyorum. Yetimhane müdiresi Seyidde Mücededdi, eskiden gelen  yardımların hiçbirini alamadıklarını, bunu çocuklara yansıtmadan ne kadar devam edebileceklerini bilmediğini bakışlarını eğerek ifade ediyor. Çocuklar, sınıfta parmak kaldırıp derslerini can kulağıyla dinlemeye çalışırlarken, öğretmenlerin aklında bin türlü soru işareti var.
Berber Selim Durrani saç kesimlerinin sıkıcı hale gelmesinden şikayetçi.
Berber Selim Durrani saç kesimlerinin sıkıcı hale gelmesinden şikayetçi.

Berberin sıkıntısı

Ekonomik sıkıntılar, ABD’nin Afganistan’daki en büyük üssünün bulunduğu Baghram ilçesinin de yer aldığı Pervan ilinden yıllar önce Kabil’e çalışmaya gelen 29 yaşındaki Selim Durrani’yi de es geçmemiş. Üç yıldır açık olan berber dükkanında, Gani döneminde maaşlarını alabilen memurların, henüz şehri terk etmemiş diplomatların geldiklerini; günlük müşteri sayısının 35-40’tan 10-15’e indiğini anlatıyor. Durrani’nin yaşadığı sıkıntı, yalnızca ekonomik değil. “Eskiden şekil yapardık. Heyecan yaratan, dikkat çeken saçlar… Artık hiçbiri yok” diyor genç esnaf. “Her stili isteyen oluyor aslında ama çevreden, dışarıdaki baskıdan dolayı yaptırmıyorlar. Onları böyle görünce içim içimi yiyor.”  Taliban’ın saç sakal konusunda henüz bir resmi yönetmelik yayınlamadığını aktaran Durrani, 20 yıl önceki Taliban’ın baskılarını henüz kimsenin aklından silemediğini anımsatıyor.  “Devlet henüz kurulmadı ancak Kadın Bakanlığı, Ahlak Bakanlığı oldu. Zamanla bunun sebebini anlayacağız. Şimdiden nefesim daralmaya başladı. Bilmiyorum, birkaç seneye ne yapacağım. Burası başkent; sağda solda dükkanlar var ama kimsede para yok, kalmadı” diyor.  Ayakkabı boyacılığı yapan 35 yaşındaki Halilu Rahman, dışarıdan duyduğu konuşmamıza dahil olmak için bekliyor ve birden söze şöyle giriyor: “Gani döneminde günde iki üç bin Afgani kazanırdım. Şimdi cebimde 400 Afgani var, yedi kişiyiz. Yağ mı alayım, su mu, ekmek mi? Şuradaki bir arkadaş 100 Afgani veriyor her gün bana. Vermese çocuklarım iyice aç kalacak.”
Kabil emniyet yetkilileri, röportaj sırasında bana sırtlarını döndü.
Kabil emniyet yetkilileri, röportaj sırasında bana sırtlarını döndü.
Baghram üssü, artık Taliban’ın komutası altında. Baghram ilçesinde doğup büyümüş Makbul Amanyar bu konuda farklı düşünüyor. “ABD’liler gitti, Taliban en azından bizden, en azından Müslümanlar. Aç mı kalacağım yoksa yabancı mı gelsin? Aç kalayım” diyor.  Baghram’a gitmeden bir gün önce Pervan’da Taliban aracına yapılan saldırı ve üzerine yaşanan silahlı çatışmaların kendileri için yeni bir durum olmadığını aktaran Amanyar, bugüne kadar en zor günlerini Sovyet işgali sırasında yaşadıklarını söylüyor.  “O dönem Baghram’da Ruslar havanla, topla sürekli ateş ediyorlardı. Şu gördüğün üzüm bağlarına saklanırdı millet. Ben küçüktüm. ABD gelmeden önce Ruslar çıktı. Sonra Dostum, Şah Mesut, Hikmetyar burada çatışmaya başladı. Sonra Taliban gelince bu üç grup Pençşir’e gittiler. İnsanlar çocuklarını ırmaklara bırakıp gitti. Açlık vardı. Sonra ABD geldi, ülkenin 34 ilinden buraya çalışmaya geldiler, bin dolar maaşla” diye geçmişe kısa bir yolculuk yapıyor Amanyar. 
Kabil’de uğradığımız bir yetimhane.
Kabil’de uğradığımız bir yetimhane.
“Ben hiç elime silah almadım ama biliyorum ki silahsız bir grubun Afganistan’ı yönetmesi, gerçekleşmesi imkansız bir hayal olur.” Kabil’deki patlamanın hemen ardından karışan şehir, ertesi gün büyük bir buhrana boğuluyor sanki. İnsanlar sokaktalar, ancak, patlamadan önceki kaos, yerini bir umudun yasına bırakmışçasına sönmüş. Konuştuğum kim var kim yoksa Afganistan’dan gitmek için yardım istiyor. Ayrılırken, evet, gözüm arkada kalıyor. Taliban’ın istediği müddet, sanki her geçen gün koca bir ülkenin boynuna dolanıyor.  Gözümün önünde Afganistan’dan geriye, sindirmesi zor sahneler kalırken, bir çocuğun Kabil sırtlarında uçurtmasını zıplayarak havaya salması, zihnimden hiç gitmesin istiyorum.
Azim’in bana hediye ettiği Atatürk portresini güvenlik amacıyla Türk Büyükelçiliği’ne emanet ettim.
Azim’in bana hediye ettiği Atatürk portresini güvenlik amacıyla Türk Büyükelçiliği’ne emanet ettim.

Gizli atölyede Atatürk portresi yapan cesur ressam

Kabilli ressam Nazir Ahmet Azim 40 yaşında. Kabil Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu. En sevdiği resim akımı, realizm. “Babam da resim yapardı, ondan etkilenip resim okudum” diyor. “Realizm, Afgan halkının en beğendiği resim türüdür çünkü ekpresyonizm, sürrealizm gibi akımlarla bağlantı kurabilmek için sağlam bir sanat eğitiminden geçmiş olmak gerekir.” Taliban yönetimi altında sanat çalışmalarının sonlanacağını pekala biliyor. “İnsanların, hayvanların yüzlerini şekil vererek yansıtmak yasak onların anlayışında. Yalnızca heykelde değil. Öğrenciler eskiden insan resmi, hayvan resmi yapıyorlardı. Şimdi de yapıyorlar ama gizli gizli” diyor.  Azim ve 39 yaşındaki meslektaşı Muhammed Naim, kapıda nöbet tutarak kız öğrencilerin haftada birkaç gün gelip resim çalışmalarına güvenli bir ortamda, Taliban’ın deyişiyle kadın erkek bir arada devam etmelerine olanak tanıyorlar. Önceki Taliban döneminde Bamyan’daki dev Buda heykellerini patlatmalarını akıllarından çıkaramayan sanatçılar, şu anda müzelerin, milli arşivlerin ve sanat galerinin kapalı olduğunu buruklukla aktarıyorlar.  Kilitli bir dolaptan çıkarttıkları kabartmalı tablolar, burkalı kadının depresyonunu anlatan bir çalışma, kadın suretinin ağzının dikildiği bir kolaj ve akbabanın ağzından sallanan kurukafalar ile Afganistan’ı işgal eden ülkelere gönderme yapan resim, Azim’e göre zamanın ruhunu yansıtan, dürüst eserler.  “Gani döneminde Taliban’ın kadınlara ettiği zulmün resimlerini şehrin sokaklarına, duvarlarına çizmiştik. Şimdi bunların hepsinin üzerlerini kapattılar” diyor Azim. “Afganistan’ın renkli olmasını önemsiyorum çünkü insanların mutlu olmalarını, renkleri görünce ilham almalarını dilerdim.” 
Ressam Khamoush kendi eserine belki de son kez bakıyor.
Ressam Khamoush kendi eserine belki de son kez bakıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu hayranlık nedeniyle yaptığı portreyi,   gözümdeki neşeyi görünce bana hediye etmek istiyor. Portrenin yasak olduğu günümüz Afganistan’ında, çalışmayı bulabildiğim en güvenli yer olan Türk Büyükelçiliği’ne emanet ediyorum.  Atölyedeki tüm sanatkârlar, ülkelerinden gitmek istediklerini, özellikle duvar boyayanların Taliban tarafından fişlendiğini ve bunun intikamının kendilerinden alınacağı günün geleceğini paylaşıyorlar. Taliban sözcü vekili İnamullah Samangani’nin kendisine yönelttiğim sanatla alakalı soruları başından savarak, ülkenin çok daha önemli konuları olduğunu söylediği an aklıma geliyor.  24 yaşındaki ressam Meetra Khamoush’un soyadı, sessiz demek ancak kendisi hiç de sessiz değil.  Taliban’ın 15 Ağustos’ta kuşatıp girdiği Başkanlık Sarayı yolunda, Khamoush’un eserleri, Kabil’in ve hatta Afganistan’ın sayılı kalan duvar sanat eserlerinden bazıları olarak şehri renklendiriyor. Meetra’nın kendisini çizdiği devasa duvar resminde, genç ressam, kucağında rengarenk bir Afganistan haritası taşıyor. “Ona bebek gibi bakarken görülmek istedim” diyor. “Yakında bunun üzerini de boyayıp Taliban sloganı yazarlar.” O duvarın hemen yanında, iskeletin tuttuğu bir afyon çiçeği, yanındaysa, sağlıklı bir elin tuttuğu buğday başağı var. “Öldürecek değil, yaşatacak olanı ekin yazdım çünkü ülkemin gelişmesini istedim” diyor Khamoush. Sanatçılar Afganistan’da kalmaktan tedirginler. Khamoush, “Taliban yanımdan geçerken bile irkiliyorum” diye anlatıyor hissettiklerini.  Afganistan’ın renkleri, dağlık başkente hayat veren insanları, bugün solup gitmemenin derdindeler.
Terzi Amiri “Taliban kara çarşafın bizim kültürümüz olduğunu söylüyor” diyor.
Terzi Amiri “Taliban kara çarşafın bizim kültürümüz olduğunu söylüyor” diyor.

Gri Kabil’e renk veren terzi Amiri

Yol kenarına kurulu ve şehre bugünlerde en çok hayat veren kent öğelerinden sebze, meyve pazarlarından birisini geçip eski bir binanın ikinci katındaki bir terzi dükkanına çıkarken, ortalık gittikçe tenhalaşıyor, sesler azalıyor. Rengarenk vitrinli, belki on metrekare kadar büyüklükte bir kıyafet mağazasında, Gül Amis Amiri ve fotomodel olan 20’li yaşlardaki kızı, mesai saatlerini bugün de sıkılarak geçiriyorlar.  Amiri, memleketi olan Bamyan’dan güvenlik meselelerinden dolayı Baghlan iline göç ettiğini; önceki Taliban döneminde Taliban’ın Baghlan’ı almasıyla yürüyerek Bamyan’a geri geldiklerini anlatıyor. “Dağları aşarak gittik ama gidince gördük ki orada yiyecek içecek yok, iş yok; Kabil’e geldik. İş bulamadık, Pakistan’a gidip beş sene kaldık. İnan ki çalışmaktan kemiklerim sızlıyordu. Çocukların hepsi küçüktü, okul masrafları vardı” diye anlatıyor.” Hamid Karzai Cumhurbaşkanı olunca “Ne de olsa kendi toprağımız” diyerek Kabil’e dönmüşler  Elli yaşındaki Bamyanlı terzi, önceleri aile ekonomisine destek olmak için başladığı mesleğinde 25 yılı devirmiş. Gani hükümeti döneminde İsviçreli iş insanları buradayken kendisini temizlik işleri için istihdam etmişse de Amiri, bir yandan terzilik yapmaya hep devam etmiş.   Hiç satış yapmadım “Taliban’dan önce de çok satış yapamıyorduk gerçi çünkü diğer illerde savaş vardı ama Taliban geldiğinden beri neredeyse hiç satış yapmadım. Dükkânın kirasını nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Taliban geldiğinden beri, evet, aslında hiç satış yapmadım” diyen Amiri dükkanını bu gidişle en fazla iki ay daha açık tutabileceğini söylüyor.  Raflardan sarkan kaftanlar, aynalı paltolar, rengarenk süet elbiseler; askıya asılı Peştun şalvarları, Pervan pantolonları ve tezgâhın üzerinde birbirine girmiş payetli şallar ve işlemeli kemerler, Amiri’ye göre, Afganistan’ın kültürünün mikrokozmik bir yansıması. Ancak, böylesine renkli bir arka plana rağmen, Afganistan’ın geleceği hakkında ne hissettiğine cevaben, gözleri doluyor.  “Bu kara çarşaflar Afgan kültürü değil ama Taliban bunun bizim kültürümüz olduğunu söylüyor, bunları giymemizi istiyor” diyor tedirginlikle.  Konuşmamızın ertesi sabahı Amiri’nin telefonu ve parasının olduğu çantasının çalındığını öğrensek de tüm bu zorlukların ve buhranın ortasında, kuru Kabil’e renk katanlardan biri olarak işini sürdürdüğünü biliyoruz.
Taliban sözcü vekili Samangani, kadınların okula ve işe gitmesini onları erkeklerden korumak için istemediklerini söylüyor. Başkent Kabil’de gündelik yaşama belirsizlikler hakim.
Taliban sözcü vekili Samangani, kadınların okula ve işe gitmesini onları erkeklerden korumak için istemediklerini söylüyor. Başkent Kabil’de gündelik yaşama belirsizlikler hakim.

Güncellenmiş, ‘gözü korkutmayan’ şeriat

Sözcü vekili Samangani’nin Oksijen’e anlattıkları, Taliban’ın yardım beklediği dünyayı ikna etme çabalarını yansıtıyor. Kabil’deki Enformasyon ve Kültür Bakanlığı binasının duvarlarında asılı duran yağlı boya pastoral tablolar, üzerlerindeki mühimmat ve taşıdıkları AK-47 tüfekler sebebiyle paldır küldür yürümeleriyle dikkat çeken Taliban güçleriyle enteresan bir tezat oluşturuyor.  Taliban sözcü vekili ve Kültür Komisyonu üyesi İnamullah Samangani ile görüşmek için buradayız.  “Biliyorsunuz, biz gelmeden önce Afganistan’ın genelinde 40 yıldır savaş ve emniyet sorunları vardı ve insanlar çok rahatsızlardı bu konudan. Biz geldiğimizden bu yana emniyet sorununun tamamını hallettik diyebiliriz” diye söze başlıyor sözcü. Hemen akla ülkenin doğusunda, Pakistan sınırında yer alan Celalabad’da daha geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen IŞİD saldırıları geliyor. “Afganistan’ın komşu ülkeler dahil olmak üzere Avrupa, Türkiye, ABD ve diğer ülkelerle ekonomik, siyasi, diplomatik ilişkiler tesis edip bağlarımızı sağlam tutmaya çalışıyoruz, sağlam da tutacağız. Bunun için de epey çaba gösteriyoruz. Biz kara kutumuzda kalmayacağız” diyor. 

ABD’den para istedi

Ülke ölçeğinde yüzde 97 açlık sorunu yaşandığını, ülkenin refaha doğru yol alabilmesi için ABD’nin el koyduğu ve Afgan devletine ait olan 9.5 milyar doların elzem bir kapital olduğunu anlatıyor. “Hem ilerleme görmek istediklerini söylüyorlar hem de paramıza el koyarak zorbalık yapıyorlar. Bu, elbette bizim zorumuza gidiyor ve bu durumu hiçbir zaman kabullenmeyeceğiz” diyor.  İran ve Pakistan’ın da İslam cumhuriyetleri olduğunu, Çin ve Tacikistan gibi bölge ülkelerinin de kendine has düzenlemeleri olduğunu söyleyen Samangani, ABD işgali boyunca Afgan vatandaşların kendi iradeleriyle ve öz değerleriyle yaşama özgürlüklerinin ellerinden alındığını savunuyor.  Birleşmiş Milletler’de Taliban hükümetine tahsis edilmiş bir koltuk istemesinin sebebini ise şöyle açıklıyor: “Yıllardır savaşla yaşayan Afganistan’ın gerçek sahiplerinin geldiğini dünyaya duyurmak istiyoruz. Bu yüzden de yabancı devletlerin bizi bir an önce tanımalarını ve buradaki sıkıntılar konusunda bizlerle dayanışma içinde olmalarını umuyoruz.”

Seçime inanmıyor

Afganistan’da onlardan önce yapılan seçimlerle ilgili de keskin fikirleri var:  “Ülkenin her yerindeki çocuklara Afgan Cumhurbaşkanı nereden seçiliyor diye sorabilirsiniz. Herkes ABD Büyükelçiliği’ni gösterecektir. Geçen seçimlerde 35 milyon nüfuslu Afganistan’ın sadece bir milyonu oy kullanabildi. Onun da ne kadarı gerçek, ne kadarı sahte, bilmiyoruz.” Önümüzdeki günlerde oturaklı bir devletin kurulacağını anlatan sözcü, ordunun kolordularına ve tümenlere kategorize edileceğini; an itibarıyla harem pantolonları ve Afgan elbiseleriyle dolaşan Taliban’ın yakında üniformayla kentlere dağıtılarak ülkenin genelinde polis gücünü temsil edeceklerini söylüyor.  “Meslek bilgisi olan herkesi, eski hükümette çalışmış da olsa değerlendireceğiz. Öncelikle kendi İslam Emirliği güçlerimizi pozisyonlara yerleştirip gerekli personeli çağıracağız” diyor.  Samangani ülkeyi Birleşmiş Milletler’i dikkate alan, güncellenmiş, “gözü korkutmayan” bir şeriat anlayışıyla ülkeyi yöneteceklerini savunuyor. “Biz hiçbir eski cumhurbaşkanına sen dinden çıkmışsın, kafirsin demedik. Bizim dediğimiz, ABD çıkarları için çalışıyor olmalarıydı” diyor.  Dünya kamuoyundan istedikleri o müddet, en çok kadınları ve çocukları tedirgin ediyor. Buna cevaben, Samangani, zaman içinde herkesin hakkının teslim edileceğini söylüyor. “Mesela, kadınlar okusunlar tabii ki, çalışsınlar. Ancak şu an durum müsait değil. Belli bir zaman sonra her şey uygun olacak, o zaman her şey çok güzel olacak” diyor. “Mesela önceki hükümet zamanında kadınlar okula, işe giderken sürekli taciz ediliyorlardı. Biz kadınların bunu yaşamasına asla izin vermiyoruz çünkü bir erkek bir kadına asla bakamaz. Bizim amacımız, okulda, üniversitede kadınların rahat olmaları” diye ekliyor. “Okumuş bir kadın okumamış bir kadına göre her açıdan iyidir” diyor Samangani, ve kız çocuklarının kesintisiz eğitimlerine devam edip etmeyeceklerine dair sorumuzu “Edecekler” sözü vererek yanıtlıyor.  Taliban’ın, kendi içindeki Hakkani grubu gibi daha radikal fraksiyonları ikna etmek için süre istediği duyumları arasında, Kabil’de hayat, büyük bir belirsizlik, geçim sancısı ve endişeyle sürüyor.